Sabah Güney Kore, öğle Çin, akşam Suriye uzmanı olan siz değerli dolma sever arkadaşları selamlıyorum.
Gerçekten bir hafta yazmayınca gündem de çığırından çıkıyor. Bu iş nereye gider, nereye varır bilmiyorum. Ama haritalarda gördüğüm kadarıyla Xwedê Teala sarı renge güç kuvvet versin, ne diyelim.
***
Şans benim de yüzüme güldü, birazdan Somali’de geçmiş yıllarda yaşanmış ama yaşanmamış kabul edilen bazı gelişmeleri yerel bir TV kanalına aktaracağım. Benden istediler, kıramadım. Em jî têra xwe analîstîn brêmin….
Şimdi bu önemli müjdeden sonra gerçek gündemimize geçelim.
Bakalım ne olmuş, ne olamamış…
***
1-İşte Kürt Sorunu!
Bir video düştü önüme. Bir çift kendi evlerinin kapısını tamir etmek istemişler.
Girişmişler kapıya ve bu çalışmayı videoya da almayı ihmal etmemişler.
Çalışma bittiğinde ters taktıklarını fark etmişler. Bu kısmı haber olmuş.
Ev sahibi “Kapatsak çıkamıyoruz, çıksak giremiyoruz” diyerek özetlemiş durumu.
Bir bilmece gibi değil mi? “Kapatsan çıkamıyorsun, çıksan giremiyorsun” Haydi nedir nedir bu!
Fakat ev sahibini tebrik ediyorum.
Başka bir şey de bulmuş. Kürt sorununa yeni bir tanım ve soluk getirmiş.
Düşünün, Kürt meselesi de tam böyle değil mi? Kapattığında çıkamazsın, çıksan tekrar giremezsin…
İşin daha da trajik kısmı, zaten bu sorun açılması ya da kapanması gereken bir kapının baştan ters takılması değil midir?
Buradan sesleniyorum: Malazgirt’teki o kapıyı kim açtı, madem açtı neden düzgün kapatmadı?
Tarihsel atarımızı da yaptıktan sonra, toplumsal mesaja geçelim….
Bu kapı düzelmeden Ortadoğu’ya barış falan da gelmez.
Siz hep bunu diyorsunuz, ben de diyeyim ma ne olmuş?
2- La Hewle Wele!
Geçtiğimiz günlerde geçen son dakikaya bakar mısınız?
Görmeyenler için olduğu gibi aktarıyorum:
“Irak Cumhurbaşkanı sekreteri Chalak, Fatih’te yemeğin hesabını ödemediği için bıçaklandı.”
Gerçekten la hewle! Yani olay her açıdan absürt…
Kardeşim Ortadoğu yangın yerine dönmüş, sınırlar saat başı değişirken, tüm dünya diken üstünde iken senin Fatih’te bir dönercide ne işin var? Hele önce onu söyle!
Irak’ta dönerci mi yoktu…
Tamam işin vardı geldin diyelim. Yediğin yemeğin parasını vermemek yine Ortadoğu’daki belirsizlikle mi ilgili? Ortalık zaten karışık, fark edilmez mi dedin?
Tamam bunu da geçelim…
Bağdat gibi dünyanın en sakin, en huzurlu, yıllardır en istikrarlı şehrinden geliyor olmalısın ki hayatıma biraz aksiyon katayım da yemekçi beni bıçakla kovalasın dedin herhalde.
Bana en mantıklı gelen senaryo şimdilik bu…
Afiyet olsun…
3- İçimiz Dışımız Şişti!
Siz de görüyorsunuzdur. Bir başdanışman, başını almış kanal kanal geziyor ve Kürtlere dair Cicero, Cen Cak Ruso gibi hukuk, toplumsal fısıltılar şey ediyor.
En son bir açıklamasına denk geldim.
Allah’ın emri “Kürt sorunu yoktur” diyor. Ee herhalde! Şimdi bu dert edilecek bir şey mi? Geçelim lütfen…
Peki ne varmış? Ona bakalım…
Diyor ki “Türkiye’nin ‘iç Kürt sorunu’ kalmadı, ‘dış Kürt sorunu’ var”
Sayın danışman, büyük insan; kardeşim Kürtler içli köfte midir?
İçli Köfte sorunu mu bu bahsettiğin, çünkü anlamadık.
Kürtler ve Kûtlık arasında korelasyon var, ikisi de sorun diyorsan gün ve kûtlık yüzü görmeyesin diyoruz.
Vallahi içimiz dışımız zaten Kürtlükten fezaya dış kaplama yaptı.
Yetmedi bir de şimdi hisli, içli, duygulu Kürt sorunu falan…
Tamam en içli sensin ha! En dışlı da…
4-Kayyımcılık…
Geçen haftanın gündemlerinden biri idi, Ardahan’da bir muhtara atanan kayyım konusu. Dinledim muhtarı, söylediklerini de okudum. Öncelikle selam olsun endamına.
Adam sadece insanca bir şey dediği için kayyım atamışlar.
Atarlar kayyım dayı. Bunlar Orta Dünya’nın org aklı. Bunlar karanlıklarını aydınlıklarımıza buluşturmak isteyenler… Sen mücadeleye devam et.
Çocuğu ile baş edemeyen bir arkadaşım, bir keresinde ‘keşke devlet oğluma kayyım atasaydı’ demişti.
Yani muhtar ve kayyım meselesinden sonra, diyelim ki bir gün eve geldiniz evde başka bir çocuk; çocuğunuzun yerine kayyım atanmış. Bana baya olası geldi.
Arkadaşım da umutlanmıştır herhalde. Yazıklar olsun sana Rido…
5- Yarımamiral İtirafları!
Ulusal TV’de hangi insanlık yeti kaybından ya da hangi beyin fonksiyonu zehirlemesinden muzdarip olduğunu kestiremediğim ultra-hipotetik emekli Tümamiral Cihat Yaycı’nın konuşması vardı. Konuya geçmeden bir konuyu netleştirelim, adamın sıfatı Tümamiral.
Fakat sorunu da tam burada, adam tam değil. Neyse…
Diyor ki “PKK kendini feshederse, Türkiye bindiği dalı keser, sınır dışı operasyon yapma meşrutiyetimizi kaybederiz”
Savaştan beslenen, savaştan medet uman, ekmek yiyen bu tiplerin bin yılda bir net ifade ettiği gerçekler için teşekkür de etmek lazım. Bu sözü ülkenin dört bir yanına, otoban girişlerine asmak lazım.
6- Sherlock musun mübarek?
Fatih Portakal geçen hafta bin yıllardır cevabı aranan bir meseleyi çözdü. İsviçre başta olmak üzere kimse duymadı bile, olsun. Ben duydum…
1 Ekim’de başlayan el sıkma ve sonraki tartışmalar için şunları diyor:
“Burada tabii Erdoğan’ın fikri çok önemliydi. Dün dikkat ederseniz iki senaryo üzerinde durduk. Bir tanesi, “Acaba bunu MHP kendi başına mı yürütüyor?” dedik. Buna çok ufak bir ihtimal verdik. Esas kurduğumuz senaryo ise “Cumhur senaryosu” dedik buna ve yanına “Dem de eklemlenmiş” diye ekledik. Yani haberi var. Bizi de Tuncer Bey kandırmasın. Sayın Bahçeli konuşmadan, Tuncer Bey ve ekibi bir gün öncesinde evrağı hazırlamışlar zaten. Bir yerlerden haber uçmuş ki hazırlamışlar. O da diyor “ortak akıl” falan, böyle bizi inandırmaya çalışıyor.”
Müsaadenizle tek bir soru soracağım:
Fatihê teqlecî; bu kadar inanarak boş konuşmayı nasıl beceriyorsun?
Hele bize de söyle yolunu, yordamını…