Erdoğan NATO Zirvesi’nde Biden’la pek çok meseleyi “müzakere” edecekmiş.
Peşinen söyleyeyim ki bu “müzakere” iki eşit taraf arasında olmayacak. ABD “küresel”, Türkiye “bölgesel” olduğu için değil. 2010 yılında girilen Suriye-Rojava savaşından Türkiye yenilerek çıktığı için. NATO masasına “yenen” ile “yenilen” ülkeler olarak oturacak ve hiç de eşit bir müzakere olmayacak.
Erdoğan’ın “mağlup” bir başkomutan olarak “teslim anlaşması”nı müzakere etmesi bir zaruret. Savaşa o girdi ve o mağlup oldu. Tıpkı Vahdettin gibi. Elbette masaya oturacak. Ne diyecek?
Vahdettin ne demişti? “Saltanadıma dokunmayın, bir de Osmanlı’yı bölmek isteyen Kemal ve çetelerini desteklemeyin, ben ne isterseniz veririm”… Erdoğan da aynısını söyleyecek: “İktidarıma dokunmayın, bir de PKK-YPG ‘terörünü’ desteklemeyin, ben ne isterseniz veririm”…
Türk savaş bakanı Akar bunu geçtiğimiz gün açıkça dile getirdi. Aynen aktarıyorum:
“Türkiye ile ABD arasında en büyük problem ne F-35 ne S-400 ne de BAŞKA şey. En büyük problem PKK/YPG terör örgütü meselesidir. Ortaya attığı problemler öyle veya böyle çözülür, ama çözemeyeceğimiz bir problem var. Bizim milletimize, birliğimize, beraberliğimize kasteden bir PKK var, PKK’dan hiçbir farkı olmayan YPG var.”
Gördüğünüz gibi Akar, ABD eğer YPG’yi desteklemezse ABD ile aramızda hiçbir problem kalmayacağını resmen açıkladı.
Problem kalmayacak mı?
Kıbrıs ne olacak? Kuzey Suriye ne olacak? Libya ne olacak? Karabağ ne olacak? Çin’le gittikçe artan yakınlık ne olacak? Halk Bankası ne olacak?
Örneğin Rejim bu durumda Kıbrıs’ta ne yapacak? Mesela “iki devletli çözüm”den vazgeçecek mi? Akar “başka” kelimesiyle tüm sorunları paranteze aldığına göre, tümünde Brüksel’de geri adım atacağını ilan etmiş bulunuyor.
Ne yapmış oluyor?
“Alternatif” bir iktidar adayı olarak öne çıkmış oluyor. ABD’ye YPG’den “başka” ne varsa ben çözmeye adayım mesajını vermiş oluyor.
Bu mesajı ne zaman veriyor?
Erdoğan “çöküş” halindeyken. Peker’in açıklamalarıyla abandone olduğu sırada. Çünkü Akar da, Erdoğan sonrasına hazırlananlar da şunu biliyor:
Erdoğan ne kadar taviz verirse versin, önüne uzatılan Sevr’den beter bir anlaşmaya kaç imza atarsa atsın, artık ABD’nin işine yaramaz. NATO için Erdoğan “yeni soğuk savaşta” kullanışlı bir alet olmaktan çıkmıştır. Moskova ve Pekin’e karşı verilecek “insan hakları ve demokrasi” adı altındaki ideolojik soğuk savaşta Erdoğan ayak bağı haline gelmiştir. Biden Putin’e “insan hakkı” diye bağırsa, Putin ona “sen önce kendi evindeki Erdoğan’ı düzelt” diyecektir.
Ya Akar?
Hem “sivildir”, hem “asker”…
Ama onun da ABD’yle bir “sorunu” var. NATO’cu subayları ordudan tasfiye etme sorunu. NATO zirvesinin “diplomatik masasında” konuşulanların dışında, Pentagon’un masasında bu sorun duruyor ve bu Akar sorunu. O nedenle Akar ABD ve NATO’yla “YPG’ye mermi vermeyin, bütün ‘başka’ problemleri çözerim” sözünü bir mecburiyetten veriyor.
Amerikalı kulağı kesiklerin Erdoğan’la konuşurken Akar’ı yan gözle süzdüğüne kalıbımı basarım. Aralarında “bizim oğlanlara pek benzemiyor ama, hafif andırıyor” diye tartıştıklarını da söyleyebilirim.
Dikkatimi çeken bir “sessizlik” var: 15 Temmuz’da hapse atılan generaller, albaylar neden bu kadar suskun? Neyi bekliyorlar? Bilmiyorum ama “beklediklerini” tahmin edebiliyorum. Akar’ın ABD ile YPG dışında var olan bütün “başka” problemleri çözmesini beklediklerini sanıyorum.
Ezcümle: NATO Zirvesi’nde Yeni Soğuk Savaş’ın yol haritası çizilecek. ABD Avrupalı NATO müttefikleriyle sorunları çözmeye çalışacak. Masada bir de Türkiye sorunu olacak.
Rusya’nın burnunun dibindeki Türkiye olmadan “soğuk savaş” duvarı delik kalır. O halde masadaki sorun Türkiye sorunu değil, Erdoğan sorunu.
CIA’nın, Pentagon’un yerinde olsanız masadaki bu sorunu nasıl çözersiniz?
İlk Askeri Şura’ya bakarsınız. Kimin Şura’dan güçlenerek çıkacağını beklersiniz. Eğer Akar “Avrasyacı”ları temizlemişse, onu alkışlarsınız…
15 Temmuz Erdoğan’la birlikte gerçekleşti.
Sanıyorum NATO Zirvesi’nden sonra Türkiye “Yeni Soğuk Savaşa” Erdoğan’ın komutasında girmeyecek. Seçim yılına kalmadan Erdoğan yavaş yavaş Vahdettin Sarayı’nda “istirahate” çekilecek.
Soylu da ekarte olduğuna göre siz artık gerisini teşhis etmeye çalışın.
Ve böyle bir gelecek ihtimalini herkesten çok Kılıçdaroğlu hesaba katıyor ve TBMM trenini sallayıp duruyor.
Şimdi Kemalistine de liberaline de, özgürlükçü Müslümanına da soralım: Rojava’yla iyi komşuluk kurarak ve yeniden “çözüm” sürecini canlandırarak barışı sağlamak mı yoksa Amerika’ya teslim olup bir kere daha Soğuk Savaş’a katılmak mı Türkiye’nin çıkarınadır?
Karar verin. Çünkü Soğuk Savaş’a giderken evdeki bulgurdan da olacaksınız. Bu defa “Rusya ve Çin PKK’ye ve YPG’ye destek veriyor” diye ağlayabilirsiniz.