Kendilerine ‘Görünmezler’ diyen bir grubun kaçırdığı Gökhan Güneş, yaşadıklarını gazetemize anlattı: Hücreye koydular. Gözlerim bağlı. Şiddet uyguluyor, tehdit ediyor, ajanlık dayatıyorlardı… Bırakıldığımda taksiye binip eve geldim. Kapıyı annem açtı. İnanamadı. Sesi çıkmıyor, şok olmuştu. Sarıldım, kendine geldi
Gülcan Dereli
Gökhan Güneş, bir süre önce kendine “Görünmezler” diyen bir grup tarafından işe giderken kaçırıldı. Annesi, kardeşleri, arkadaşları, yoldaşları ve duyarlı birçok kişi günlerce “Gökhan Güneş nerede?” diye sordu. Kamuoyu oluştu ve Güneş 6 gün sonra serbest bırakıldı. Güneş için resmi bir gözaltı kaydı yok, tutulduğu yer de bilinmiyor. Devlet resmi bir açıklama yapmadı. Bilinen, aile ile konuşan bir emniyet yetkilisinin “TEM almıştır, yakında bırakır” sözlerinden ibaret. Oysa kaçırılma anına dair kamera kayıtları var. Soru işaretleri oluşturan bu kaçırmanın benzeri olaylar son zamanlarda artarken, “Görünmezler” adıyla gazetecilere ve yurttaşlara çok sayıda tehdit mesajları gönderildi. Kimdi bu “Görünmezler?” 90’lı yılların JİTEM’i mi hortlamıştı? Beyaz Toroslu JİTEM’in yerini şimdi Range Roverlar ve plakasız araçlar mı almıştı? Kamuoyunda 90’lı yılların hafızasını canlandıran olayın mağduru Gökhan Güneş ile buluştuk, ne yaşadığını sorduk.
‘Kaçırıyorlar diye bağırdım’
20 Ocak tarihinde iş için yola çıkan Güneş, kaçırılma gününü şöyle anlatıyor: “O gün hastaneye gittiğim için işe geç gitmiştim. Otobüsten indikten sonra kaldırıma geçtim. Yaklaşık 4-5 kişilik bir grup vardı. Önce bakar mısın tarzında birkaç bir şey söylediler. Daha fazla diyalog gelişmeden üstüme atladılar. Zorla arabaya sokmaya çalıştılar. Ben bu süreçte direniyorum. Ne yapıyorsunuz? Kimsiniz? Diye. O sırada bağırmaya başladım. İsmim Gökhan Güneş. Beni kaçırıyorlar diye bağırdım. Elektroşok kullandılar. Daha sonra arabaya bindirdiler. Kafama siyah çuval geçirdiler. Ben muhtemelen götürecekler, konuşacaklar, bırakacaklar diye düşündüm. Bir süre gittikten sonra araç değişimi oldu. Mercedes Transporter tarzı bir araca bindirdiler.”
Kafesten hücre…
Güneş bu süreçte biraz konuştuktan, tehdit ve darp edildikten sonra bırakılacağını düşünüyor. Ancak Güneş’in düşündüğü gibi kolay olmuyor. Kafasında siyah çuval olduğu için gittiği yeri göremeyen Güneş, sürekli tehdit ve şiddete maruz kaldığını söylüyor. Bilmediği bir yere götürülen Güneş, “Oraya gittikten sonra üstümdeki elbiseleri aldılar. Bir hücreye koydular. Gözlerim bağlıydı zaten. Sonra bıraktıklarında kendim açtım. Siyah izole edilmiş üstü tel kafes olan, bir tane projektör, bir tane hoparlör ve bir kameranın olduğu bir hücreydi. Yani özel olarak dizayn ettikleri bir yer olduğu çok belliydi. Daha sonra zaman zaman çıkarıyorlardı, sorular soruyor ardından şiddet uyguluyorlardı. Tehdit ediyorlardı. Ne yaptığımı soruyorlardı. Sonra bizimle çalışmalısın diyorlardı. Ajanlık dayatıyorlardı” diyor.
Mezar konseptli işkence
Güneş bu süreçte ağır işkenceye maruz kaldığını anlatıyor. Güneş’e elektrik verme, kaba dayak, ara ara soğuk suyla ıslatarak şiddet uygulama şeklinde işkence yapılıyor. Genelde bu uygulamalar çıplak olarak bazen üzerinizde sadece iç çamaşırı olacak şekilde uygulanıyor. Zaman zaman mezar dedikleri bir bölüme götürülen Güneş, sadece ayakta durabildiğini, elini kolunu kıpırdatamadığını söylüyor. Gözü bağlı, elleri de arkadan kelepçeli halde bir bölümde hapsedildiğini anlatan Güneş, ağır tehditlere maruz kaldığını söylüyor. İşkence ise hep kafes tipli hücre dışında gerçekleşmiş. 6 gün ışık yüzü görmemiş olan Güneş, “Geceyle gündüz ayrımı yapamıyordum. Hiçbir pencere yok. Gözüm bağlı. Sadece hücreye götürüldüğümde kendim açıyordum. Hücreye götürdüklerinde kendim açıyorum ama ışığı kapattıklarından zemin siyah olduğu için hiçbir şekilde bir şey göremiyoruz. Böyle kör bir hissiyatı yaşıyordum. Hiç kimseyi görmedim. Sadece seslerini duyuyordum” diyor.
Aklından geçenler…
Ancak hiç umudunu kaybetmediğini söyleyen Güneş, aklından neler geçirdiğini şöyle anlatıyor: “Hep bir umudum vardı. Ailemin beni koşulsuz şartsız şekilde arayacağından emindim. Çünkü ailemi çok iyi tanıyorum. Kaçıranların yapabilecekleri en büyük şey sizin açınızdan öldürülmen olur. Ben şundan da çok emindim. Beni aldıkları yerin tam karşısında site vardı. Ben kendimce düşünüyordum, bizimkiler gider o kamera kayıtlarını bulur, alırlar. İşte bağırmışım insanlar sesimi duymuş kaçırıldığıma dair. İşte orada güvenliğin sesimi duyduğunu, o tarafa amirine doğru durumu gösterdiği görüntüleri ben de izledim. Öldüreceklerini düşünmedim. Ben bundan sonra dönemem demedim. Bırakmazlar beni asla diye bir düşüncem olmadı. Şunu düşündüm: Bundan sonra en fazla adli süreç başlar diye düşündüm. Beni resmi polisler bırakır. Sonra da adli bir süreç başlatırlar tarzında düşündüm. Bir daha hiç geri dönemeyeceğim fikriyatı hiç oluşmadı. Belki dönemeyebilirim fikriyatı da oluyor ama o geri döneceğim umudu ve hissiyatı hep içimde vardı. Onlar da öldürmek için değil, kendi taraflarına kazandırmak için uğraştılar.”
‘Gözlerim hep kapalıydı’
Bırakılacağını kaçıranların yaklaşımlarından anladığını dile getiren Güneş, “Muhtemelen beni bırakmalarından bir gün önceydi. Davranışlarından bırakacaklar diye tahmin ediyordum. O gün bırakmadılar. Beni bırakacakları zaman üzerimdeki kıyafetleri falan değiştirdiler. Pantolonumu verdiler, gömlek verdiler. Kendi gömleğim yırtılmıştı zaten. Üzerimi giydirdiler, parfüm falan sıktılar. Sonra bütün kişisel eşyalarımı verdiler. ‘Sadece sim kartını aldık haberin olsun’ dediler. İşte ben niye sim kartımı alıyorsun falan dediğimde, o da ‘Biz aldık istersen gider aynısı çıkarırsın istersen hattını değiştirirsin’ diye konuştu. Daha sonra bir araca bindirdiler, yine gözlerim bağlı bir şekilde. Zaten gözlerimi hiç açmadılar” diyor.
‘Annem inanamadı’
Güneş bırakıldığı günü ve eve nasıl gittiğini ise şu sözlerle özetliyor: “Ben taksiye bindiğimde 06.15’ti muhtemelen saat, 05.50 ya da 6 gibi beni bıraktılar. Gözümde bant vardı. Bir de onun üstünde kar maskesi tarzında bir şey vardı. İkisini aldılar. Gözlerime başka bir şey koydular, bantladılar. Daha sonra çıkardığımda gördüm, pamukmuş. Ben daha boş bir yere, ulaşımın zor olabileceği bir yere bırakıldığımı düşünüyordum. Gözümü açtıktan sonra baktım karşımda bloklar falan var. Bahçeşehir Emlak konutları, Sparta Kule evleri yazıyordu. Telefonum olmadığı için sitenin güvenlik kulübesine gittim. Güvenlikten taksi çağırmasını rica ettim. Taksiye bindikten sonra saati sordum, orada saati öğrendim. 06.15’ti. Eve geldim, tabii daha değişik bir duygu oldu. Bitti diye duyguya kapılıyorsun. Bu süreç benim için zordu ama arkada kalanlar için daha zor olduğunu tahmin ediyordum. Çünkü hiçbir şekilde haber alamamak duygusunu düşündüğünde çok zor oluyor. Ki bunu geldiğimde de gördüm. Daha sonra geldim, kapıyı çaldım. Kapıyı annem açtı. İlk başta inanamadı. Sesi çıkmıyor, şok olmuştu. Ben ona sarıldığımda kendine geldi. Bir sevinç yaşadık. Arkadaşlarım falan da buradaydı. Öyle kucaklaştık.”
‘Devlet yok demedi’
Kamuoyu baskısının kurtarılmasında etkisi olduğunu söyleyen Güneş, “İktidarın bu denli her şeyi kontrol ettiği algısı üzerinde Türkiye’nin en büyük metropollerinden birisinde İstanbul’un göbeğinde birisinin kaçırılması ve devlet kademesinden hiçbirinin çıkıp açıklama yapmaması, ailemin karakola gitmesi, kendi imkânları ile kamera kayıtlarını bulması, kamera kayıtlarını polis merkezine vermesine rağmen polisin hiçbir resmi yazışma gerçekleştirmemesi, daha sonra açılan soruşturmaya savcının atanmaması falan o süreci hızlandırdı. Çünkü devlette bir an önce kabullenecek bir durum da yok. Kabullenilmiyor. Kendini Görünmeyenler olarak nitelendirenler bir şekilde seni alıyor, bu sadece bana özgü bir şey de değil. Bunu daha önce de yaşadık. Bu kadar uzun olmasa da yaşadık. Bizim arkadaşlarımızı da kaçırdılar, siyasetin içinde olanları, sosyalist kesimden insanları kaçırdılar. Bir şekilde alıkoymaya çalıştılar. Bu iki saat oldu, bir gün oldu ama bu kadar uzun olmadı. Muhtemelen bu süreç gelişen hızlı refleks ve özellikle kaçırıldığıma dair kamera kayıtlarının ortaya çıkması ve bu çerçevede siyasi kurumların, ailemin yoğunlaşması tabii bu süreci hızlandırdı. Çünkü devlet çıkıp şunda diyemedi yani. Bizde değil de diyemedi. Bizde de diyemedi. Ama bir şekliyle bulup da getireceğiz de diyemedi. Mecburen bu süreç o basınç ve kamuoyunun oluşması, işte sonu ne olursa olsun biz arayacağız pratiği bu süreci hızlandırdı illa ki” diyor.
‘Annem hâlâ korkuyor’
İşkencenin izlerini hâlâ yaşayan Güneş, “Çeşitli kas ağrılarım var. Fiziksel olarak da toparlandım zaten. Psikolojik olarak elbette bir şeyler oluyor. Bunu tekrar yaşar mıyım diyorum. Şu an evdeyim. Mahalleye çıkıp dolaşabiliyorum. Normal hayatıma dönmek istiyorum; hâlâ sokağa çıkarken ailem kaygılı, bunların normale dönmesi için biraz da görünmek istemiyorum çünkü artık normal hayatıma dönmek istiyorum” diyor.
‘Yalnız olmadığımızı bilmek güzel’
Kamuoyunun ilgisine şaşırdığını dile getiren Güneş, “Geldikten sonra dinlendim, sonra haberlere baktım. Dışarıda da büyük bir kamuoyu oluşmuş; ailem, arkadaşlarım, siyasi kurumlar, vekiller… Bu kadar beklemiyordum. Çok yoğun bir kamuoyu, inanılmaz bir dayanışma, ailemin ve yoldaşlarımın gerçekleştirdiği sokak eylemleri falan bu sürecin muhtemelen daha hızlanmasını sağladığını düşünüyorum. Dediğim gibi bu kadar çok kamuoyu oluşabileceğini tahmin etmiyordum. İşte Avrupa basınından, yüzünü, sesini hiç bilemediğimiz, duymadığımız insanların böyle bir dayanışmanın içerisinde olması çok iyi hissettirdi. Dünyada yalnız olmadığımızı bilmek mutluluk verici oluyor. Bunun benim kişisel yaşadığım bir şey olmadığı çok açık. Dediğim gibi daha önce de siyasetle uğraşan insanları kaçırmaya çalıştılar, kaçırdılar da. Daha sonra da çeşitli yerlere götürüp bıraktılar. Bunları biliyorduk. Yalnız olmadığımızı da biliyorduk. Bunların bize neden yapıldığını da biliyoruz. Çünkü sosyalist kimlikliyiz, onlardan farklı düşünüyoruz ve sonucunda böyle şeyler yaşayabiliyoruz. Bunu da yaşadık ve bitti. Bu süreçte aileme, arkadaşlarıma, destek olan, bir arayış içerisinde olan, bu uygulamanın hukuksuz bir uygulama olduğunu, bu tarz durumların bir daha yaşanmaması için mücadele veren herkese teşekkür ederim. Kucak dolusu selamlar diyorum” diye vurguluyor.
Düşene bir tekme de şirketten!
Kamuoyu Gökhan Güneş’i ararken, bir de çalıştığı şirketten darbe alıyor. İş ile ilgili süreci Gökhan Güneş şöyle anlatıyor: “İşe devam edemedim. 3 gün gitmediğim gerekçe gösterilerek işten çıkışımı vermişler. İş sözleşmesi gereği 3 gün habersiz ve mazeretsiz işe gitmediğin zaman iş feshetme hakları olduğu için muhtemelen bundan dolayı işten çıkışımı verdiler. Daha sonrasında konuştum, giriş yapmayacaklarını söylemişler. Hakkım olan sadece 15 günlük bir ihbar tazminatı oluyor. Yasal olarak hakkımı yerine getirdiklerinde ortada bir sorun kalmaz ama haksız bir işten çıkarma. Bütün kamuoyu kaçırıldığımı biliyor. İşverenler de muhtemelen biliyor. Bu süreçte manevi olarak da zarar görüyorsun. Çünkü emeğimizle geçinen insanlar olduğumuz için bu süreçte maddi olarak da ortaya bir sorun çıkıyor ama şöyle: Ben inşaatta elektrik işi yapan birisiyim. Gider başka bir yerde de iş bulurum ama insanın bunu yaşaması zorlayıcı. Düşene bir tekme de biz vururuz mantığı gibi oluyor. O biraz kabullenilmez oluyor.”