Eşi ve iki evladını gözlerinin önünde acımasızca katlettiler. Bir oğlu da cezaevine atıldı. Emine Ana ise tüm bunlara karşı adalet arayışından hiç vazgeçmedi. Yargı ve iktidar da bunu görmeli. Unutulmamalı, adalet bir gün herkese lazım olacak
Ayşe Sürücü/Kadınların Sözü
Adalet gelmiş geçmiş tüm toplumlarda hep kadın ile tasvir edildi. Mitolojiden, kitaplara, hep bu şekilde anlatıldı, okundu, bilindi ve inanıldı. Roma Adalet Tanrıçası Justitia ile Yunan mitolojisinde ilahi düzeni, hukuku ve gelenekleri temsil eden Themis’in bileşimi olan adalet heykeli de genç bir kadın ile tasvir ediliyor. Mısır Güneş Tanrısı Ra’nın kızı, Maat da adaleti sağlayan, suçluları cezalandıran, adalet ve doğruluk tanrıçasıdır. İşte tüm dünyada hukuk ve adalet, gözleri kapalı, adil yargılayan bir kadın olarak tasvir ediliyor.
Tüm zamanların adaleti sağlayan kadın tanrıçalarından bizim de payımıza bu çağda Emine Ana’nın adalet arayışı, zalimlere dağıttığı yargısı düşüyor. Emine Ana, korkusuz. Önüne çıkıp sağlamak istediği adaletin aksini savunup, konuşabilecek tek bir Zeus dahi yok. Onun keskin adalet kılıcı herkesin başını önüne eğdiriyor. Ona karşı olanların gücü sadece kumpas kurmaya yetiyor. Ana, zalimlerin, yazılı ceza yasalarının üstüne düşürdüğü gölgelere karşı adliye binalarının önünde öyle kudretli bir mücadele veriyor ki, hepimizde adil bir düzenin umudunu filizlendiriyor.
İçimde kötü bir his var
Emine Ana, Rojava sınırında dümdüz bir ova olan Suruç’un Aşma Köyü’nde dünyaya geldiğinde doğduğu köy, Suriye ve Türkiye sınırının sıfır noktasındaydı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çizilen sınırlar, dikenli teller ve mayın tarlalarıyla akrabaları sınırın diğer kısmında yani “bin xet” tarafında kalmıştır. Bu sınırlar, mayınlı tarlalar ve coğrafyasının uğradığı haksızlık Emine Annenin yüreğini hep daraltmıştı. İnsanlığın ilk geliştiği, buğdayın ilk ekildiği İştar ve anasoyun kök saldığı bu coğrafyada doğal bir yaşam içinde, kapitalizmle hiç tanışmadan, sadece kendi anadili olan Kürtçeyi bilir.
Daha 19-20’li yaşlarındayken eşi Esvet ile hayatını birleştirir. Berdel usulü ile başka bir köye gelin gider, hiç görmeden tanımadan evlendiği eşini çok sever, birbirleriyle iki arkadaş gibi olur, yıllarca yaşam içinde sırt sırta ciddi emekler verir. Emine Ana’nın toprakla kökleri çok derindir, ailesiyle birlikte Akçakale ve Harran’da mevsimlik işçi olur. Pamuk toplamaktan ve çapa yapmaktan elleri nasır bağlar.
Yoksulluk içinde kimseye muhtaç olmayıp yaşamın zorluklarına teslim olmadan direnerek bin bir emekle çocuklarını büyütür. 16 yıl önce yani 2006 yılında ilk göz ağrısı olan kızı Zahide’yi kanser hastalığından kaybeder. Zahide yaşamını yitirdiğinde geride 8 aylık bebeği, Rojda vardır. Rojda bebeği de Emine Ana sahiplenir. Rojda’nın annesi olur. Diğer evlatlarını büyüttüğü ninnilerle bu sefer Rojda’sını büyütür. İlk evladı olan Zahide’nin acısını hiç unutmaz ve yüreğinin bir yanı hep yaralı kalır.
Bir Ramazan gecesi hep birlikte oturdukları sahur sofrasında Emine Ana elini göğsüne bastırır ve “İçimde kötü bir his var” der. Sahur biter, niyet edilir, sabah ezanıyla eli yüreğinde uyuya kalır.
Gözlerinin önünde linç ettiler
2018 yılının 14 Haziran sabahına uyandığında yaşanacak her şeyden habersiz iftar hazırlıkları içerisindeydi. Günün ilerleyen saatlerinde, bir AKP’li vekil adayının yakınları, Suruç çarşıda Emine Ana’nın oğullarının işlettiği dükkana gelir ve orada çıkan arbede aslında yaşanacak olan katliamın ilk habercisidir. Emine Ana’nın yaralı haldeki oğulları hastaneye götürülür, Ana haberi aldığı gibi eşi ile birlikte evinden çıkıp hastanenin yolunu tutar. Götürüldükleri Suruç Devlet Hastanesi’nde sedyedeki oğulları ve hastaneye birlikte geldiği eşi gözlerinin önünde linç edilerek öldürülür…
Gözleriyle tüm bu katliama feryatlar içinde şahitlik eden ve tüm bu süreç içerisinde adaletin tecelli etmesini bekleyen Emine Ana’nın yası da gözlerindeki yaşı da hiç bitmedi. Fakat tüm bu katliamlara rağmen bir oğlu da cezaevine konuldu. Dükkanın içinde yaşananları ve sonrasında hastanede yapılan katliam, iki ayrı dosyada değerlendirilerek sanki iki ayrı olaymış gibi kamuoyuna yansıtıldı. Hastanede yaşanan katliamın olduğu gece, hızla hastanenin iç duvarlarının boyanması, kamera kayıtlarının ortadan kaldırılması esasında ülkede birileri için bazen “adil yargının” rafa kaldırılabileceğinin en net kanıtıydı. Bazı acıların tarifi olmuyor. Sözcükler onu anlatmaya yetmiyor. 4 yıldır Emine Ana’nın gözyaşları durmuyor, acısı dinmiyor fakat acısının büyüklüğü kadar inadı ve kararlığı da bir o kadar büyüktü. Artık evinde oturamıyordu ve bir şeyler yapmak istiyordu. Adaletin ayaklar altında çiğnenmesini kabul edemiyordu.
Emine Ana, 9 Mart 2021 tarihinde Urfa Adliyesi önünde Adalet Nöbetine başladı.
Adalet sembolü oldu
Urfa’nın 50-55 derece olan kavurucu sıcaklığında ve kışın kuru soğuğunda yağan karın altında her gün Suruç’tan Urfa Adliyesi’nin önüne 45 km yol gelerek nöbetini hep tuttu. Adil bir yargılama istiyordu, adalet istiyordu. Eşi ve iki evladını gözlerinin önünde acımasızca katlettiler. Adalet arama talebi ve hakkı defalarca gözaltına alınarak engellenmeye çalışıldı, çalışıyor. Adaleti arayan Emine Ana, adliye binasının önünde oturduğu için polisler tarafından yerlerde sürükleniyordu. İktidarın, yanlı yargının, katillerin ve bu katliamdan haberi olan herkesin artık ölene dek unutmayacağı bir şey vardı; Emine Ana’nın bir tanrıça edasındaki adalet ısrarı ve inadı! Bu inatla, ülkenin dört bir yanından insanlar, heyetler, adalet ve insanlık için çalışmakta olan ve bir parça vicdanı olan herkes onu görmeye geliyordu. Emine Ana adalet inadının tasvirini çoktan oluşturmuş, adaletsizliğe uğrayan herkes için bir örneğe dönüşmüştü.
Emine Ana, “Eşim ve iki oğlumu gözlerimin önünde katlettiler. Tutuklanan oğlum, 4 yıldır tek kişilik bir hücrede tutuluyor. Bir yıldan fazladır, 4 mevsimi bu adliye binasının önünde geçirdim. Sadece adalet istiyoruz, cezaevindeki Fadıl’ım için adalet istiyorum. Hastanenin içinde sedyede gözlerimin önünde katledilen her iki oğlum ve eşim için adalet istiyorum. İki Ramazan ayımı ve orucumu burada açıp adaleti beklememe rağmen sesimi duymayanlar defalarca beni gözaltına alıp sorguya çekiyorlar, dava açıyorlar. Hani nerede bu adalet?” diyor her haykırışında.
Ana’nın hatıraları hep acı dolu değildi. Her pazar piknik için ailece gittikleri bahçelerinden ve evlatlarının diktiği meyve ağaçlarından bahseder. O bahçeden dört mevsim bahar geçti, Emine Ana ise hala adaleti bekliyor. Bahçesi bahar görüyor ama bahçesine girmiyor, çünkü hücreye atılan oğlu Fadıl’ı bekliyor.
Buradan da sesleniyoruz, Emine Ana’nın meyve bahçesine elinde adalet güneşiyle geri döndüğü, içinde adaleti sağlamış olmanın verdiği huzurla uyuduğu günleri adalet mücadelesiyle sağlayabiliriz. Bizler Emine Ana’da bir tanrıça direngenliğinde adalet ısrarını görüyoruz, yargı mensupları ve iktidar da bunu görmeli ve unutmamalıdır ki adaletin kılıcı çok keskin, “adalet” ise bir gün herkese lazım olacaktır.
Adalet nöbetinde olan Emine Ana’nın sözleriyle bitirelim;
“Adalet istiyorum, toprağın altında da olsa bulup çıkaracağım.”
*HDP Urfa Milletvekili