Uludağ’ın yağmalanması yerel unsurların özel çabalarıyla kesintisiz sürdürülürken, TBMM’de AKP ve MHP oylarıyla kabul edilen ‘Uludağ (T)Alan Başkanlığı’ Uludağ’ın idam fermanıydı. Büyük bir orman varlığına sahip Uludağ, (T)Alan Başkanlığı ile adeta yok edilişe bağlanırken; ormanları bazen turizm adı altında para kazanılacak bir alan, bazen bir kereste, bazen de maden ve enerji üretim alanları olarak görenlerin yağmalama girişimleri aralıksız sürmekte.
2019 yılında Kapadokya’da kurulan (T)Alan Başkanlığı ile birlikte, bölge turizm sermayesinin insafına bırakılmış ve Göreme Milli Parkı, Milli Park statüsünden çıkarılmıştı. Ardından yeni yollar ile peri bacaları yıkıma uğratılırken, Alan Başkanlığı’nın tek hedefi ise otel işletmecilerine yeni rantsal alanlar yaratmaktı. Kapadokya’da ne yapıldıysa, (T)Alan Başkanlığı ile Uludağ’da aynı şey yapılıyor. 1. ve 2. oteller bölgesi olarak düzenlenen Uludağ’da otel alanları genişletilirken, bu genişlemeye Uludağ’ın Kestel ve İnegöl’e bakan bölgelerinin de eklenme hazırlıkları sürüyor.
Bugünlerde gündeme gelen Kirazlıyayla ise Davos hayalinin Uludağ üzerinde gezindiğine işaret ediyor. Gazeteci Bahadır Özgür’ün, Uludağ Milli Parkı’ndaki Kirazlıyayla Sanatoryumu’nun Swiss Otel’e dönüştürüldüğüne yönelik kaleme aldığı yazısıyla birlikte Uludağ yeniden gündeme gelirken, Kirazlıyayla’da günübirlikçilerin gelip piknik yaptığı alanın helikopter pisti için yerle bir edilmesi Erdoğan’ın Davos hayaliyle örtüşen özellik taşıyor.
Bu alana helikopter pisti yapan aklın arka planında nasıl bir yağma hedefi olduğunu bilmek zor olsa da Uludağ’da yeni oteller bölgesi yaratma girişiminin bir başlangıcı olma olasılığı da yüksek. Kirazlıyayla ile Uludağ kayak merkezi arası yaklaşık 9 km ve Uludağ’da zaten helikopter pisti var. Bir pistin daha Kirazlıyayla’ya yapılmak istenmesi abesle iştigal gibi görünse de Swiss Otel’e bir kıyak da olabilir. Zengin Arap turistlerinin ilgi odağında olan Uludağ’da farklı boyutlarda bir yağma harekâtının sürdüğünü gösteren gelişmeler yaşanırken, eskiden belde olan Kirazlı Köyü’nün Kirazlıyayla’yı içine alarak imara açılmasının önünde de hiçbir yasal engel yok ve atılan her adım, alınan her kararın talan ve yağma amaçlı alındığı aşikârdır.
Sanatoryuma gelince; Kirazlıyayla Sanatoryumu’nun 1949 yılında açılmasının ardından 1955 yılında sanatoryum hastalarından birisi de dedemdi. Dedem, babam ve anne tarafım da 1920’li yıllarda Müslüman kesime yönelik artan baskılar sonucu o dönem adı Yugoslavya Krallığı olan bölgeden göç ederek Bursa’ya gelirler. Dedem geldikleri bölgede suculuk yaptığından Bursa’ya yerleştiklerinde belediye sular idaresinde işe başlar. 1955 yılında bir su şebeke çalışması sırasında bir kamyonun altında kalır ve akciğerlerinden yara alır. O dönem Uludağ Kirazlıyayla’da kurulmuş olan sanatoryuma tedavi için kaldırılır. İki-üç ay sonra vefat eder. Vefat ettiği günler ise kara kış günleridir.
Babam ve amcam dedemin cenazesini almak için Uludağ Kirazlıyayla’ya yaya olarak çıkarlar. Ancak cenazeyi Bursa’ya getiremezler ve hastane yanına defnederler. Karlar eriyip gittiklerinde ise maalesef dedemin mezarını bulamazlar. Sonraki yıllarda mevcut hastanenin varlığı bölgede kimsesizler mezarlığını oluşturur. O hastane Uludağ Üniversitesi’ne sağlık merkezi olarak kullanımı şartıyla verilirken, üniversite burayı adeta bir eğlence merkezi olarak değerlendirdi ve ardından 2000 yılında Orman Bakanlığı’na devretmesi sağlandı. 2015 yılında ise bakanlık tarafından sermaye örgütü olan Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’na (BTSO) kiralanan sanatoryum, BTSO tarafından 4 dekar olan alanı 10 dekara genişletilerek, Fransız sermayesine ait bir otel zinciri olan Swiss Otel’e kiralandı.
Uludağ’a sanatoryumun kurulma nedeni; Dokuma tezgâhları ile kumaş boyahanelerinde sağlıklarını yitiren, verem, kanser gibi birçok akciğer hastalıklarına yakalanan hastaların tedavisi içindi. Sanatoryuma kaldırılan hastalar için eğer bir istatistik tutulsaydı büyük çoğunluğunun orada hayata gözlerini yumduklarını da görebilirdik! Bursa Türkiye’nin en büyük sanayi bölgelerinden birisidir ve Bursa’da sanayi ilk olarak tekstil ile başlamıştı. Ardından otomobil fabrikaları ve bunlara yedek parça imalatları yapan diğer fabrikalar ile sömürü çarkı tüm hızıyla devam ederken, Bursa’nın doğal alanları ve Uludağ üzerindeki sömürü de sürekli büyütüldü.
30-40 yıl önceye kadar Uludağ’dan doğup Bursa’ya ulaşıp hayat veren birçok dere akmaz oldu. Bu dereleri besleyen tüm su kaynakları su şirketlerine peşkeş çekilerek kurutuldu. Daha 40-50 yıl önce balık tuttuğumuz, yüzdüğümüz, çevresinde piknik yaptığımız Bursa Ovası’ndaki dereler bugün zehir akıyor. Uludağ’ın zirvesinden başlayarak ufak dereciklerle toplanan ve bugün şirketlere peşkeş çekilen sular ovada görülmezken, Bursa’da tekstil boyahanelerinin olduğu bölgelerden başlayarak dere yatakları içinde su yerine zehirli akışkan akmaya devam ediyor.
Uludağ’ın suları nitelikli içme sularından oluşur. Bu nedenle su şirketlerinin reklamlarında “Uludağ’ın zirvesinden getirdik” gibi vurgular kullanılmaktadır. Türkiye’nin ve dünyanın en büyük su tekelleri, Valiliğin sipariş ihaleleriyle Uludağ’ı parsel parsel paylaştılar. Nerede su kaynağı varsa orası telle çevrili bir alana dönüştürülürken ayılar ve diğer canlılar artık suya ulaşamaz hale getirildi. Borular içine alınan sular Uludağ’ın yamacında kurulmuş su fabrikalarına kadar taşındı. Bu yolla Türkiye’nin en büyük 500 sanayi firması içine giren su şirketleri ortaya çıkarken, günümüzde şişelenmiş sular insan için bir zorunluluk halini aldı.
Diğer yandan suları çalınan Uludağ’da baraka ruhsatları ve iktidarların göz yummasıyla devasa oteller inşa eden şirketler, 130 bin dekar alana sahip Milli Park’ın 7 bin dekarına çökmüşlerdi. Bugün ise (T)Alan Başkanlığı adı altında kurulan kurulla birlikte Milli Park alanı 110 bin dekara düşürülüp koruma statüsü kaldırılırken, otellerce işgal edilen alan 20 bin dekara ulaştı. Hem kelime anlamıyla hem de antik tarihteki adı ile Uludağ’ın diğer adı Olimpos’tur. Bugün yeraltı ve yerüstü tüm değerleri çıkarlarına bağlayanlar antik dönemin yeraltı ve kötülük tanrısı Hades’in Uludağ’da hortlayan torunları gibi yaşamın her alanına kötülüklerini yayıyorlar.