Sevgili başbakanlarının politik bir eylemci tarafından öldürülmesini bir türlü hazmedemedi ırkçılar. Özendirici bir örnek olmasın diye ‘deli’ ilan ettiler Dimitri’yi ve idam yerine yıllar süren işkenceyi tercih ettiler. Acı olan, muhaliflerin sessizliğiydi
Arif Mostarlı
“Her gün, tanıdığınız bir adamın milyonlarca insanın acısını çektiği çok ciddi bir suç işlediğini görüyorsunuz. Onu mahkemeye çıkaramaz veya polise şikâyet edemezsiniz çünkü o zaten ülkede kanunun kendisidir. O zaman sorun şu: Sessiz kalıp suçuna devam etmesine izin mi vereceksin yoksa onu durdurmak için bir şey mi yapacaksın?”
Yukarıdaki sözler, bir akıl hastasının sayıklamalarına benziyor mu?
Değil zaten. Tamam, biraz karışık bir zihni var belki, hayatı da karışık ama deli değil. Apartheid’in mimarı Güney Afrika Başbakanı Hendrik Verwoerd’ı öldürmek için, cesaret ve vicdan yeterliydi zaten.
Dimitri Tsafendas… 6 Eylül 1966’da Verwoerd’u, Cape Town’daki Meclis oturumu sırasında bıçakladı. Hastaneye bile yetiştiremediler başbakanı.
Her yerde devrimci
Bazı insanlar doğuştan enternasyonalist olur. Dimitri de öyleydi. 1918’de, Portekiz sömürgesi Mozambik’in başkentinde anarşist eğilimli Yunan bir baba ve melez bir annenin oğlu olarak dünyaya geldi. Daha sonrasını çıplak gözle izlemek hayli zor. Mozambik, Güney Afrika, Mısır… Ailenin büyük bölümü Osmanlı’ya karşı Büyük Girit İsyanı’nın militanlarıydı. Kendisi ise erken yaşta komünistti ve daha 20 yaşındayken Portekiz Gizli Servisi’nde kalın bir dosyası vardı. Nerede isyan varsa hep orada oldu. 1939’da Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) üyesiydi; sonra gemilerde çalıştı. 1947’de ABD Dimitri’yi Yunanistan’a sürdüğünde hemen iç savaşa katıldı. Sonra yeniden Portekiz’e gitti ama daha ilk gün tutuklandı. Mozambik ve Güney Afrika’ya girmesi yasaklandı; 12 yıl çeşitli ülkelerde yaşadı, 8 dil öğrendi. Duvar işçiliğinden dilenciliğe ve deli taklidine kadar her şeyi yaptı. 1961’de İstanbul’da Limasollu Naci Koleji’nde İngilizce öğretmenliği bile yaptı.
Bu arada kendisini ‘ıslah olmuş’ gibi göstererek Mozambik yasağını kaldırttı ama ülkeye girer girmez de gerilla propagandası yaptığı için yeniden hapsedildi. Sorgularında Aziz Petrus olduğunu iddia etti, doktorları da ikna edince bırakıldı.
Suikast ve sonrası
1965 yılında Güney Afrika’ya döndüğünde önce epey bir ‘uyumlu adam’ portresi yarattı. Böylece Temmuz 1966’da Cape Town’daki Meclis’te kuryelik gibi bir iş elde etti. Önce başbakanı kaçırmayı planladı. Ancak, SACP’den eski yoldaşları hiç hevesli değillerdi. Bunun üzerine tek başına harekete geçmeye karar verdi ve öyle de yaptı. Silah bulamayınca bıçak kullanmaya karar verip uyguladı. Verwoerd hemen öldü. Dimitri için ise cezaevi ve korkunç işkenceler dönemi başladı. Elektrik, dayak yanında, hücrede yıllarca her gün idam sehpasına çıkarılıp tam boğulurken ipten indirildi. Bu arada bütün Afrika nefret öğesi olan Verwoerd’un ölümünü ‘heyecan verici’ bulurken, ANC ve SACP onu yok sayıyordu.
Mahkemede, ırkçı rejimin yargıçları ona idam cezası vermek yerine ‘deli’ olarak görmeyi tercih etti. Dimitri’nin devrimci geçmişi, sabıka kayıtları, polis raporları mahkemeye hiç taşınmadı. Daha ilk gün zaten rejim yetkilileri onun bir ‘deli’ olduğunu ilan etmişlerdi. Duruşma sırasında da, siyasi görüşlerinden, Verwoerd’u öldürme nedeninden hiç söz edilmedi, ‘Komünist’ ve ‘Komünizm’ kelimeleri ise hiç kullanılmamıştı. Dimitri’ye şizofreni teşhisi konmuştu ve böylece ‘devlet başkanının istediği kadar içeride kalmasına’ hükmedildi
Önce Robben adasındaydı; sonra Pretoria Merkez Hapishanesi’ne götürüldü ve özel bir hücrede yıllarını kesintisiz işkence altında geçirdi. Apartheid’in sona ermesinden sonra bir hastaneye kaldırıldı. 81 yaşındayken, Ekim 1999’da zatürreden yaşamını yitirdi. ANC ve diğer Apartheid karşıtı çevreler cenazesine bile katılmadılar, Verwoerd görkemli mezarında yatarken, Dimitri’nin cenazesi, isimsiz bir mezara gömülüydü.
Tarihin derinlikleri
Nihayet, araştırmacı Harris Dousemetzis, binlerce belgeyi bir araya getiren üç ciltlik bir biyografi yazdığında tarihin taşları yerine oturdu. Dimitri’nin şizofren değil, politik eylemci olduğu yüzlerce kanıtla ortaya konulunca SACP bürokratları da yelkenleri suya indirdiler.
Aslında mesele gayet basitti. Çeşitli ülkelerde sabıka kaydı olan tecrübeli bir komünist, Güney Afrika’nın merkezinde başbakanı öldürmüştü ve ırkçı rejim, onun bir kahraman olarak diğer eylemciler için bir örnek olmasından korkmuş, bu yüzden Dimitri’yi uzun bir siyasi militanlık geçmişine sahip aklı başında bir adam olarak sunan ezici kanıtlara karşın deli olarak ilan etmeye karar vermişti. Üstelik rejim, onu idam etmemişti ama idamdan bin kez beter koşullarda geceli gündüzlü işkence altında cehennem hayatı yaşatmıştı.
Aralık 2019’da SACP, Dimitri’nin parti üyeliğini yenileme kararı aldı ve hatta ölümünün 20. yılında bir anma düzenledi; ama oldukça geç kalmıştı. Mandela bütün bağışlayıcılığıyla Verwoerd’un mezarını ziyaret ederken, Dimitri hâlâ bir çukurun dibindeydi.