Muhtarlık seçimi özellikle 1990’lı yıllarda köyleri yakılıp yıkılarak zorla yerinden edilen Kürtlerin yerleştiği ilçe ve kentlerdeki mahallelerde de günden güne önemli bir rekabet alanı haline geldi. Aynı geniş aile, aşiret veya köyden insanların genelde ilçe veya şehrin aynı veya yakın mahallesine yerleşerek hayatta kalma yolunu dayanışma ağlarını koruyarak sağlamaya çalışması; zamanla köylülük, aşiretçilik veya hemşerilik temelinde bir ortaklığın kentsel ölçeklerde de gelişmesine vesile oldu. Fakat bu defa ortaklık sadece birincil aile bağlarına dayalı asabiyet ilişkileri temelinde kurulmadı, buna bir siyasal dava etrafında kurulan daha geniş ve soyut bir kimlik ortaklığı da eklemlendi. Yani bir yandan kırsaldan taşınan asabiyet örüntüleri etrafında kurulan ortaklıklar öte yandan kentsel mekânda bu kısıtlı asabiyet bağlarının ötesine geçen yeni siyasallaşma formlarının oluşturduğu dava temelli bir politik ethos da gelişti.
Aslında hem Kürt yerleşim bölgelerindeki köy, ilçe ve şehirlerde hem de Türkiye’nin batısında Kürt nüfusunun toplaştığı bazı kentsel mahallelerde bu asabiyet örüntüleri ile siyasal kimlik mensubiyeti arasındaki ilişkinin özellikle muhtarlık seçimlerinde ne gibi ittifak ve çatışma zeminleri ortaya çıkardığına odaklanacak ciddi etnografik saha araştırmalarına ihtiyacımız olduğu açık. Özellikle Türkiye’nin batısındaki kentlerde bu asabiyet-dava ikilisine eklemlenen etnisite, din/mezhep ve yer yer sınıfsal aidiyet gibi değişkenleri de düşündüğümüzde meselenin daha da karmaşıklaştığı aşikâr. Elimizde buna dair yeterince saha bilgisi olmadığı için şimdilik Kürt bölgesindeki ilçe ve kentlere dair gözlemlerimizle yetinelim.
31 Mart Mahalli İdare Seçimleri’nin kesinleşmeyen sonuçlarına bakıldığında Kürt kentleri için en dikkat çeken noktalardan birisi Belediye Başkanlığı ile İl Genel Meclisi sonuçları arasındaki kısmi farktır. Bu farkın tek bir nedeni yok elbette. Adayların profili, yereldeki mikro çatışma dinamikleri, ‘tayin edilmiş seçmen’ vb. birçok faktörden bahsedilebilir. Fakat kişisel gözlemlerim ve seçim çalışmalarında aktif olarak yer almış birçok kişi ile yaptığımız sohbetlerden hareketle diyebilirim ki bu farkın önemli belirleyenlerinden birisi de muhtarlık seçimleridir.
Birçok tanıklık bu farkın bir yandan devletin yereldeki bürokratik uzantıları üzerinden desteklenen muhtarların kendi seçmenlerini hükümet partisine yönlendirmeleri, bir yandan da muhtara asabiyet bağları ile bağlı olanlar ile hükümet partisi lehine siyaset yapanlar arasındaki birtakım ittifaklara dayandığını göstermektedir. Örneğin A köyü veya mahallesindeki bir muhtar adayı o mahallede kendisine yakın seçmenleri bir siyasi parti adayına oy vermeye, o siyasi partiye yakın seçmen de o muhtar adayına oy verme temelinde ittifaklar geliştirebilmektedir. İlk etapta bunun sadece iktidar partisi için değil diğer siyasi partiler için de geçerli olabileceği söylenebilir fakat kaynakların yeniden bölüşümünü esas olarak tekelinde tutan merkezi iktidarın altyapısal kapasitesi, bu ilişkinin kurulma biçimindeki tartışmasız merkeziliğini göstermeye yeter. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, İŞKUR, taşımalı eğitim, güvenlik korucusu alımı vb. birçok yeniden dağıtım mekanizması üzerinden merkezi iktidara yakın ve onun himayesinde çalışma yürüten bazı muhtarların seçimlerde ciddi avantajlar elde ettiğini görüyoruz.
Fakat bütün bu içerme çabalarına rağmen birçok yerde bu bölüşüm ilişkilerinin dışında duran ve siyaseten de merkezi iktidara muhalif muhtarların seçimi kazanması gerçeği bize hem asabiyet ilişkilerinin sınırlarını hem de kendini siyasi bir dava temelinde örgütleyen seçmenlerin ciddi düzeydeki çokluğunu da gösteriyor. Muhtarlık seçimlerinde özellikle ilçeler düzeyinde bir yandan köy ve aşiret aidiyetinin seçmenin tercihi üzerinde önemli bir belirleyen olduğunu fakat bir yandan da bu aidiyetlerin ötesine geçen, muhtar adayını bile siyasi kimliği üzerinden tercih eden bir seçmen profilinin oluştuğunu görüyoruz. Her ne kadar yer yer asabiyet ilişkilerinin siyasi parti kimliğinin önüne geçtiği örneklerle karşılaşsak da genel olarak muhtar tercihi ile siyasi parti adayının tercihi arasında doğrusal bir ilişkinin kurulduğunu söylemek mümkün.