Belli ki, CHP’nin ve İyi Parti’nin Meclis’ten çekilmesini, Erdoğan istifa diyecek olan halkın önüne düşmesini ve Erdoğansız erken seçimi zorlamasını “gerçekçi” kardeşlerimiz pek mümkün görmüyor.
Bu politik çizgiyi savunuyorum. Ama…
Ben de mümkün görmüyorum. CHP’ye, yani Kılıçdaroğlu yönetimine ve hele de Akşener yönetimine “Meclis’ten çık, Erdoğan’ı istifaya zorla, Erdoğansız erken seçimi gerçekleştir” dediğimiz zaman bu iki Başkan havaya bakıp ıslık çalacak.
“Mümkün” Arapçadır. “İmkan dahilinde olan” demektir.
Demek ki, hep birlikte CHP ve İyi Parti yönetimlerinin böyle bir hamleye teşebbüs etmesini “imkansız” görmekteyiz.
Tamam da “gerçekçi ol, imkansızı iste” diyen Che’yi nereye koyacağız şimdi.
“Gerçekçi” kardeşlerimizle bu önerinin “imkansız olduğu” noktasında hep birlikte “gerçekçiyiz.” Yani Che’nin cümlesinin ilk yarısında hemfikiriz.
Ama bu cümlenin “imkansızı iste” kısmını ne yapacağız?
“Che de kim hemşerim” diyeceklere değil sorum. “68 kuşağına.”
HDP yönetiminin böyle bir çağrı yapması elbette çok zor. Çünkü bu parti TBMM’de yer alarak, çok ciddi bir “meşruiyet” kavgası veriyor. Üstelik TBMM’nin verdiği, giderek işe yarar olmaktan çıkma tehlikesi olan “imkanları” kullanıyor. Parlamento kürsüsünden konuşmak, şu dönemde HDP’nin sesini duyurabileceği ender bir imkan oldu. Çünkü HDP’yi “sokakta” konuşamaz hale getirmek için binbir baskı uygulanıyor. İktidar da bu HDP’yi bu imkandan mahrum bırakmak için eşbaşkanlarını, belediye eşbaşkanlarını, vekillerini hapse atıyor. Varolan vekillerin de vekilliği artık dört-beş oylamaya kaldı.
HDP’nin “sonuna kadar parlamentoda kalma” kararına diyecek sözümüz olamaz.
Çok açık; HDP’nin TBMM’deki varlığı, rejime hiçbir şekilde “meşruiyet” sağlamıyor. Tam aksine HDP Meclis’te direndikçe iktidar ona karşı her saldırdığında kendi “meşruiyetini” kendi eliyle baltalıyor.
Ama CHP ve İyi Parti’nin durumu başka.
Bu iki parti TBMM’de, sanki rejim çoktan demokrasiyi yok etmemiş gibi oturmakla, OHAL darbesiyle devlete egemen olmuş olan AKP-MHP iktidarını “meşru” kılıyor. Üstelik HDP’ye, örneğin Gergerlioğlu’na yönelik zorbalığa ses çıkarmayarak, onun faşist uygulamalarını da meşrulaştırıyor. Bütün dış politik kararlarına, sınırdışına asker sevketme tezkerelerine, “FETÖ” diyerek yürüttüğü bütün “asker-sivil” tasfiyelerine ve tutuklamalarına onay veriyor. Geride “yargı bağımsızlığı”, “AYM”, yolsuzluk, patates-soğan kalıyor ki, bunları da “eleştiriyor.” Bu eleştiriler rejimin esası ile hiçbir şekilde ilgili değil. “Yargı bağımsızlığı sorunu” da, “yolsuzluk” da, “yoksulluk” da her zaman vardı. Bunların varlığı rejimin faşist karakterini ele vermez. “Savaş varsa”, “demokrasi yoksa”, “kitlesel tutuklamalar” varsa, “parlamento” yoksa diktatörlük var demektir.
Diktatörlük ve onun uygulamaları “eleştirilmez”, suçlanır, bunlarla mücadele edilir.
HDP mücadele ediyor, sokağı zorluyor, zindanlarda direniyor.
Demek ki, HDP’nin “TBMM’den çekilme, Erdoğan’ı istifaya zorlama, Erdoğansız erken seçimi dayatma” konusunda çekincesini anlayabiliriz. Ama CHP ve İyi Parti’nin bu öneriden öcü görmüş gibi korkmasını ne anlarız, ne de kabul ederiz.
O halde soralım; “gerçekçi ol, imkansızı iste” parolası bize nasıl bir yön veriyor?
Birincisi, asıl demokratik ittifak “tabanda” gerçekleştirilen ittifaktır. İstanbul seçimlerinden beri özellikle CHP tabanında HDP’yle ittifak düşüncesi, şimdiye kadar görülmeyen bir düzeyde bulunuyor. Sorun tavanda, yani CHP ve İyi Parti’nin tepesinde ittifak aramak değil, ittifakı tabanda inşa etmektedir.Eğer “gerçekçi” kardeşlerimiz, hiç değilse OHAL darbesinden hemen sonra, haydi diyelim ki, geçtiğimiz yıl boyunca CHP ve İyi Parti seçmenlerine “partileriniz Meclis’ten çekilsin, Erdoğan’ı istifaya zorlasın, Erdoğansız erken seçim için mücadele etsin” diyerek Fırat’ın Batısı’nda kolları sıvamış olsaydı, şu anda bu öneri muhalefet tabanında yankılanır ve her iki partiyi etkisi altına alırdı.”İmkansız” imkanlı olurdu.
Rejim hızla “Batıya” yanaşıyor. Erdoğan iktidarda kalmak koşuluyla kendisinden istenilen her şeyi verecektir. Türkiye ABD’nin yanında ve Rusya ile Çin’in karşısında yer aldığı gün küresel güçler rejimin “meşruiyetini” kabul edecek, şimdi iktidarına son veremediğiniz faşizm “şeddeli” faşizm olacaktır. “Mavi Vatan” unutuldu, Ukrayna-Rusya çatışmasına doğru bu defa “Kara Vatan” sularında hafiften kulaç atılmaya başlandı.
Türkiye, eğer şimdi harekete geçilmezse, faşizme uzun yıllar mahkum olacaktır.
CHP ve İyi Parti “biz faşizmde de yaşarız” deseler de, onların seçmenleri mahvolur.
“Gerçekçi” olalım olmasına da, “imkansızı” mümkün kılmak için bir şeyler yapalım.