Erdoğan rejimi bu dengeyi bozdu. O nedenle her zaman yaşanan krizler, şimdi devlet krizi haline geldi. Yani anlayacağınız mesele ne ‘parlamenter’ rejim meselesidir, ne de ‘tek adam’ rejimi meselesidir. Mesele Türk devletinin Batı dünyasında yer alabilmek için ‘İslamla demokrasiyi bağdaştırma’ meselesidir
Kılıçdaroğlu bir ara mutfağında, sonra odasında çektiği videolarda bir “hellalleşme” söylemi tutturdu. Görünüşe göre bu “helalleşme”, CHP’nin Kemalizmiyle, öteki sistem partilerinin İslamcı unsurları arasında bir “barışmayı” işaret ediyor.
Kötü sayılmaz. Ama bakalım:
Kemalist “laiklik” tepeden inmeci bir laiklikti. Osmanlı artığı toplumun, o sıralar yüzde beşini bulmayan okur-yazar nüfusundan bir “Türk milleti” yaratıldı. Bu “millet” de Batıcı bir millet olarak “laik”lik ilkesinin öncüsü oldu.
Sonra köprülerin altından sular aktı. Kapitalizm Anadolu’da yayıldı. Analfabet zahireci zenginleşti. Çocuklarını okuttu. Okur-yazar nüfusun bileşimi adım adım değişti. Dışlanmış İslamcılar böylece Türk milletinin bileşimine katıldı. “Türk-İslam Sentezi” denilen doktrinin ortaya çıkış nedeni budur. Sosyolojik gerçekliğin farkındalığının bir ürünüdür. Türk milleti artık değişmiştir. Büyümüştür. Milleti “birleştirmek” gerekir.
“Askeri vesayet” de tıpkı “Türk-İslam Sentezi” gibi, işte bu sosyolojik gerçekliği bilen Türk devletinin aldığı bir önlemdir. Kapitalizmin atak yaptığı yıllar DP yıllarıdır. “Milletten dışlanan” Müslüman Türkler, köylülük, Anadolu esnaflığı bu dönemde Kemalist “Türk milletinin” içine nüfuz etti.
Ama aynı dönem, Türk devletinin NATO’ya girdiği dönemdir. Tek parti rejimi bu İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin “hür dünya” sloganına ayak uydurma mecburiyetinden dolayı yıkılmıştır.
Yıkılmıştır ama, ortada büyük bir sorun kalmıştır. Türkiye sosyolojisi “demokrasiyle” uyumlu değildi. Atatürk’ün kurduğu parti, bir anda “şeriat isteriz” diyenlerin partisi haline gelmişti. Ve şimdi Kemalist rejimin partisi yıkılıp, DP hükümet olunca, aynı “tehlike” kapıyı çalmıştı.
Çare, hem “çok partili” ve güdümlü sözde “demokratik” siyasi rejimi Sovyetlerle demokrasi konusunda “soğuk savaşa” tutuşan NATO’ya uyumlu kılmak gerekiyordu, hem de bu “demokrasiyi” tehdit eden “şeriatçı” “yeni Türk milletini” dizginlemek gerekiyordu.
İşte “askeri vesayet” ile “Türk-İslam Sentezi” arasındaki denge böyle sağlanmıştı.
Erdoğan rejimi bu dengeyi bozdu. O nedenle her zaman yaşanan krizler, şimdi devlet krizi haline geldi. Yani anlayacağınız mesele ne “parlamenter” rejim meselesidir, ne de “tek adam” rejimi meselesidir. Mesele Türk devletinin Batı dünyasında yer alabilmek için “İslamla demokrasiyi bağdaştırma” meselesidir.
Bu mesele “Türk-İslam sentezi” ve “askeri vesayet” dengesiyle bir süre idare edildi. AKP iktidarıyla idare edilemez oldu.
Şimdi sistem partilerinin ve derin devletin üzerinde çalıştığı mesele budur. Denge yeniden nasıl kurulacak? Bu sorunun cevabi ilk işaretlerini şu sıralar almaktayız.
Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” söylemi, işte bu dengeyi yeniden kurma yönünde atılmış ilk adımdır. Vaktiyle Erbakan’ın zuhuru ile bozulma tehlikesi taşıyan bu denge, önce Ecevit’in Kıbrıs savaşı döneminde Erbakan’la yapılan ittifakla sağlanmak istendi. Ama denge bozulmuştu. Bu defa “ittifakla” değil, 12 Eylül’deki “darbeyle” denge sağlanmaya çalışıldı. Fethullah Gülen Cemaati işte bu dönemde “Kemalist devlete eklemlendi.”
Yine olmadı. Üçüncü Dünya Savaşı sürecinde bu denge kökten bozuldu. Karşımıza İslamcı bir diktatörlük çıktı. MHP’nin AKP’yle ittifakı da bu dengeyi yeniden kurmaya dönüktü. Bu da olmadı. Çünkü MHP’nin de fıtratında Kemalizmden çok dinci Turancılık vardı.
Denge nasıl kurulacak?
Öyle görünüyor ki, “erken seçim” mukadder. Erken seçimin eşiğinde bir kaos yaratılacak. 12 Eylül’de “askeri vesayet” ile “İslamcı çoğunluklu iktidarı” dengelemeyi nasıl “darbeyle” kurmaya çalıştılarsa, bir ihtimal yine aynı oyun oynanacak. “Vatan tehlikede” avazeleri ayyuka çıkacak. Ve bir “milli koalisyonda” Millet ve Cumhur güçleri birleştirilmeye çalışılacak.
Şimdi soru: Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı, böyle bir durumda Cumhur İttifakı’yla “uzlaşarak” vatanı kurtarmaya çalışır mı? Kemalistler İslamcılarla bu temelde “helalleşirler” mi?
Bu soru Kılıçdaroğlu’nu “yerle yeksan etmek için” sorulmuyor. Soru objektif zaruretlerden çıkıyor.
Zaruret şu: Millet İttifak’ı AKP’yi devirip, iktidarı alsa bugünkü korkunç krizin altından kalkabilir mi? Bunu anlamak için bugünkü krizin sebebine bakmalıyız. Bu kriz akıl almaz savaş harcamalarının, polis teşkilatına akıtılan milyarlarca doların, MİT’in emrine verilen paraların, “örtülü ödenek” adına yapılan milyarlarca dolarlık harcamaların sonucunda ortaya çıktı. S-400’e verilen milyarlar, F-35 için harcanan milyarlar yüzde ellilik enflasyona, doların 10 liraya fırlamasına yol açtı.
Bunları karşılamak için “eroin ve kokain” kartellerine muhtaç olan ve o nedenle defalarca “kara parayı aklama” kanunları çıkaran Türkiye, sonunda “gri listeye” alındı. “Kaynağı meçhul gelir” durakladı.
Savaş ekonomisi böyledir.
Şimdi Millet İttifakı iktidara hazırlanıyor. Savaş ekonomisini tasfiye edecek mi? “Kandili yerle yeksan” etmeye şimdiki ekonomi yetmedi, Millet İttifakı’nın ekonomisi yetecek mi? Bu nedenle patlayan kriz nasıl aşılacak?
Aşılamayacak. Ama kriz büyük ihtimalle sistem partilerini “seçimlerden” hemen sonra birleştirecek. Kaos ortamında Yenikapı ruhu yeniden uyanacak. Bunlar “krizde birleşemezsek” HDP, sosyalistler, gerçek demokratlar birleşir, “Üçüncü İttifak” sistemin radikal alternatifi olur”, o halde “birbirimizle kavga etmeyelim, helalleşelim” diyecekler.
Neden bunları yazıyorum?
Seçmeni korkutmak için değil. Bu senaryoyu anlayan seçmen yaratılacak kaostan korkmayacaktır. Sistem partilerinin “devrimci değişimi çalma” oyununa gelmeyecektir.
Durumu anlamak, başarmanın birinci adımıdır.