Bu belgeseli çekmeye karar verirken, kendi çocukluğumdan kalan izler ve hayalimin peşinden koşma arzusu beni bu projeye yönlendirdi. Elma ağacının altında dans eden küçük Aynur’un hikâyesini Eda’nın hikâyesiyle anlatma isteğiydi. Bir başka deyişle başkasının hikâyesiyle kendini anlatmaktı
Hüseyin Kalkan
‘Sessiz Dans’ 3 Aralık 2024 Dünya Engeliler günü vesilesi ile ender gösterimlerinde birini Beyoğlu sinemasında gerçekleştirildi. Belgesel, Eda Tavacı’nın müzikle, insanlarla ve bedeniyle kurduğu sıra dışı ilişkiyi üzerine kurulu. Film, Tavacı’yı merkeze alarak, gürültüye, yerleşik alışkanlıklara ve sağırlığa karşı dans ederek hayata tutunan genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Yönetmen Aynur Özbakır ve Eda Tavacı birlikte gösterime katıldılar. Gösterimide sonra izleyicilerin birçok sorusunu birlikte yanıtladılar. Uzun bir soru-cevap bölümü filmini ilginç ve sıra dışı hikayesinden kaynaklanıyordu. Belgesel, yönetmeni Aynur Özbakır’ın kendi geçmişine ve işitme güçlükleri ile mücadele etmiş olmasına dayanıyor. Özbakır, sorularımızı yanıtlarken, başkasının hikayesinde kendini anlattığını söylüyor. Eda’nın baleye olan tutkusu, zorluklara rağmen dans etme isteği ve bu süreçte yaşadığı duygu yoğunluğu, onun kişisel gelişimi ve hayatta kalma çabasıyla özdeşleşiyor. Film, işaret dilinin önemi ve dil engeli ile başa çıkma çabalarına da dikkat çekiyor. Hem Özbakır’ın sorularımıza verdiği yanıtlar, hem belgeselin kendisi başka bir dünyaya kapı açıyor. Bu kapıda girip ‘Sessiz Dans’ın dünyasına Özbakır’ın sorularımıza verdiği yanıtlar girmeye çalıştık. Özbakır’ın yanıtları şöyle.
- Neden böyle bir konu seçtin?
Eda’nın hikâyesi, hem kendi geçmişime hem de onun duyamayan bir birey olarak yaşadığı zorluklara yakından tanıklık etmiş olmama dayanıyor. Bu belgeseli çekmeye karar verirken, kendi çocukluğumdan kalan izler ve hayalimin peşinden koşma arzusu beni bu projeye yönlendirdi. Elma ağacının altında dans eden küçük Aynur’un hikâyesini Eda’nın hikâyesiyle anlatma isteğiydi. Bir başka deyişle başkasının hikâyesiyle kendini anlatmaktı.
- Eda Tavacı ile nasıl tanıştınız? Kısaca onda söz eder misin?
Tabii. Eda ile tanışmadan önce kısa film senaryosu yazmaya çalışıyordum. İşitme engelli küçük bir kızın hikâyesiydi. Senaryoyla ilgili okumalar yaparken Eda’nın gazetede çıkan bir haberini gördüm. Ve hemen kendisiyle tanışmak istedim. Buluşmadan önce de işaret dili kursuna gittim. İletişim kurabilecek kadar öğrendiğimde de buluştuk.
- Çekim sürecine nasıldı?
Çekim süreci, bol duraklı ve uzun beklemeli bir yolculuk oldu. 2017’de ön hazırlıklara, 2019’da ise ilk çekimlere başladım. Her şeyi tek başıma yapmanın zorluklarının yanı sıra, başka işlerde çalışıyor olmanın da getirdiği sıkıntılar vardı. Bizim coğrafyamızda, başka işler yaparak belgesel çekmek, ne yazık ki birçok belgeselcinin yaşadığı bir sorun. Eda’nın da çalışıyor olması, ortak zaman yaratmayı ve çekim sürecini daha da zorlaştırdı. Çekimler sırasında karşılaştığımız beklenmedik engeller, Covid-19 pandemisinin etkileri ve kişisel hayatımızdaki değişikliklerle birlikte, ancak 2023 yılının sonunda tamamlayabildim.
- Şimdiye kadar kaç gösterim yaptın ve nasıl karşılandı?
Çoğunluğu yurtdışında olmak üzere yaklaşık 16 gösterim gerçekleştirildi. Los Angeles/ABD, İspanya, İngiltere, Toronto, Peru, Bakü/Azerbaycan, Moskova/Rusya, Şili ve Fransa gibi farklı şehir ve ülkelerde gösterildi. Türkiye’deki ilk gösterimi ise DOCUMENTARIST 17. İstanbul Belgesel Günleri kapsamında Pera Müzesi’nde yapıldı. Ayrıca, Directed By Women Turkey festivali kapsamında özel bir seçkide yer aldı. Geçen ay ise Ağva Yaşam ve Dayanışma Derneği’nin organizasyonuyla bir gösterim gerçekleştirildi. 25 Kasım etkinlikleri kapsamında ise Uçan Süpürge Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Esenyurt’ta gösterimi yapıldı. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde de Beyoğlu Sineması’nda seyirciyle buluştuk.
Ne yazık ki yurtdışındaki festivallere katılma şansım olmadı, çünkü bütçe yetersizliğinden dolayı davet alamadım. Ancak, uzaktan aldığımız geri bildirimlerden gösterimin ilgiyle karşılandığını anladık. Türkiye’deki gösterimlerde ise seyirci ilgisi ve geri bildirimler oldukça iyiydi.
Uzun hayallerini belgeleri
Aynur Özbakır kimdir? (Daha önceki çalışmalar ve kendinler ilgili anlatmak istediğin başka şeyler var mı? diye sorduk. Özbakır, uzun bir çabanın ve yoğun bir emeği kısaca yanıtladı:
“Ben kimim mi ? Ben de soruyorum bu soruyu kendime? Zordur insanın kendisini anlatması. Fakat okuyucularınıza şöyle özetleyeyim yine de: Hayatın çok azını sağlık sektöründe çalışmış, ömrünün yarısını da kamera arkasında geçirmiş bir emekçi…
Daha önce yaptığım belgeseller: 2 Temmuz (2010), Direniş Sokağı (2010), Limanların Uğultusu(2008), Dina K’aki (2005)-(Yönetmen Yardımcısı.)”