anaakım medyanın çok sevdiği o kalıpla, “türkiye yeni yılın sabahına bir zam sağanağıyla uyandı.” bu, yakın geçmişteki kaçıncı sağanak, hatırlamak zor. “yetkililer” tasarruflu davranmamızı öneriyor oysa bütün tasarruf önlemlerini beş önceki zam furyasında uygulamıştık, kısabileceğimiz bir şey kalmadı, türkiye halkının çoğunluğu yoksulluk sınırının altında, çok ciddi bir kısmı açlıkla burun buruna yaşıyor. bu, hangi ülkede olsa, gündemin birinci sırasını alacak bir durum.
halkı perişan ederken sermayeye fırsatlar sunan mevcut ekonomik kriz, birkaç ayın işi değil. bugün gelinen noktada, hepsi akp iktidarıyla ilintili dört temel mesele var:
-küresel neoliberal sisteme eklemlenmek için, emekçiyi bir üretim aracı gibi ele alan, her türlü hakkından, insani çalışma koşullarından uzaklaştıran yeni bir emek rejimi uygulandı.
-avrupa birliği’ne girebilmek için tarım ve hayvancılıktan vaz geçildi.
-akp’nin, kürtlere karşı savaşı da içeren ama onu aşan yayılmacı politikalarının gerektirdiği savaş ekonomisi, kamunun sırtına büyük maddi külfet yüklüyor; ayrıca savaş siyaseti, halkın çocuklarını üretim aracı olmadıklarında, savaşıp ölebilecek birer makine olarak görüyor.
-akp, kendi sermayesini oluşturmak, olanı güçlendirmek için kapitalizmin olağan akışının da dışında hamleler yapıyor, bu hamlelerin ve tabii saray çevresinin görülmemiş sefahatinin külfeti de bizlerin sırtına yükleniyor.
ülkede olup biteni anaakım tv kanallarından izleyen ve bu propaganda makineleriyle bilinci bulanıklaştırılan çoğunluk için bütün bunları anlamak ve bir araya getirmek zor ama herkes sofrasında eksilen ekmeği, ay sonuna asla yetmeyen parayı görüyor.
o yüzden, bu kriz, yol açtığı işsizlik nasıl ki sermaye için fırsatlar yaratıyorsa, aynı şekilde muhalif siyaset için de önemli propaganda fırsatları sunuyor; yeter ki propagandayı kendimizi tanıtmak, taraftar toplamak olarak değil de siyasal gerçeklerin açıklanması şeklinde anlayalım.
ama sizin de dikkatinizi çekmiştir; muhalif odakların her biri yukarıda aktarmaya çalıştığım meselelerin birini öne çıkartıyor. örneğin, chp esas olarak akp’nin israfı ve kendisine yakın sermaye gruplarına desteğinden söz ederken kürt özgürlük hareketi haklı olarak savaş ekonomisinin etkisine vurgu yapıyor. oysa bunlar aynı gerçekliğin farklı parçaları, her birinin anlatılmasının kitleler üzerinde farklı etkileri var. örneğin saray ve çevresinin israfı ve akp’ye yakın sermayeyi güçlendirmek için yürütülen yolsuzluklar, git gide yoksullaşan halkın durumuyla kıyaslanınca çok çarpıcı bir örnek. markette bulduğu mercimeğin kanada menşeili olduğunu gören insanlar tarım ve hayvancılığın bitirilmesinin, dış güçlerin baskısıyla falan değil, iktidarın kararlarıyla olduğunu kolaylıkla kavrayabiliyor. savaşın etkisini anlatabilmenin çok boyutlu politik etkileri var, bir sistem olarak kapitalizmin belirleyiciliğini unutmamak da gerekli. ama bunlar birbirini yalanlayan değil, tamamlayan, gerçekliğin farklı parçalarına işaret eden faktörler.
bence şunu da unutmamak gerekiyor. tarihin herhangi bir noktasındaki çeşitli toplumsal siyasal düğümlerin oluşturduğu kriz, en önemli, en köklü soruna odaklanarak değil, çevresindeki dinamiklerle en fazla şeyi etkileme ihtimali bulunan meseleye eğilerek çözülür. örneğin bugün iklim krizi gerçekten de dünyanın geleceğini riske attığı için en önemli sorun olabilir ama yine örneğin, geniş kitleleri bugün, şu anda etkileyen pahalılık, daha fazla insanı harekete geçirebileceği için ve doğrudan sorumlularını teşhir etme imkânı da vermesiyle daha fazla dinamiği ortaya çıkartacak bir düğüm olabilir.
yoksullaşma ivmesindeki bu sıçramanın yakın ve orta vadede çeşitli sonuçları olacak. gıdaya erişememe yani doymak ama yeterince beslenememek anlamına gelen gizli açlık ve karnını dahi doyuramamak anlamına gelen reel açlık; tersine göç (istanbul nüfusu yüz yıldır ilk kez azaldı!); çeşitli suç örgütlerinin gelecekten yoksul gençlerden kadro devşirme imkânlarının artması; aile kurumuna olan mahkumiyetin artması; tek tek hanelerde yaşanan ağır kişisel dramlar ilk aklıma gelenler.
bunların her biri ve zaman içinde önümüze çıkacak başka sonuçlar, muhalefetin uzun ve kısa vadede propaganda temaları ve çözüm önerileri sunacağı alanlar olmalı. sendikal mücadelenin yükseltilmesinden, gıda hakkı kooperatiflerinin kurulmasına kadar onlarca farklı çözüm aynı zamanda, temas ve örgütlenme alanları. bir kere daha örgütlenmeye muhtaç olan barış siyaseti, vicdanlara seslenmekle yetinmeyip sofradan da söz etmeli. çünkü muhalif siyaset, gerçekleri anlatan kahramanlar ve onları destekleyenlerden oluşmaz. herkesin kendi bilincine, gücüne ve durumuna göre katkıda bulunabileceği, karar mekanizmalarında yer alabileceği, birbirinden öğrenen insanların oluşturduğu ve toplumu içererek genişleyen bir örüntüyle mümkün olur.
açıklanan resmi seçim tarihine 18 ay kalmışken, tek talebin erken seçim, tek tartışmanın ittifak politikaları olduğu bir noktadan yeni bir siyaset değil, belki yeni bir hükümet çıkabilir; eskisini aratmayan, rahat bir nefes dahi aldırmayan, hayal kırıklığı sunan bir hükümet. gerçek bir muhalefeti örmeyip o hayal kırıklığında buluşmaya hazır mıyız?