Boğaziçi eylemleri ile Gezi döneminde medyanın yaptığı manipülasyonları karşılaştırdık
Yadigar Aygün
Haberler topluma ulaşmadan önce medya çalışanları tarafından şekillendirilirler. Gerçeklerden uzaklaştırılmış, bilinçli olarak üretilen mesajlar ile sunulan haberler insanları düşünsel açıdan manipüle eder. Medya gücünü elinde bulunduran egemenler, empoze etmek istedikleri fikirleri medya araçlarıyla manipülasyon teknikleri kullanarak gerçekleştirebilirler. Medya gerçekliğin belli boyutlarını vurgulayıp belli boyutlarını örtbas ederek ya da kendi istediği şekilde değiştirerek yansıtabilir. Bu manipülasyondur. Egemenlerin elinde toplumları maniple etmek için araç olarak kullanılan medyanın asıl işlevi ise topluma gerçeği sunmak, bu yolla toplumun yaşananlar hakkında doğru kanaatler ve değerlendirmeler yapmasına katkıda bulunmaktır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektör Melih Bulu’ya yönelik protestoların ana akım ve havuz medyasına veriliş şekline baktığımızda eylemleri çarpıtarak tüm manipülasyon yöntemleri ve propaganda teknikleri uygulanarak topluma gerçek olmayan bilgilerin sunulduğunu gözlemliyoruz. Yandaş veya ana akım medya günlerdir Boğaziçi eylemlerini Gezi eylemleri ile ilişkilendirmeye ve o dönem yapılan manipülasyonu kopyalamaya çalıştığı görülüyor. Gezi eylemleri ile Boğaziçi protestolarında medyanın yaptığı sadece birkaç manipülasyon haberini derledik.
Gezi yalanları
1- Camide bira içtiler yalanı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi Parkı protestoları sırasında eylemcilerin Dolmabahçe Bezmi Alem Valide Sultan Camisi’ne bira şişeleriyle girdiğini ifade etmişti. Erdoğan “Camiye ayakkabıyla girdiler, camide içki içtiler” demişti. Polis saldırısı nedeniyle biber gazı ve tazyikli sudan etkilenen eylemcilerin camiye bira şişeleriyle girdiği ve içki içtiği yönündeki iddialara cami müezzini reddetmişti. Konuyla ilgili açıklama yapan Bezm-i Alem Valide Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım, “Burada içki içilmedi. Eylemciler buraya sığındıktan sonra içki içen görselerdi zaten kendileri dışarı atardı” demişti. Cami imamı ise yaşananları şöyle anlatmıştı: “Polisin kovaladığı büyük bir grup kapıları zorlayarak içeri girdi. Engellemeye, kapıyı kapatmaya çalıştık ama başaramadık. Bu iki günlük süre içinde yaralılar tedavi edildi. Polis gazından kaçanlar camiye sığındı. Caminin içindeki kameralar kırıldı. Grupla polis arasında ara buluculuk yaptım. Polisin çekilmesini sağlayıp grubun dışarı çıkmasına yardımcı oldum” diyerek eylemcilerin “Camiye ayakkabıyla girdiler” ve “Camide bira içtiler” sözlerinin yalan olduğu anlaşılmıştı. Müezzin, bu ifadeler sonrası sürgün edilirken, havuz medyası günlerce bu yalanı manşetlerine taşımıştı.
2- Kabataş yalanı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran 2013 günü grup toplantısında “Çok önemli bir yakınımın gelinini yerlerde sürüklediler” açıklaması yapmıştı. 13 Haziran 2013 günü Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu, Star gazetesi çalışanı Elif Çakır’a verdiği röportajda Kabataş’ta saldırıya uğradığını iddia etmişti. Bu iddiaya göre bebeğiyle birlikte Kabataş İskelesi’nin önünden geçmekte olan Zehra Develioğlu, belden yukarısı çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grubun kendisini 52 saniye boyunca dövdüğü iddiasıyla şikâyetçi olduğunu söylemişti. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı olayla ilgili başlattığı soruşturmalarda bölgedeki mobeseler ve Kabataş’a çıkan yollardaki güvenlik kameraları izlendi, görüntülerde saldırıya rastlanmadı. Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın herhangi bir görüntünün bulunamadığını söyledi. İdrarlı olduğu belirtilen kıyafetler DNA testi için istendi, ancak bu kıyafetler teslim edilmedi. Talep edilmesine rağmen Zehra Develioğlu, bebeğini adli tıp muayenesine getirmedi. Savcı Rasim Işık ve Mehmet Akıllı herhangi bir delil bulamadığı için soruşturmayı kapatma kararı aldı ancak kapatılmadı. Erdoğan’ın, “Benim başörtülü bacılarıma saldırdılar, görüntüler önümüzdeki cuma günü yayınlanacak” dediği görüntülerin üzerinden 8 yıl ve bu 8 yılda kaç cuma geçmesine rağmen kamuoyu o görüntüleri bir türlü göremedi. Daha sonra böyle bir görüntünün olmadığı ortaya çıktı. Kabataş’ta herhangi saldırı olmadı. Medya günlerce bu haberi işledi, daha sonra bu haberin bir kurgu olduğu ortaya çıktı.
Boğaziçi yalanları
1- Kabe resmi üzerinden çarpıtma
Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci kulübünün açtığı açık hava sergisinde Kabe fotoğrafının yere serildiği iddiası gündeme geldi. Konuya ilişkin Soylu, “Boğaziçi Üniversitesi’nde Kabe-i Muazzama’ya yapılan saygısızlığı gerçekleştiren 4 LGBT sapkını gözaltına alındı” diyerek öğrencileri hedef gösterdi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Türkiye’nin boğazını sıkmak isteyen provokatörler Boğaziçi’ne tutunmanın arayışındadır. Milletimizin hassasiyetleriyle oynamayı özgürlük, mukaddesatını hedef almayı demokrasi, toplumsal huzur ve sükûnetini baltalamayı eğitim hakkı gibi lanse ve servis eden iç ve dış mihraklar, devşirdikleri piyonlarla yasa dışı protestoları yaygınlaştırmanın amacındadır” ifadelerini kullanarak eylemleri farklı yönlere çeken açıklamalarda bulundu. Boğaziçili öğrencileri ise “Kabe figürlü resim” ile ilgili “Direnişimizi bitirmek isteyen iktidar ve medyası konuyu bilinçli olarak saptırmaya çalışmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi’ne anti-demokratik biçimde atanan rektöre karşı 4 Ocak tarihinden bu yana devam ettirdiğimiz protestolar, sürecin başından beri nefret söylemleriyle hedef gösterildi” diyerek serginin hiçbir gruba, inanca ve kimliğe yönelik saldırı amacı taşımadığı aktardı. Kabe fotoğrafının yere serilmediği ve dışarıdan sergiye gönderilen bir resimden ibaret olduğu anlaşıldı.
2- Yaşlı kadını dövdüler yalanı
Boğaziçi eylemleri sırasında Kadıköy’de polis saldırısı esnasında 22 yaşındaki Turhan Berkan Güney ile Mehmet Can Akyil ana akım ve yandaş medyada verdiği röportajlarda “Bizi sivil polis zannedip 15-20 kişi saldırmaya başladı. Bize çok ağır küfürler ettiler. Alkol şişeleriyle saldırdılar. Şişelerle kafamıza vurmaya çalıştılar. Zaten çoğu alkollüydü. Yaşlı kadını itip kakıyorlardı. Biz onu kalabalığın arasından alırken, arkadan biri ‘Bunlar sivil polis, saldırın, öldürün bunları’ diye bağırdı. Üzerimize gelip saldırdılar” demişti ama sahada çalışan ve eylem esnasında Kadıköy’de haber takibi yapan gazetecilerden Emre Orman “Ben bizzat oradaydım. Bu kişinin beyanları yalan. Öğrencilere küfrederek saldırdı. Sonra da karşılık gelince ağladı” diyerek gerçek bilgiyi topluma aktardı. Orman’ın dışında o gün orada haber yapan gazeteciler de sosyal medya hesaplarından bu bilginin doğru olmadığını açıkladı.
3-Rektörlük işgali yalanı
Boğaziçi eylemleri esnasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Orada gidecek üniversite rektörünün odasını işgal edecek. Buna asla müsaade etmem” demesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Terör örgütlerinin üyesi olan bu gençleri biz ülkemizin gerçek manada milli ve manevi değerlere sahip gençleri olarak kabul etmiyoruz. Zira siz öğrenci misiniz, siz talebe misiniz, yoksa siz rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz? Bu ülke teröristlerin hakim olduğu bir ülke olmayacak. Buna asla fırsat vermeyeceğiz. Artık bu ülke Taksim’deki bir Gezi olayını yaşamayacak ve yaşamayacaktır” diye ifade etti. Erdoğan ve Soylu’nun Boğaziçi’ndeki eylemlerle ilgili söyledikleri de gerçeği yansıtmıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde herhangi bir rektörlük işgali yaşanmadı. Öğrenciler, rektörlük kapısında kayyum rektörle görüşmek için oturmuştu.
Faruk Bildirici, medyanın Boğaziçi eylemlerini ele alış biçimini değerlendirdi: Gerçek gizleniyor
Yaygın medya Boğaziçi eylemlerini Gezi eylemleri ile bağdaştırmaya ve iktidara yönelik bir darbeymiş gibi sunmaya çalıştı. Yaygın medya iktidarın propaganda çabasına alet oluyor.
Bu gazetecilik değildir tetikçiliktir
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektör Melih Bulu’nun atanmasına yönelik protestoları havuz medyasının ele alış biçimini değerlendirdi. Bildirici, “Ben Boğaziçi’deki eylemlerin yaygın medyanın yaklaşımını ikiye ayırıyorum. Birincisi Melih Bulu’nun kendisiyle ilgili yayınlar. Melih Bulu’nun tezine ve akademik çalışmalarında intihal yaptığı Boğaziçi Üniversitesi için yetersiz bir akademisyen olduğunu yaygın medya görmezden geliyor. Tam tersine onun daha spor yaptığını, gençlerle birlikte olduğunu ve birtakım yanlarını göstererek onu daha şirin göstermeye çalışıyor. Gençlerle anlaşabilen, bilindik bir akademisyen gibi medyada sunmaya çalışıyorlar. Haberlerde ve özellikle geçmişine bakıldığında 2 üniversitede rektörlüğü var; biri İstinye diğeri Haliç Üniversitesi’nde. Bulu, Haliç Üniversitesi’nde zaten bir yıl bile rektör olarak kalmamış. Toplamda 4 yıllık bir rektörlüğü var ama Cumhurbaşkanı geçmişte önemli bir rektör olduğunu söylerken hangi üniversitelerde rektör olduğunu söylemiyor. Bana öyle geliyor ki İstinye Üniversitesi ile Haliç Üniversitesi’nde de kavgalı bir üniversite olduğu için oradaki kavgaları yatıştırmak için bir tarafın etkinliğini sağlamak için gitti. Bir yıl bile rektörlüğü sürmedi. Operasyonel bir rektörlük yaptı orada. Bu yönünü de medyadan gizliyorlar. Melih Bulu, olduğundan farklı son derece yetkin bir akademisyen rektör gibi sunuluyor ama gerçekte öyle değil” dedi.
Yalan haberler
Bildirici, ana akım ve yandaş medyanın Boğaziçi eylemlerini barışçıl ve demokratik eylemlerden çıkararak provoke ettiğinin altını çizerek, yalan haberler yaptığını söyledi. Bildirici, yalan ve manipülasyon haberlerle eylemlerin çarpıtılarak topluma sunulduğunu vurguladı. Bildirici, “Boğaziçi eylemlerinin medyada veriliş şekline bakmalıyız. Eylemler, son derece barışçıl ve demokratik eylemler. Öğrenciler son derece haklı bir şekilde üniversite dışarısından yetkin olmayan, oraya uygun olmayan bir kişinin rektör atamasını doğru bulmuyorlar ve karşı çıkıyorlar. Buradaki öğrencilerin bu barışçıl eylemlerinin 2 Ocak’ta başlamasından sonra Melih Bulu, öğrencilerin demokratik hakları gibi şeyler söyledi ama yine de üniversiteyi polis muhtırasına aldılar. Üniversitenin kapısını polis kelepçeleriyle kelepçelediler. Giderek de Boğaziçi eylemlerini terörize provoke etmeye çalıştılar. Nasıl yaptılar bunu, sergideki Kabe resminin yere serildiği iddiasını öne sürdüler. Oysa yere resim serilmemişti. Orada farklı şeyler anlatılıyordu. Kabe’ye herhangi bir hakaret gibi niyet ve kasıt yoktu. Onun dışında da öğrencilerin içerisinde terör örgütleri ile irtibatlı olanların olduklarını öne sürdüler. Hem Cumhurbaşkanı hem de İçişleri Bakanı’nın demeçleri, açıklamaları ortaya atıldı. Hemen bunlar iktidar medyasına yayıldı. Öğrenciler değil de sanki hem başka üniversiteden dışarıdan gelen insanlar hem de terör örgütleriyle ilişkisi olanlar bu eylemleri yapıyormuş gibi medyada göstermeye çalıştılar” diye belirtti.
Bu hak ihlali
Bildirici, yandaş ve ana akım medyanın Boğaziçi eylemlerini Gezi eylemleriyle bağdaştırmaya çalıştığını vurgulayarak siyasi iktidarın propagandasını yaptığını söyledi. Bildirici, akademisyenlerin ve öğrencilerin ana akım ve yandaş medyada hedef gösterildiğinin altını çizdi. Bildirici, “Bir yandan da medyada Boğaziçi eylemleri Gezi eylemleri ile bağdaştırmaya, iktidara yönelik bir darbeymiş gibi falan sunmaya çalıştılar. Bunlar da son derece haksızdı. Gerçekten oradaki barışçıl eylemleri terörize ederek bastırma çabasıydı. Üzücü olan şu: Medya da siyasi iktidarın propaganda çabasına aynen alet oluyor. Eylemleri olduğundan farklı gösteriyor. Cumhurbaşkanı’na yönelik bir açıklamayı kendisinin yazmadığını söyleyen Beyza adlı öğrenci tutuklandı. Metnin içeriğinde zaten suç olan bir şey de yok. Bu insanı tutukluyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu öğrencilerin rektörlük odasını işgal etmeye kalktığını söyledi. Bu doğru değildi. Nitekim de bunu hem rektör hem de İstanbul Valisi’nin açıklamaları yalanladı zaten. Durup dururken rektörlük işgali ortaya atıldı. Akit, A haber gibi yaygın medya Prof. Ayşe Buğra başta olmak üzere oradaki akademisyenleri ve öğrencileri isim isim hedef gösterdi. Bu gazetecilik değil, kesinlikle tetikçiliktir. Bu propagandacılık. Hak ihlali üreten haberler yaptılar. Gazeteciliğin görevi olayları terörize etmek, olayları başka bir yöne çekmek, sürüklemek ya da onu siyasi bir propaganda aracı haline getirmek değildir” dedi.