Ezgi Koman
Trabzon’da bir çocuğun kürsüye çıkartılmasının ve artık herkes tarafından bilinen cümleleri söylemesinin ardından çok söz söylendi, çok cümle kuruldu. Konuya dair yazmayacağım ancak olayın ardından sık kurulan cümlelerden, sorulan sorulardan birisinin üzerinde durmak önemli geliyor.
Çocukların siyasetle, politikayla işi ne?
Aristoteles “insan doğası gereği politik bir hayvan türüdür” derken “iyilik ve kötülük, adalet ve adaletsizlik anlayışlarının yalnızca kendisinde olması insanın özelliğidir” demiş ve insanın konuşma yeteneğine dikkat çekmişti. Aristoteles’e göre bu iki özellik ve potansiyel; insanın birbiriyle ilişki kurmasını sağlar ve böylece eudamonia dediği “insanın gelişmesi” gerçekleşir.
Peki Yaşar Kemal’in de dediği gibi “çocuklar insandır” diyorsak neden “çocuk da doğası gereği politik bir hayvan türüdür” demiyoruz? Dolayısıyla neden iyilik ve kötülük, adalet ve adaletsizlik kavramlarını temel alarak, bir arada yaşamayı mümkün kılan “politika yapmaktan” çocukları dışlıyoruz?
Bu sorunun yanıtı açık aslında. Çünkü ne devlet ne de toplum -yani yetişkinler- çocukları Yaşar Kemal gibi “özne” olan, “değiştirebilen, dönüştürebilen” insanlar olarak kabul etmiyor. Yetişkinler çocukları “henüz olmamış”, ”tamamlanmamış varlıklar” olarak görüyor, paternalist bir yaklaşımla çocukları onları “güçsüz”, “korunmaya muhtaç”, “irrasyonel” buluyor, “deneyimsiz” gösteriyor ve böylece pek rasyonel(!) olduğu söylenen bu dünya kurgusunda çocukların üzerlerinde rahatlıkla tahakküm kurma hakkına sahip olabiliyor.
Oysa çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi yaşamın eşit ortaklarıdır. Tıpkı yetişkinler gibi medeni ve siyasi haklara sahiptir. Üstelik “yarının yetişkinleri” ya da “gelecekte değerli” oldukları için değil, bugünün insanı, eşit bireyleri oldukları için bu hak ve özgürlüklerin tam da sahibidirler. Yani çocuklar hak sahibi öznedirler. Evet yetişkinlerden farklı gelişimsel özellikleri, ihtiyaçları vardır. Peki ama neden politika yapmanın sadece yetişkinlere özgü araçlarla mümkün olduğunu varsayıyoruz?
Dünyanın çoğu yerinde çocuklar medeni ve siyasi haklara sahip olmaya değer algılanmıyor. Çocukların bu hak ve özgürlükleri kullanmak için yeterli olmadıkları düşünülüyor. Ya da çocukları korumak amacıyla, onlara zarar verebileceği düşünülen politika yapma süreçlerini çocuklara da uygun hale getirmek yerine, onları bu alandan uzak tutmak tercih ediliyor. Onların katılım hakkı reddediliyor.
Halbuki biraz yakından ve samimiyetle bakıldığında dünyanın pek çok yerinde, hayatta olan biten pek çok şeyle ilgili olarak çocukları görüş bildirirken, talepte bulunurken, kendileri ve yaşadıkları toplum için istediklerini, çözümlerini dile getirirken görebiliyoruz. Yani politika yaptıklarına tanık olabiliyoruz. Üstelik bunların çoğunda, çocukların yetişkinler tarafından “kullanılmadığını” da anlayabiliyoruz. Ama dedim ya yakından ve samimiyetle baktığımızda… Yakından ve samimiyetle baktığımızda bir de çocukların beklenilenin aksine yetişkinlerin tarzı ve yöntemleriyle değil, kendi gelişimsel özelliklerine, potansiyellerine uygun yöntemlerle, yeni araçlarla politika yapabileceğini de görebiliyoruz. Üstelik bu durum, yani çocuklara özgü politika yapma araçları, çocukların yetişkinler tarafından kendi çıkarları için kullanılmasını da engelliyor.
Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve bu sözleşmenin temelini oluşturan çocuğun insan hakları fikri; çocukların medeni ve siyasi haklarıyla ilgili olarak çocukların dinlenme hakkına, ifade özgürlüğüne, düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne, özel hayatın korunmasına, bilgiye erişimine değinir. Hatta her ne kadar dünyada henüz 16 yaşından küçük çocuklara oy verme hakkını tanıyan bir ülke yoksa da tüm bunlara bağlı olarak çocukların oy kullanma hakkından da söz eder.
Çocukların hak ve özgürlükleri açıkken, doğası gereği “politik bir hayvan türü” olan çocukları politika yapmanın dışında tutmamızın anlamı ne olabilir? Onları koruyalım derken, onlara uygun araçlar, olanaklar kurmak yerine onları bu alanda uzak tutarken aslında çocuklar konuştukça, güçlendikçe yetişkinler olarak sahip olduğumuz gücün azalacağından, elimizde tuttuğumuz iktidar alanının daralacağında mı korkuyoruz? Erkekler de kadınlara ve LGBTİ+’lara böyle yapmıyor muydu? Unutmayalım ki çocukların yetişkinlerle eşitliği ve özgürleşmeleri aslında hepimizi özgürleştirecek…