Bir yıl daha bitti.
Nasıl bitti diye sormanın alemi yok. Herkes kendisi için bu yılın nasıl bittiğini biliyor.
Sanırım geçtiğimiz yıl, en fazla Erdoğan için bitmek bilmeyen bir yıldı. Bu yılı zor çıkardı.
Şimdi sorulacak soru şu:
Gelecek yıl nasıl bir yıl olacak?
Ben tereddüt etmeden söyleyeceğim: Gelecek yıl Erdoğan için sanırım “yarım yıl” olacak. Çünkü kuvvetle tahmin ediyorum ki, gelecek yıl meydanlar, başta işçiler ve işsizler ile kadınlar olmak üzere dolup taşacak. Faşizm ve pandemi belasıyla neye uğradığını şaşıran milyonlar meydanlarda “Yetti gari, Erdoğan istifa et, sen de kurtul, biz de kurtulalım” diye haykıracak.
Bence bu kesin.
Kesin olmayan muhalefetin bu halk protestosuna nasıl yanıt vereceği. Birleşik bir cephe halinde mi yanıt verecek, yoksa yine “CHP ilk seçimde iktidar” gibi “ninni” söylemekle mi yetinecek?
Bu sorunun yanıtı çok önemli. Birleşik bir cephe ortak program demektir. Erdoğan’ı istifaya mecbur ettikten sonra muhalefet Erdoğansız seçimi kazanırsa, şimdiden ne yapacağını açıklamak zorunda.
Onlara teklif edilecek program, HDP’nin elinde var. Benimsesinler demem, ama üstünde düşünsün ve tartışsınlar.
Örneğin, dış politika krizine son verilecek diyerek söze başlayabilirler. Bunun için Ortadoğu sınırlarında Türkiye’nin güvenliği için Kürtlerle ittifak.
İkincisi Rojava’yla barış. Böylece Suriye’nin toprak bütünlüğünü garantiye almak. İkincisi Güney Kürdistan’dan çekilmek. Böylece Kürtler arası bir savaşı önleyerek Irak’ın istikrarını sağlamak. Irak’ın istikrarı demek, İran’ın zayıf bir Irak üzerinde hegemonya heveslerini sona erdirmek demek. Bu başarılınca ne olacak? Kürtlerin yaşadığı dört ülke arasında barış ve güvenlik tesis edilecek.
Ortadoğu’da şu malum tabirle Türkiye bu yolla “oyun kurucu” olunca, daha stratejik hedeflere yönelmek de mümkün olacak.
Ne gibi?
Bu dört ülkenin, Türkiye’nin, İran’ın, Irak ve Suriye’nin istikrarı temelinde demokratikleşmesi, bölgede Avrupa Birliği’ne benzer bir “yeniden yapılanma” imkanı yaratacak. Ortadoğu Birliği ile bu devletler arasında sınırlar silikleşir silikleşmez, Türkiye işte o zaman “sağlam” bir köprüye dönüşecek. Bir ayağı AB’de, öteki ayağı Ortadoğu’da….
Böyle bir ülke dünya çapında rol oynar. Örneğin Avrupa ile Rusya arasındaki gerginliklere çare üretir. Çin Halk Cumhuriyeti ile tahminlerin ötesinde bir işbirliği potansiyelini harekete geçirir. Ve bu da geleceğinde termo-nükleer çatışma potansiyeli taşıyan Çin-ABD kavgasında barışçı rol oynama imkanı doğurur. Elbette burada yaşadığımız için “Türkiye” diyorum. Böyle bir stratejide Suriye krizden çıkar, o da içinde, Irak ve İran, hep birlikte dünyanın “yeni düzeninde” rollerini oynarlar. Bu ülkeler halkları için biricik yol budur.
Bu yol yüz yıllık yürünecek coşku veren bir yoldur. Kürt halkının esin kaynağı olduğu bu dört ülke demokratikleştiği gün bakın başka neler olur?
Az önce Ermeni halkı için hüsranla sonuçlanan Azerbaycan-Ermenistan ihtilafı Konfederalist güçlerin etkisiyle sona erer. Tüm Kafkasya Ortadoğu’daki “demokratik uluslaşma” sürecine katılır. Kafkasya’nın simetriği Balkanlardır. Zaten AB temelinde birleşen Balkan halkları Ortadoğu’nun ve Kafkasya’nın halklarıyla birleşir.
Birleşir birleşmez de Slav halklarının arasındaki kavgalar, Ukrayna-Rusya savaşları, Kırım, Belarus sorunları çözüme kavuşmaya başlar…
Evet biliyorum. Kapitalist modernite böyle bir “Demokratik Modernite”nin önünde engeldir. Ama “engel” olduğunu söylemekle kalmamalıyız. Şu yukarıdakine benzer sonuçlar doğuracak olan programın kendisi halkların desteğini aldığı zaman, sıra o anda kapitalizmin bir kader olmadığı gerçeğine gelir.
İşte o zaman geleceğin Birleşik Cephesi, belki de “kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal, eşitlikçi, demokratik sosyalizm” programından başka bir programın çare olmadığını anlayanlar tarafından kurulur.
Bir CHP’ye, sonra dönüp bir de İYİ Parti’ye, ardından da Babacan ile Davutoğlu’na bakıyorsunuz, sonra da bu yazıyı okuyorsunuz.
Başlıyorsunuz gülmeye…
Yazar “rüya” görüyor deyip kahvenizi yudumluyorsunuz.
Ama şu yeni yıla girerken, ben de size önce “rüya” görün diyeceğim. Lenin ünlü eseri Ne Yapmalı’yı ortada bir avuç devrimci varken, “bana bir parti verin Rusya’yı yerinden oynatayım” diyerek yazdığı zaman ona rüya görüyor demişlerdi. Rüyaydı, o rüya ile uykudan uyanan Rusya’nın emekçileri, rüyası görülen partiyi kurdular ve Rusya’yı bu kaldıraçla on gün boyunca yerinden oynattılar.
Tecritteki Öcalan da bize “rüyasını” ciltler dolusu kitaplarla anlatmıştı. Sizce onun rüyası Ortadoğu’yu uyandırmadı mı?
Sevgili okurlar, hepinize pandemiyle yalnızlaştığınız şu yeni yılın gelecek ilk gününün gecesinde devrimci bir rüya görüp, ertesi güne yepyeni bir heyecan ve zinde bir ruhla uyanmanızı dilerim.