Yaşadığımız dem-i devranda zor günlerden geçiyoruz. Ama biliyoruz ki zulmat deryasının zulmü ne yenidir ne de son olacaktır. Zorluk evrenin işleyiş kanunlarından kaynaklanmıyor. Doğal afetler üzerinden kendini var etmekten utanmayan, sermaye biriktiren nahak zihniyetten kaynaklanıyor. Hakikat arayışımız, inancımız, tarihsel hafızamız, moral değerlerimiz, yaratılan değerler bize göstermiştir ki bu zulmatın arkasında anlamlı ve özgür bir yaşamın yolu da açılacaktır. Ellerimiz gönül kabemizde Newroz ateşine verdiğimiz ikrarla “Ya Xızır” diyerek el ele vererek umudumuzu harlayacağız.
Kaos ve kriz halinin derinleşmesi, demokratik, özgür bir yaşamın kapısını aralayacağı gibi zulmün, baskının artacağı bir ortamın kapısını da aralayabilir. Yapısal krizin derinleşmesi ile uyandırılan her delil, gösterilen dayanışma, ikrarında durma, el ele vererek kom olma kültürü, toplumun geleceğini belirleyecek hamleler olarak düşünülmeli.
Arsıza, hırsıza, nursuza karşı dayanışma toplumsal politikayı geliştirmektir. Kendi toplumsal politikasını geliştirmek aynı zamanda bir özgürlük arayışıdır. Bu arayış temelinde kültüreldir, kültürel birikim toplumun zihniyetidir. Bu zihniyetin temelinde, şartlar ne kadar zor olursa olsun toplumu yok sayan, reddeden, bağımlı hale getirmeye çalışan rızasız topluma karşı Hak meydanında kom olmak, ikrar tazelemektir. Hak meydanında kom olma, birbirinin Xızır’ı olma aynı zamanda toplumun birliğini, dirliğini koruma mücadelesidir.
Doğanın, kendine ait bir dili, aklı, hafızası, işleyiş kanunu vardır. Bildiğimiz, bilmediğimiz evrene yön veren, devinim halinde olan bir hakikat yöntemi vardır. Deprem mekaniği de doğanın deviniminden kaynaklı bir hakikattir. Kendi nefsinden başka hiçbir şey düşünmeyen zulmat deryasının temsilcileri depremin sonuçları üzerinden zulmün her türlüsünü depremzedelere reva görmekteler. Bütün rıza toplumu sürekleri, emek, barış ve demokrasi mücadelesi veren güçler dar günün dostudur. Hakikat ve özgürlük mücadelesi verenler biliyorlar ki bütün karanlıklar kötüdür, zulmattır.
Deprem bölgesinde canlarımızla beraber, derelerimiz, ırmaklarımız, ağaçlarımız, taşlarımız, ocaklarımız, kutsal mekanlarımız, coğrafyamız feryat-figanları yaşamaktadır. Hakkın görünür olduğu, yurt olarak kabul ettiğimiz mekanlarımızın ruhu, bedeni, hafızası, anıları, kimliği, yüreği incinmiştir. Bu mekanlar için yol pirleri, evliyalar, enbiyalar, analar bütün hakikat arayışçıları anlamlı ve özgür bir yaşam için dondan dona girerek delil oldular. Geçmişi bugünle, bugünü gelecek ile buluşturmadıkça, içine girilen her gayret, her çaba bir anlam ifade etse de eksik ve parçalı olacaktır.
Hakka yürüyen her can canlı tarihtir, kendinden önceki yaşanmışlıkları bedeninde taşıyordu. Her canımız kainatın aynasıdır, Hakkın kudret kandilini görünür kılan delildir. Özelde toplumu, genelde doğal ve inşa edilmiş afetlerde Hakk’a yürüyen canları matematiğin homojenleştirici, tektipleştirici sayısal değerleri ile ele alamayız. Toplumun yaşamı, manevi, ahlaki, politik değerleri, tarihsel hafızasının sayısal ifadelerle belirtilmesi anlayışı, toplumu yığın haline getirmek, enkaz haline getirmektir. Canların kepçelerle toplu mezarlara gömülmesi, enkaz yığını ile kamyonlara doldurulması, mezarsız bırakılması bu zihniyetin bir sonucudur. Toplumu yığın haline getirerek, sürü olarak görme anlayışıdır. Mezarsız bırakmak, hafızasız, kimliksiz bırakmaktır.
Deprem bölgeleri kadim insanlığa analık etmiş mekânlardır. Bölgeye yönelik her türlü baskı ve zulmü reva gören zihniyet bu tarihsel hakikati biliyor. Bu mekanlarda yol almak, yol yürümek, dayanışmak, yola talip olmak her şeyden önce hakikat arayışını sürdürebilmektir. Bunun tek yolu, tüm toplumsal farklılıkların yaşamın her alanında örgütlü karar düzeyine ve gayrete ulaşmasından geçmektedir. Varlığın, birliğin, dirliğin devamı ancak siyasetin nahak grupların elinden alınarak topluma mal edilmesi ile mümkündür. Bu mümkün olma halinin ismi demokratik siyasettir. Pir Sultan Abdal’ın “Siyaset günleri gelip geçmeden / Açılın kapılar şaha gidelim” söylemi, yerinde ve zamanında sonuç alıcı müdahalede bulunmayı ifade eder. Aksi taktirde toplum terbiye edilerek baskı altında tutulur. Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçimlerinin yapılacağının planlandığı bu günler aynı zamanda sistemzedelerin irade, bilinç ve karar gücü olacakları anlardır.
Bütün bu yaşananlar rıza toplumu süreklerine, rıza şehri inşa edeceklere, anlamlı ve özgür bir yaşama ikrar verenlere tarihsel sorumluluklar yüklemektedir. Yaşanan olaylara, kurulacak resmi ittifaklara, resmi siyaset masalarına, deprem üzerinden yapılacak siyasete yüzeysel yaklaşmak, derinlikli kavrayamamak, öngörüde bulunmamak, umut sahibi olmamak, karamsar olmak, çözüm üretememek, mücadele etmemek dolaylı da olsa yaşatılan zulme ortak olmaktır.
Yol taşını yol kuşuna atmadan, Hak meydanında topluma karşı Dara durmanın zamanıdır. Hakk’a yürüyen canların, enkaz altında nefessiz kalan masum û pakların, havarları arş ı âlaya ulaşan anaların, Hak yolunda birlik sırrına varanların, havanın, ateşin, suyun, toprağın, kurdun, kuşun hakkı için; Hakk’a yürüyen canlarımızın anılarının önünde Hak divanında Dara durmanın zamanıdır.
Nemrudi zihniyetin ne olduğu, kimler olduğu, neler yapacağı çok da önemli değil. Önemli olan ikrarlı canların bütün “ötekilerle” neler yapacağıdır.