Tuhaf bir yargılamaydı Dimitrov’unki. İyi bir şov yapma imkânı doğduğunu düşünen Hitler rejiminin bütün şöhretli isimleri oradaydı. Davadan siyasi bir kâr elde etmeyi hayal etmişlerdi ama Dimitrov, rüzgârı tersine çevirdi
M. Ender Öndeş
“Sayın yargıçlar, sayın suçlayıcı üyeler, sayın avukatlar! (…) Mahkeme boyunca kaba ve sert bir dille konuştuğumu kabul ediyorum. Hayatım ve sürdürdüğüm mücadele de aynı niteliktedir. Fakat dilim samimi ve açık yüreklidir. Şeyleri gerçek adları ile anmak âdetimdir. Müşterisini savunmak zorunda olan bir avukat değilim.
Komünist bir sanık olarak kendimi savunuyorum.
Komünist devrimci şerefimi savunuyorum.
Komünist fikirlerimi ve inançlarımı savunuyorum.
Hayatımın anlamını ve içeriğini savunuyorum.
Bu nedenle mahkeme önünde söylediğim her söz deyim yerinde ise kanımdan bir damla, etimden bir parçadır.”
16 Aralık 1933 günü, Leipzig’deki duruşma salonunda bunları söylüyordu Georgi Dimitrov. Söyledikleri, bütün yargılama sürecindeki duruşunun özeti gibiydi. Her zaman açık sözlü ve net…
Yangın: ‘Allah’ın lütfu’
Her şey, 27 Şubat 1933 akşamında başlamıştı. Daha doğrusu, aslında biraz daha önce… Almanya’nın çaptan düşmüş Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg 30 Ocak 1933’te Hitler’i, bir koalisyon kurması için başbakan olarak atamıştı. Ama Hitler’in derdi bu değildi ve bu kadarıyla yetinmeye niyeti yoktu! Önce yeni bir seçim dayattı, zorlaya zorlaya da aldı. Ancak seçimleri kazanması için bir ‘yol temizliği’ gerekliydi ve o fırsat da seçimden bir hafta önce ortaya çıktı. 27 Şubat 1933 akşamı Alman Parlamento Binası Reichstag’ta büyük bir yangın çıktı. Alman polisinin bulduğu kurban Marinus van der Lubbe isimli psikolojik durumu şüpheli bir işçiydi.
Ama Nazilere bu kadarı yetmişti. Hitler zaten daha o gece yangın yerini miting alanına çevirmekte gecikmedi. Suçlu belliydi: Uluslararası komünizm, Alman birliğine ve dirliğine karşı ‘kokteyl’ bir örgütle saldırmıştı! “Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz. Komünist milletvekilleri hemen bu gece asılmalı” diye böğürüyordu Hitler.
Daha sonra her şey hızla olup bitti. Hitler oy oranını artırmıştı ama daha önemlisi büyük bir tasfiye operasyonu eşliğinde 23 Mart 1933’te milletvekillerinin yarısı tutuklanmış ya da kovulmuş olan Meclis, ünlü ‘Ermächtigungsgesetz’ yasasını kabul ederek Hitler’e kararname ve yasa çıkarma yetkisini vermişti. Artık “Ein Volk, Ein Reich, Ein Führer” düzeninin önünü açılmıştı.
Gösteri alanı
Ancak Naziler, Reichstag Yangını’nı tam anlamıyla bir ‘Allah’ın lütfu’ olarak görerek bu olaydan sansasyonel bir dava yaratmayı da ihmal etmediler. Tutuklananlar arasında Georgi Dimitrov ve Bulgar komünistleri de vardı. Böylece ünlü Leipzig duruşmaları başladı. Bir yıl süren duruşmalar sırasında Dimitrov ve diğer sanıklar, bu olayın bir provokasyon olduğunu açıkladılar. Lubbe de, aylarca yangının sadece ve sadece kendisi tarafından planlanıp uygulandığını ısrarla açıkladı. Ancak duruşmaların sonuna doğru artık iyice çökmüş ve morali de bozulmuştu. Bir noktadan sonra da tamamen sustu.
Yani kanıt yoktu. Ama zaten iddianamede de kanıt aranmadığı açıkça yazılmıştır: “Dimitrov 25-28 Şubat tarihleri arasında Berlin’de olmadığını belirtmiş olmasına rağmen, bu bir şey değiştirmez, Dimitrov’un Reichstag yangınına katılmaktan yargılanmasını engellemez.”
Kıran kırana mücadele
Dimitrov, yargılamanın en başında kendine verilen resmi avukatı azlederek, kendi kendini savunma kararı vermişti. Tipik bir Nazi mahkemesinde, “İpini ben çekeceğim senin” diyen son derece demokratik (!) savcıların karşısındaydı ve bu yetmezmiş gibi bizzat Nazi rejiminin üst düzey yetkilileri de davaya müdahil olmuşlardı. Tanık olarak çağrılan İçişleri Bakanı Hermann Göring bunlardan biriydi. Dimitrov, yalanlarını ortaya çıkarmak için onu bir hukukçu gibi sorguladı. Öyle ki, ikili arasındaki diyalog şöyle sona eriyordu:
“Dimitrov: Dava ile ilgili bir soru daha sormak istiyorum.
Başkan: Size söz vermiyorum.
Göring (bağırıp çağırarak): Çık dışarı, ip kaçkını!
Başkan (polislere hitap ederek): Götürün onu!
Dimitrov (polisler tarafından götürülürken): Herhalde sorularımdan korktunuz Bay Konsey Başkanı?
Göring: Mahkeme salonundan çıkar çıkmaz hesabınızı gördüreceğim! Alçak herif!”
İlerleyen günlerde bu kez de tanık Propaganda Bakanı Goebbels sahnededir. Dimitrov, onu da köşeye sıkıştırır, Nazilerin yaptığı terör eylemlerini anımsatır, ikide bir de kendisini “küçük komünist ajitatör” diye aşağılamaya çalışan Goebbels’in de hakkından gelir. Mahkemeyle olan diyalogları ise tam bir kavga gibidir. Onun konuşmasına tahammül edemeyen mahkeme sık sık duruşmaları şöyle bitirmektedir: “Sanık Dimitrov’a bundan sonra soru sorma hakkı verilmeyecektir, çünkü bu hakkını kötüye kullanmış, soruları ile yalnız komünizm propagandası yapmıştır.”
Geri adım atmadan
Mahkemenin elinde Dimitrov’un suçlu olduğuna dair kanıt yoktur. Olsun! O, Almanya’da yakalanmış yabancı bir komünisttir. Hem komünist hem yabancı! Üstelik de Bulgar! Bulgar olması bile suçtur ve savunmasının bir yerinde ona da cevap verir: “Bulgar olmaktan utanç duymamı gerektiren hiçbir şey yok ve Bulgar işçi sınıfının bir evladı olmaktan gurur duyuyorum.”
Aynı suçlama, Sovyetler için öne sürüldüğünde de yanıtı nettir: “Sovyetler Birliği’nin görevlisi ya da militanı olmayı büyük bir şeref saymakla birlikte, ben, böyle bir niteliğe haiz değilim.”
Sonuçta, dava tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Ne kadar zorlanırsa zorlansın suçlama tutmamıştı. Bu arada yıllardan henüz 1933’tü ve sorgusuz sualsiz toplama kampları dönemi başlamamıştı. Dimitrov ile yoldaşları serbest bırakıldı. Bu arada Dimitrov, delil yetersizliğinden beraata da itiraz etti; suçsuzluk nedeniyle beraat edilmeleri gerektiğini söyledi. Hoş, beraat kararı da aylarca uygulanmadı zaten. ‘İhtiyati tutukluluk’ adı altında aylarca süren hapislikten sonra bir gün Dimitrov ve yoldaşları apar topar Sovyetler’e sınır dışı edildiler.
Tarih o noktada durmadı ama. Yıllar sonra, 1945’lerde, Nürnberg’de, bu kez Nazi şefleri sanık sandalyesindeydi. Yaptıklarının yüzde birinin bile hesabını vermediler ama en azından sanık sandalyesinin ne olduğunu öğrendiler!