21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde Kürtçe üzerindeki inkâr ve asimilasyonu uzmanlara sorduk
Meltem İnci
Dil sadece bir iletişim aracı değil aynı zamanda kimlik, tarih, kültür ve kültürün devamını sağlayan bir araç. Durduğu yerde kök salan, kökleriyle nesilden nesile aktarılan dil müzikten edebiyata, sinemaya kadar birçok farklı alanla hayatımıza giriyor. Tam olarak bu nedenlerden ötürü çoğu zaman tehdit olarak algılanıyor. Ya dilin söyledikleri ağır geliyor ya da ifade biçimleri reddediliyor. Çünkü o dil konuşuyor, yazıyor, kökleriyle başka ağaçları beslemeye devam ediyor. İçinde isyanı, doğruyu ve gerçeği apaçık bir şekilde yüze vuracak bir kıymet barındırıyor.
Türkiye çok dilli ve medeniyetli bir coğrafya olmasına rağmen “tek dil” hükümdarlığından vazgeçmiyor. Asimilasyon ve inkar ile karşımıza çıkan bu uygulama sağlık hizmetinde; belediyede, okulda, işte, sokakta, otobüste kamusal tüm alanlarda varlığını gösteriyor. Bir dili reddetmenin bir ulusu reddetmek olduğunu bilen iktidar, dili yok ederse o ulusu da yok edeceğini biliyor. Politikalarını da bu temel üzerinden sürdürüyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) 17 Kasım 1999’da ilan ettiği 21 Şubat Dünya Anadil Günü, her yıl baskı ve asimilasyona uğrayan dilleri gündeme getiriyor. Bu vesileyle dosyamızın ilk bölümünde Kürtçe üzerindeki inkar ve asimilasyon politikalarını Kürt Araştırmaları Derneği Eşbaşkanları Eyüp Subaşı ve Leman Elmas, Kürt Dil Platformu Sözcüsü İrfan Soner ve Kürtçe üzerine akademik çalışmalar yürüten Roger Acun ile konuştuk.
‘Dil tarih ve bellektir’
Dilin bir ulus için neyi ifade ettiğine değinen Kürt Araştırmaları Derneği Eşbaşkanlar Eyüp Subaşı ve Leman Elmas, dilin sadece bir ulusun konuştuğu dil değil aynı zamanda o ulusun tarihi ve belleği olduğunu ifade ediyor. Eşbaşkan Elmas, “Dolayısıyla eğer dilimizi yitirip başka bir dili konuşmaya başlarsak tarihimizi ve belleğimizi de yitirmiş oluruz. Dil bizim için tarihine ve belleğine sahip çıkmak, dayatılan dejenerasyonu reddetmek demektir” diyor.
Kürtçe resmi dil olmalı
Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilip tüm hizmetlerin Kürtçe ile verilmesiyle yaşanan zorlukların çözüme ulaşacağını belirten Elmas, “Elbette Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesi mücadeleyle olacak bir iştir. Kürt halkı başta olmak üzere diğer halkların resmi hizmetlerin ve eğitimin kendi dillerinde de verilmesi için yoğun bir mücadele vermesi gerekir” ifadelerini kullanıyor.
Çalışmalar eksik kalıyor
Kütüphanelerde Kürtçe eserlerin Arapça ve Farsça eserler başlığı altında toplandığına değinen Subaşı, bunun Kürt halkının ve dolayısıyla Kürtçe’nin varlığının inkar edilmesi olarak yorumlayarak şu ifadeleri kullanıyor: “Bazı durumlarda Kürtçe eski eserler araştırmacıların kullanımına açılmıyor. Haliyle araştırmacılar eserlere erişemediği için Kürt siyasi tarihi ile Kürt dili ve edebiyatı üzerine yapılan çalışmaların bir yanı sürekli eksik kalmaktadır.”
‘Beyaz soykırım’
Bölgedeki çocukların anadilleriyle büyüdükten sonra eğitime başladıkları dilin farklı bir dil olmasını eleştiren Elmas, “Okullar bu haliyle Kürt halkı üzerinde beyaz soykırım etkisi yaratıyor” diyor.
Kürtçe’yi bitirmek
Kürt tutukluların mahkemelerde Kürtçe savunma yapmasının engellenmesi ve bu savunmaların “bilinmeyen dil” olarak kayda geçmesini eleştiren Elmas, “Kürtçe’nin kamusal alandan kullanımını fiilen ortadan kaldırmak ve yapabildiklerinde de bunu yasal hale getirmeyi hedefliyorlar. Kürtçe’nin ‘bilinmeyen dil’ olarak kayıtlara geçilmesi ‘Biz Kürt halkını tanımıyoruz, Kürt halkını inkar ediyoruz’ demekle birdir. Tüm bunlar göz önüne alındığında şu soru sorulabilir: Eğer Kürtlerle bir sorunları yoksa bu uygulamalar ne diye yürütülüyor?” ifadelerini kullanıyor.
Dijital medyanın önemi
Dijital medyanın yaygınlaşmasının Kürtçe üzerindeki olumlu etkilerine değinen Subaşı, “Youtube, Twitter, Facebook, Instagram ve Telegram gibi sosyal medya mecraları Kürtçe okuma yazma ile Kürt halkı üzerinde yürütülen beyaz soykırım konusunda var olan bilincin daha da yaygınlaşmasını sağlıyor” diye belirtiyor. Subaşı ve Lemas, aynı zamanda dijital medyanın diller için önemli bir mücadele alanı olduğunun altını çiziyor.
21 Şubat Dünya Anadil Günü için ise Elmas, “Katliam ve hapislerle gerçekleştirilmek istenen beyaz soykırımın amacına ulaşmasını istiyor muyuz istemiyor muyuz?” diye soruyor.
Arşiv çalışması
Kürtçe’de başka dilde karşılığı olmayan kelimelerin henüz kayıt altına alınmadığını belirten Elmas, “Buna yönelik çalışmalarımız var ve bu çalışmaları daha da genişletmeyi planlıyoruz” diyor.
Fonetik ve imgesel karşılıklar
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kürt Dili ve Kültürü Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisi olan Roger Acun, “Dil, her şeyden önce insan olmayı imliyor” diyor. Her sözcüğün imgesel bir karşılığı olduğunu belirten Acun, asıl büyüleyici olanın her sözcüğün fonetik karşılığının herkesçe aynı şekilde anlamlandırılmaması olduğunu söylüyor.
Akademik zorluk
Pek çok üniversite kütüphanesi ya da devlet kütüphanesinde Kürtçe kitapların bulunmadığını belirten Acun, bunun Kürtçe üzerindeki yasaklar sonucunda doğan bir sonuç olduğunu ifade ediyor. Acun, Kürtçe’nin akademik çevrede yıllarca Farsça’nın bir lehçesi olarak kabul ettirilmeye çalışıldığına dikkati çekiyor.
Kürtçe akademik çalışma yapmanın zorluklarına değinen Acun, “En büyük sorun kaynak kitap yetersizliği. Üstelik çalışmanızda kullanacağınız Kürtçe kitap varsa yayın olarak bunu satın almanız gerekir çünkü bu Kürtçe kitaplardan yararlanabileceğiniz bir kütüphane çoğunlukla yoktur. Kaynak kitapların birçoğu farklı dilde yazılmıştır. Onlardan yararlanırken yapacağınız alıntıları önce Kürtçe’ye çevirmelisiniz, ardından tez ya da makalenizde kullanabilirsiniz yani iki kat emek ve zaman harcamanız gerekir” diyor.
Tehlike eşiği geçildi
Kürtçe’nin yok olma tehlike eşiğini geçmiş durumda olduğunu belirten Acun, buna rağmen Kürtlerin mücadelesi nedeniyle televizyon, dergi, kitap gibi olanaklara sahip olan dilin kolayca ortadan kalkamayacağını vurguluyor.
“Kürtçe’nin en büyük sorunu, belli bir yaşın altındakiler tarafından aktif kullanılmaması” olarak nitelendiren Acun, kamusal alanda Kürtçe’nin olmaması nedeniyle çocukların da büyük sorunlar yaşadığına değiniyor: “Bir noktadan sonra bildiği Kürtçe kelimeleri de kullanmayan çocuk, ‘anlıyorum ama konuşamıyorum’ eşiğine takılıyor. Adı Azad, Berfin, Zozan, Rodi; Rûbar olan çocuklar, Kürtçe konuşamıyor. Eskiden Kürt çocuklarının adları Türkçe idi ama anadilleri olan Kürtçe’yi konuşabiliyorlardı.”
Dile özgü kelimeler
Her dilin kendine özgü kelimeleri olduğunu söyleyen Acun, bunun kültür ve coğrafya ile ilişkini olduğunu vurguluyor. “Kürtlerde de tarım, hayvancılık ve diğer kültür sahalarında da yüzlerce arkaik kelime vardır ki bunların başka dillerde karşılığı yoktur. Bu kelimelerle ilgili sözlük ya da arşiv çalışmaları sanırım Kürt Dili ve Kültürü bölümlerinde tez çalışmaları olarak yapılmakta” ifadelerini kullanıyor.
Nitelik sorunu
Dijital medyanın Kürtçe açısından büyük kazanımları olan bir saha olduğunu ifade eden Acun, ancak bunun nitelik sorununu da beraberinde getirdiğini söylüyor: “Standartlaşma sancıları ile uğraşan dilin kaidesiz kullanımları, okurun zihnini daha da bulanıklaştırıyor. Hangisi doğru, hangisi yanlış? Bunu anlamak güçleşiyor.”
21 Şubat mesajı
“Anadili, bir toplumun kültür hafızasının kodlarını içerir” diyen Acun, 21 Şubat Dünya Anadil Günü için şu mesajı veriyor: “Anadili ile arası açılanların öz kültür rayları hırpalanır. Bir anadili olarak Kürtçe’nin öğretilmesi sadece Kürtler için değil aynı zamanda gelecek nesillerin Türk çocukları için de bir gereklilik olacaktır. Önümüzdeki yirmi – otuz yıl içinde Kürt dili ve edebiyatı sahasında onbinlerce eser verilecektir ve bu eserler, gerçek manada bir kültür Rönesansı havası estirecektir. Bunun için çeviri çalışmalarına yoğunlaşmak pek çok badirenin daha rahat atlatılmasını sağlayacaktır. Kürtçe’nin yanında başka dil ya da diller bilen herkesin, diller arası tercüme yoluyla bu sürece katkı sunması bir gerekliliktir.”
‘Anadile dönüş yapmalıyız’
Diyarbakır HDP İl Eşbaşkanvekili ve Kürt Dil Platformu Sözcüsü İrfan Soner ise; dilin bir halkın var olması için önemli bir rol oynamakta olduğunu vurgulayarak, “Dil bir toplumun ileriye gitmesi için hem toparlayıcı hem de birliği ve beraberliğini sağlayan yegâne bir etkendir” diye belirtiyor.
Kürtçe’nin yaşadığı en temel sorunlardan birinin kamusal alanda kullanılmaması olduğunu dile getiren Soner, “Kürtler kendi anadiline dönüş yapmalıdır. Başta ailede başlamak üzere köyümüzde, mahallemizde, sokaklarımızda, halk arasında ticaretimizde ve devletin tüm kamusal alanda fiili bir şekilde kullanmalıyız” diyor.
‘Kürtler hafızasını korumalı’
“Bir halkın hafızası akademik, bilimsel, kültürel ve sanatsal alanda yaptığı çalışma ve sonrasında ortaya çıkardığı eserlerden oluşur” diyen Soner, Kürt eserlerinin bilinçli bir şekilde çalındığını vurguladı. Soner, “Yine devletin bilinçli bir şekilde engellemeye çalıştığı ve gelişmesinin önüne engel koyduğunu görebiliyoruz. Kürtler her alanda ve her yerde hafızasını oluşturmak zorundadır. Eğer kendini yenilemezse, yeni eserler ortaya koymazsa yok olmayla karşı karşıya kalır” diye belirtiyor.
Kürt çocuklar dezavantajlı
Anadili Kürtçe olan çocukların okula başladıklarında bilmedikleri bir dil ile karşılaşmalarının büyük bir dezavantaj yarattığına dikkati çeken Soner, “Bu durum devletin Kürt dili ile ilgili amacını ortaya koyuyor” diyor. Soner, anadiliyle büyüyen Kürt bir çocuğun kamusal alanın tamamında Türkçe ile karşılaştığını belirterek, “O çocuklar dolayısıyla %70 dezavantaj ile başlıyor” diyor.
Sistematik yok ediş
Kamusal alana girmeyen bir dilin yok olmakla karşı karşıya geleceğini vurgulayan Soner, “O kadar sistematik bir şekilde Kürtçe asimile edilmeye çalışılıyor ki, Kürtçe zengin bir dil olmasaydı şimdiye kadar yok olup gitmişti” diyor. Soner, Türkiye de 39 dilin konuşulduğunu, 18 dilin yok olmuş veya yok olmak ile karşı karşıya olduğunu hatırlatarak, “Maalesef Kürtçe de tehlike altındadır” ifadelerini kullanıyor.
‘Islıktan bile korkuyor’
İktidarın tiyatrodan, şarkıdan hatta ıslıktan dahi korkar duruma düştüğünü belirten Soner, dünyanın birçok yerinde birçok dilin hem resmi hem de eğitim dili olduğunu hatırlatıyor. Soner, söz konusu devletlerin bu sebeple bölünmediğini ya da parçalanmadığını söylüyor. Soner ayrıca, Kürtçe kelimelere ilişkin arşiv çalışmalarının yürütüleceğini belirtiyor.
Dili asimile etmek suç
Kürt tutukluların mahkemelerde anadilleriyle savunma yapmasınının önüne geçilmesini eleştiren Soner, “Hem Kürtlerle sorunumuz yok diyorlar hem de ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. 25 milyon insanın konuştuğu dili asimile etmek insanlık suçudur ve kardeşlik ile de bağdaşmaz, Kürtçe’nin önündeki tüm engeller kalkmadıkça hiçbir sorun çözülmez, kimse size inanmaz, olsa olsa kendinizi kandırmış olursunuz” diyor.
Taleplere dönüş olmadı
Kürt Dil Platformu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a geçtiğimiz günlerde bir mektup göndermişti. Soner, “Taleplerimiz kısaca bunlardır: Hastaneler, bankalar, belediyeler, devlet kurumları, Türk Hava Yolları… gibi devlet ve kamuoyuna ait yerlerde Kürtçe’nin iletişim dili olarak kullanılması, ilkokuldan üniversiteye eğitim ve öğretim dili olması için gerekenin yapılmasını talep ettik. Tabi henüz bize bir geri dönüş yapılmamıştır” diyor.
Soner, Kürt Dil Platformu’nun şimdiye kadar devletin ilgili kurumlarına ilettiği taleplerin hiçbirinden dönüş sağlanmadığını vurguluyor.
Devlete çağrı
21 Şubat Dünya Anadil Günü’ne ilişkin mesajını aktaran Soner, şunları ifade etti: “Başta Kürtçe olmak üzere tüm anadiller için özgürlük dileyelim. Bu vesileyle devlete de çağrı yapalım; Kürtlerle sorununuz yoksa Kürtçe’yi de resmi dil ve eğitim dili olarak kabul edip gereği yapılmalıdır.”