Viyana, York ve Harvard üniversitelerinden araştırmacıların yeni çalışması, Cilalı Taş Devri topluluklarının düşünüldüğü kadar cinsiyetçi olmadığını ortaya çıkardı
MÖ 10 bin civarında başlayıp MÖ 2200’lerde biten Cilalı Taş Devri’nden kalma erkek mezarlarının, ok gibi aletler içermesi ve erkeklerin avlandığını gösteren mağara çizimleri, cinsiyetler arasında bir eşitsizlik olduğu düşüncesine yol açıyordu.
Rojnews’te yer alan habere göre, bilim insanları, ilk tarım toplumlarının ortaya çıkmasıyla kadın ve erkekler arasında hiyerarşik bir düzen oluşmaya başladığını tahmin ediyordu. Ancak Viyana, York ve Harvard üniversitelerinden araştırmacıların yeni çalışması, bu kanıyla çelişen güçlü kanıtlar buldu.
Bilim insanları, Avrupa’daki Lineer Çömlek Kültürü’nün görüldüğü bölgelerden en az 250 kişinin DNA’sını analiz etti. Araştırmacılar bu topluluklara ait farklı kişilerin mezarlarını ve beslenme biçimlerini inceledi.
Bulgularını hakemli dergi Nature Human Behaviour’da 29 Kasım günü yayınlayan ekip, kadın ve erkek mezarları arasında kayda değer bir fark saptayamadı.
Ayrıca genetik veriler, toplulukların sadece birkaç nesil içinde kilometrelerce uzağa gittiğini gösterdi. Çalışmada, doğduğu yerden uzak yere gömülen kadın sayısının da erkeklerden fazla olduğu kaydedildi.
Makalede kazı alanlarındaki ailelerin tükettikleri gıdalar, birlikte gömüldükleri mezar eşyaları veya kökenleri açısından farklılık göstermediğini ve bunun da söz konusu Cilalı Taş Devri bölgelerinde yaşayanların aile ya da biyolojik cinsiyet temelinde tabakalaşmadığını ve kaynaklara veya alanlara farklı seviyede erişim diye bilinen eşitsizlik belirtilerine rastlanmadığını gösterdiği bildirildi.
Ekip bazı kişilerin aile üyelerinden çok uzakta yaşamasının Cilalı Taş Devri’nde “özgür” bir toplumun varlığına işaret ettiğini düşünüyor.
Makalenin yazarlarından Dr. Penny Bickle, çalışmalarında elde ettikleri bulgulara işaret ederek, “Mezarlara bırakılan taş aletler ve çanak çömlek gibi eşyalardan, kadınların tarım işlerinde daha önce düşünülenden çok daha aktif bir rol oynadığını ve bazı kadınların erkeklerden daha fazla seyahat ederken, diğer bölgelerdeki kadınların evden pek uzaklaşmadığını biliyoruz. Bu da belki de düşündüğümüzden çok daha dinamik bir topluluk olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullanıyor.
VİYANA