Egemen zihniyetin eğitim alanında yaptığı çalışmaların çoğu eğitimi araç olarak gören bir anlayışa dayanmaktadır. Eğitimi araç olarak gören bir zihniyet doğal olarak öğrencileri de okulun hizmet ettiği amaçları gerçekleştiren nesneler olarak görmektedir. Eğitime bu amaçla bakan bir anlayış da öğrencilerin tarihsel, kültürel, inançsal, toplumsal, bireysel, siyasal, etnik, dilsel, ekonomik özelliklerini görmezden gelir.
İmparatorluklara göre formel yapılar olan ulus-devletlerin amacı homojen bir toplum yaratmaktır. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için her zaman “zor aygıtlara” başvurmazlar. En güçlü ideolojik aygıtlardan biri olan okulları önemserler. Eğitim sisteminde okul politik inşa merkezi olarak görev yapmaktadır.
Cumhuriyetin birinci yüzyılında Cumhuriyet modernitesinin amentüsü olan “medeniyet, çağdaş uygarlık seviyesi” toplumsal homojenleştirme tasarımıydı. Medeniyet, çağdaş, uygarlık gibi kavramlar daha çok farklılıkların ortadan kaldırılması, tekleştirilmesi, asimile edilmesine yönelikti. Okullar araç, öğrenciler nesne haline getirilerek asimilasyon politikalarıyla kültürel çeşitliliğin yok edilmesi hedeflenmektedir. Devlet kültürel çeşitliliğin taleplerini yasama, yürütme, yargı erki ile engelleyerek, egemenin ulusal kültürüne kurban etmektedir. Devlet, zamanın ve mekanın ruhuna uygun olarak belirlenen amaçları gerçekleştirmek için eğitim sistemini devamlı güncellemektedir.
Birçok dilin, kültürün, inancın, etnik unsurun, dinin yaşandığı Türkiye’de yüzyıldır homojen bir toplum yaratmak için eğitim politikalarının en güçlü alanını din eğitimi oluşturmaktadır. Türkiye’de din eğitimi denilince milliyetçilik akla gelir. Din eğitiminin önemli alanları olan Kuran, hadis, kelam, fıkıh, siyer, ahlak peygamber, sahabe… hepsi milliyetçilik için seferber edilmiştir. Farklı etnik yapılarda ve süreklerdeki İslami şahsiyetlerin, bilgelerin resmi din eğitiminde yeri olmamıştır. Sözün özü “dinin milliyetçileştiği, milliyetçiliğin dinselleştiği” bir zihniyetle karşı karşıyayız. Din eğitimi yoluyla kültürel, inançsal, kimliksel, etnik, dilsel çeşitlilik tekleştirilerek “Türk – Müslüman” kimliğinin teşekkül edilmesi amaçlanmaktadır; gerisi teferruattır.
AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu güne kadar belki de en fazla eğitim ve öğretimde değişiklik yaptı. Gelinen aşamada tekçilik üzerine inşa edilmiş bir müfredat programı oluşturmakla işe başladılar. Toplumsal adalete, barışa, demokrasiye, ekonomi ve siyasete, entelektüel camiaya, bilime katkıları olup olmadıklarına bakılmaksızın çizilen çerçeveye sığmayanları kendi gelecekleri için tehlikeli görmekte ve başta eğitim olmak üzere devletin aygıtları ile etkisiz hale getirilmek isteniyor. Türkiye’de devlet eliyle yürütülen bir araçsal dincilik söz konusudur. “Etnik kimlik ile dini kimliği birbirinin içine geçirerek politik aidiyetleri itikadi meseleler olarak ele almaktadır.” Başka bir ifade ile “Kürtlük” ortak din çerçevesinde kabul edilerek ya da “ümmet” kavramı içerisinde eritilerek asimile edilirken; Alevilik ise “Türk – Müslüman Aleviliği” çerçevesinde meşruluk sağlayarak asimile etme amacını içinde barındırır. Kürtlerin ve Alevilerin kendilerini ifade etmeleri engellemekte, demokratik siyasette özne olmaları baskılanmaktadır. Böylelikle milliyetçileşen din eğitimi ile kültürel çeşitliliklerin istemleri kabul edilmeyerek, resmi ideoloji içerisinde asimile edilmesi amaçlanmaktadır. Din eğitimi yoluyla toplum büyük kuşatmaya tabi tutulmaktadır.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken bir bütünen devletin yeniden inşa edilmesi durumu söz konusudur. Bunun sonucunda din – inanç alanında da yeni bir yapılanma söz konusudur. ÇEDES projesini bu çerçevede değerlendirmek daha gerçekçi olur. ÇEDES projesinin optimal amacı; var olan sistemin devamını sağlamak, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi mücadelesini engellemek, kültürel çeşitliliği homojenleştirmek, sermayeye ucuz iş gücü oluşturmak, cemaatçi – dinci yurttaş yetiştirmek, dinsel metinler yoluyla itaat eksenli birey ve toplum oluşturmak, otoriteyi süreklileştirmek, demokratik talepleri engellemek, amaçlanmaktadır. Resmi muhalefet partilerinin ÇEDES projesine esastan karşı çıkmamalarının nedeni; projenin partiler üstü Hikmet- i Hükümet aklının ürünü olmasıdır. Red ve kabul ölçüleri ile sistemin düalizmini aşmayan kişi ya da kurumların ÇEDES karşıtlığı hakikati ifade etmemektedir. Nahak zihniyeti aşmanın yolu söz konusu zihniyeti aşmaktan geçer. Toplumsal ayrışmanın derinleştirildiği, kamusal alanın dincileştirildiği, kendisinden olmayanın kuşatıldığı, kendisinden olanın kullaştırıldığı bu anlayışın din eğitimi yoluyla meşrulaştırıldığı bir projedir ÇEDES.
Gelinen aşamada devletin yeniden inşasına hizmet eden bir müfredat programı söz konusudur. Okullar çerçevesi çizilmiş, hedeflenen amaca hizmet eden, homojen toplum imal eden fabrikalar haline getirilmek isteniyor. Toplumsal ayrışma toplumsal barışın önünde büyük engel haline getiriliyor. Bu proje ile çok kültürlü alanın topluma kabul edilmesi yerine, toplum tekçi zihniyete uydurulmaktadır.