Orta Vadeli Program (OVP: 2024-2026), 12’nci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve 2024 Merkezi Yönetim Bütçesi Teklifi gibi üç önemli ekonomi belgesinin iç tutarsızlıkları ve hedeflerinin irrasyonelliği tartışılırken, bugünlerde bunlara bir de bu yılın son Enflasyon Raporu ve TCMB Başkanı G. Erkan’ın sunuş konuşması eklendi.
Malum OVP’nin yayımlanmasının hemen ardından açıklanan yüksek cari açık verisi bu programın en azından dış açık hedeflerinin tutmasının mümkün olamayacağını, bu yönüyle de çöktüğünü göstermişti. Bir önceki OVP’deki tahminler ile son OVP tahminleri arasında ise deyim yerindeyse “dağlar kadar fark” vardı.
Ekim ayı enflasyonu
Bu ayın başlarında Ekim ayı enflasyon verisi TÜİK ve ENAG tarafından ve bu yılın son enflasyon raporu TCMB tarafından açıklandı. (1)
Bunlara ilişkin söyleyebileceğimiz ilk şey “batı cephesinde yeni bir şeyin olmadığıdır”. Zira öncelikle, manşet enflasyon olarak da tanıtılan tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yüksek düzeylerde seyrediyor ve bu da bizi yoksullaştırmaya devam ediyor. Dahası, bağımsız iktisatçılar grubu ENAG’ın manşet enflasyonu hala resmi TÜİK enflasyonunun iki katından fazla.
Öyle ki TÜİK’e göre, TÜFE yıllık yüzde 61,36 ve aylık yüzde 3,43 oldu. ENAG’da ise bu veriler sırasıyla yüzde 126,18 ve yüzde 5.09. Bu da resmi enflasyon verilerinin olduğundan daha düşük gösterildiği yönündeki iddiaları güçlendiriyor.
“Şeytan ayrıntıda gizli”
Bazı mal ve hizmet kalemlerindeki yıllık ve aylık enflasyon ise manşet enflasyonunun çok üzerinde seyrediyor.
Öyle ki, gıda ve alkolsüz içecekler ve ulaştırma hizmetlerinde bu oran manşet enflasyonun 11 puan üzerinde yani yaklaşık yüzde 72. Eğitim ve sağlık hizmetlerinde ise yüzde 81 civarında yani manşet enflasyonun neredeyse 20 puan üzerinde. Konutta ise aylık resmi fiyat artışı yüzde 7,5. Yani aylık manşet enflasyonunun iki katından fazla. Aylık artışlara ilişkin rakamların ENAG’da çok daha yüksek olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Bu durum bize ne söylüyor?
Çok açık bir biçimde bu veriler bize, en çok ihtiyaç duyduğumuz gıda/su ve diğer alkolsüz içecekler, ulaştırma, konut, eğitim ve sağlık gibi mal ve hizmetlere, özellikle de emekçilerin ve emeklilerin mevcut düşük ücret ve maaşlarıyla erişebilmesinin giderek imkânsız olduğunu söylüyor.
Bunlardan gıda, içme suyu ve alkolsüz içecekler gibi malların üretim ve dağıtım anlamında, iktidara yakın az sayıdaki büyük tekelin (iskonto market türünden zincir marketler başta olmak üzere) kontrolünde olduğunu ve onların fiyatlamasına tabi olduğunu biliyoruz. Buna rağmen Erkan konuşmasında ücret artışlarının enflasyonu yukarı çektiğinden söz edebiliyor.
Demokratik bir toplumun temelinde ücretsiz, nitelikli kamusal hizmet sunumu vardır
Öte yandan ulaştırma, barınma, iletişim/alt yapı, eğitim ve sağlık gibi çağdaş bir toplumun olmazsa olmazı niteliğindeki hizmetlerin metalaştırılıp özelleştirmesi bizi bugünlere getirdi. Ülke tarihinin özelleştirmesinin yüzde 85’inden fazlası son 21 yılda AKP Hükümetlerince yapıldı.
Özetle, bugün enflasyondaki bu yüksekliğin ve bu hizmetlere yeterince erişemememizin nedeni, bu hizmetleri “babalar gibi satarım” diyerek (2) özelleştirmeler yapan AKP iktidarlarıdır.
Oysa insan gibi yaşayabilmek için, içinde yaşadığımız toplumun demokratik bir toplum olması gerekiyor. Demokratik bir toplum olabilmek içinse, her bireyin bireysel ve sosyal gelişimi için gerekli olan kültürel, ekonomik ve sosyal haklara eşit yurttaşlık temelinde erişimi anayasal güvence altında olmalıdır. Bizde eksik olanlar asıl olarak bunlardır.
Şimşek-Erkan Ekibi enflasyonu düşüremiyor
İşin bir diğer tuhaf yanı da, bu yılın ortalarında işbaşına getirilen M. Şimşek- G. Erkan ekibinin de, faiz artırımları ve yeni vergilerle halka ağır bir bedel ödetmesine rağmen, yüksek enflasyonu düşürememesi. Üstelik yakın zamanda bu mümkün olabilecek gibi de görünmüyor.
Zira açıklanan Enflasyon Raporu, enflasyon beklentilerinin yükseldiğini ve enflasyonda düşüşün yerel yönetim seçimlerinden sonraya kaldığını gösteriyor. Nitekim Erkan 2023 ve 2024 yılsonu enflasyon beklentisini sırasıyla yüzde 65’e ve yüzde 36’ya yükseltti. Hatta Erkan enflasyonun 2024 Mayıs’ında yüzde 70-74’lerde zirve yapmasının beklendiğini, enflasyonda düşüşünse bundan sonra başlayabileceğini açıkladı. (3)
Enflasyonun suçlusu yine işçiler mi?
Bu arada Erkan, “ücretlerdeki her 10 puanlık artış enflasyonda 1 ila 1,2 puan artışa yol açıyor” açıklamasıyla yüksek enflasyonun suçunu bildik bir biçimde emekçilere yükledi.
Oysa bunu kanıtlayabilecek (gerçek dışı varsayımlarla kurulmuş olan modellerin dışında) bir delil yok. Konuşmasında kârlardaki artışın enflasyonu nasıl yükselttiğine (en azından nasıl etkilediğine) dair her hangi bir tespit ise, beklendiği gibi, mevcut değil. Malum iktisatçılarımız sermayeyi ve sermaye iktidarını karşısına almak istemezler.
Seçim ekonomisi yolda, enflasyon gelecek yıl yeni zirve yapabilir
Kısaca, geleceğe ilişkin enflasyon tahminleri yükseltildi, buna karşılık enflasyondaki düşüş seçimlerden sonraya kaldı. Bu açıklama bile enflasyonla mücadele programının yerel seçimlere (özellikle de İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin AKP tarafından geri alınması bağlamında) endekslendiğini gösteriyor.
Bu yıl ve gelecek yıl için açıklanan rekor düzeydeki bütçe açığı ve borçlanma programı (4) seçimler öncesinde iktidar blokunun bir kez daha kesenin ağzını açarak kendinden kopan seçmeni ve kararsız seçmenleri avlamaya çalışacağını, bunun da enflasyonun yüksek seyretmeye devam etmesine neden olacağını gösteriyor.
“Kılavuzu karga olan” bir iktisadi bakış başarılı olabilir mi?
Enflasyon tahminlerindeki sürekli sapmanın bir diğer nedeni daha var: Ekonomiyi yönetenlerin rehber olarak kabul ettikleri burjuva iktisadının bir versiyonu olan neo klasik iktisadın defoları. Çünkü mevcut ekonomi yönetimi bu iktisada dayalı teorileri, politika metinlerini ve önerileri kutsal metinler gibi ele alıyor ve ona uygun politikalar uyguluyor.
İşin aslı dünya çapında burjuva iktisadı artık bir dinsel ideolojiye dönüşmüş durumda. Öyle ki bilim dışı varsayımlardan ve bunların üzerine kurulu modellerden hareket ediyor.
“Ana akım iktisadın temel kusurlarından biri, teorileştirme ve hesaplamaları ‘izlenebilir’ hale getirmek için basitleştirici varsayımları benimseme eğiliminde olmasıdır. Bu elbette herhangi bir teorileştirmenin gerekli bir parçasıdır. Bire bir ölçekli harita pek kullanılmaz. Ancak sorun, ekonomistler politikalar ve tavsiyeler sunarken, soyutlanmış olan tüm bu gerçek dünya karmaşıklıklarını yeniden ortaya koymakta başarısız olduklarında ortaya çıkar. Böylece, gerçekçi olmayan varsayımlara dayanan sonuçlar üretilir ve tavsiyeler verilir. Bunun nedeni, genellikle, gerçekliğin tamamen eski haline döndürülemeyecek kadar karmaşık olmasıdır”. (5)
“Piyasalar her yerdedir, her şeyi, bilir, her şeyin sahibidir!”
Üstelik bu dinin vaizleri öyle kibirliler ki eleştiri de kabul etmezler. Öyle ya teorileri (Tanrı gibi) “her şeyi bilendir (omniscient), her şeyin sahibidir (omnipotent) ve her yerdekidir (omnipresent). İnsanın görebilme yetisinden uzak olsa da bunlar geçerlidir ve bunu ancak inananlar bilirler. Piyasa da öyledir, her zaman biz ölümlüler kanıtlarını göremesek de, piyasa da her türlü gücün üstündedir, her şeyi bilir ve her yerdedir. Tanrısal her şeye sahip olmak neyin gerçek olduğunu tanımlayabilmek, yoktan var etmek, vardan yok edebilmek demektir”. (6)
Bizimkilerin “rasyonel politikalar” dedikleri de, aslında bu dinselleştirilmiş iktisadın üzerine sözde mantık ve bilim kılıfının geçirilmesinden ibarettir.
“Birçok yönden sıradan insanların yaşamından kopuk olan böyle iktisatçılar, özellikle mantıkla şeylerin mantığını karıştırmaya meyillidirler. Teorileri ve modelleriyle büyülenme ve rakamların ve soyutlamaların ardında gerçek insanların olduğu gerçek bir dünya olduğunu unutma eğilimindedirler. Temelden hatalı ideolojik doktrinlerin ve tavsiyelerin bedelini ödemek zorunda kalanlar ise biz gerçek insanlarız”. (7)
Sonuç olarak
Çoklu krizlerin iç içe geçtiği ve birbirini tetiklediği bir çağda, öncelikle böyle bir bilim dışılığı reddetmeden ekonomiye, enflasyona ilişkin doğru tahminler yapabilmek ve bu yönde çözümler üretebilmek mümkün değil. Bu nedenle de, her şeyden önce dünyanın ekonomi alanında entelektüel bir devrime ihtiyacı var ve bu devrim ana akım neo klasik düşüncenin acımasızca hâkim olduğu “önde gelen” üniversitelerden gelmeyecek.
Asıl olarak, ekolojist/doğayı gözeten, toplumsal cinsiyet eşitlikçi, farklı kimlikleri eşitleyici ve en önemlisi emekten yana sol sosyalist değerlere ve bakış açısına sahip “yeni bir iktisat anlayışını ” bulup çıkarmaya, öğrenmeye ve öğretmeye ihtiyacımız var.
Aslında böyle bir iktisadi anlayışı K. Marx (ve sonrasında F. Engels) 19’ncu yüzyılda işçi sınıfı ile buluşturdu. Bugün, başta işçiler olmak üzere, tüm emekçilere ve ezilen halklara yol göstererek tüm toplumu bu karanlıktan çıkartacak olan bu “yeni iktisadi anlayış”, özünde Marksist Ekonomi Politiğin bu yüzyıldaki değişikliklerle güçlendirilerek, hayata geçirilmesidir.
Anahtar sözcükler: Burjuva iktisadı, Ekonomi yönetimi, Enflasyon, Enflasyon Raporu, Marksist Ekonomi Politik, Neo klasik iktisat, TÜFE.
Dip notlar:
- https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tuketici-Fiyat-Endeksi-Ekim-2023; https://twitter.com/ENAGRUP/status (3 Kasım 2023).
- https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/genel-haberler/babalar-gibi-sattilar-ozellestirme-rekoru-kirdilar (30 Aralık 2005).
- https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/c93937ef-cfa8-49c1-b9be-3b71cfc25f8a/enf23_iv_tam.pdf; https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/duyurular/baskanin+konusmalari (2 Kasım 2023).
- 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve Bağlı Cetveller (Ekim 2023).
- Jonathan Michie, Advanced Introduction to Globalisation, Cheltenham: Edward Elgar, 2017, p.12.
- Mustafa Durmuş, “Anaakım İktisadın Bazı Açmazları.”,Fiscaoeconomia, 6(1), 1-19, 2022, s. 10.
- https://rwer.wordpress.com/economics-and-ideology (30 October 2023).