Mehmet Kamaç
CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun, sosyal ve siyasi sonuçlarını analiz etmeden bir seçim yatırımı hedefi ile ortaya attığı “Başörtüsüne yasal güvence” hamlesine, sistemi ve iktidarını muhkemleştirmek için her yöntemi ve kutsalı kullanmaktan geri durmayan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Anayasal güvence” karşı hamlesi ile mesele farklı bir mecraya geldi.
Erdoğan’ın bu karşı hamlesi; başta, teklifin sahibi CHP olmak üzere altılı masayı tavır belirleme noktasında yeni bir sürece sürüklerken, sonuç itibarı ile muhalefetin kendi kalesine attığı bir gol olduğu ayan beyan ortadadır.
Zira işin neresinden tutarsanız tutun, teklif meclisten geçse de geçmese de seçim sathı mailine girmiş olduğumuz bu dönemde iyice zayıflamış olan iktidara can suyu olacak bir nitelik kazanmıştır.
Tabiri caizse CHP baltayı kendisi ile birlikte bütün muhalefetin ayağına vurmuştur. Çünkü teklifin muhalefetin desteği ile yasallaşmasının nimeti ezici bir çoğunlukla iktidarın, destek vermeyip yasallaşmasını engelleme külfetinin tamamı CHP ve muhalefetin hanesine yazılacaktır.
Ancak ortaya çıkacak sonuç ne olursa olsun, şu bir gerçek ki gerek bir kesim muhalefet gerekse iktidar, başta başörtüsü ve Kürt meselesi olmak üzere temel hak ve özgürlükleri bir seçim ve siyaset malzemesi olarak kullanmaktan geri durmamaktadır. Bu durum Türkiye’de demokrasinin zihinsel altyapısının ne kadar zayıf olduğu gerçeğini ortaya koymak açısından manidardır.
Siyasi tartışmaların dışında konu, demokrasi ve temel hak ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirilmelidir. Temel hak ve özgürlüklerin ana konularından biri olarak görülmesi gereken başörtüsünün, Anayasal güvence altına alınmasına yönelik çalışmanın meclis gündemine getirilmesi yöntem ve ilkesel anlamda içinde derin sıkıntılar barındırmaktadır.
Beşeri ve dini tüm hukuk normlarında yasalar ile belirlenen özgürlükler değil yasaklardır. Eğer bir ülkede özgürlükler yasa ile belirleniyorsa, orada demokrasiden ve demokratik bir yönetim sisteminden bahsedilemez.
Demokrasiler en temelde birey özgürlüğünü güvence altına alan ve birey özgürlüğü üzerinden toplumsal özgürlüğü inşa eden yönetim sistemidir. Din ve vicdan hürriyeti demokrasilerin vazgeçilmez ilkelerindendir.
Temel hak ve özgürlüklerin oylama veya halk oylaması ile belirlenmesi ancak şeklî demokrasilerde görülebilecek bir yöntem olabilir. Hal böyle iken dini bir vecibe olan başörtüsü gibi bir meseleyi evet hayır ikilemine taşımak kurumsal ileri demokrasilerde izah edilebilecek bir konu değildir.
Bunun bir tek izahı vardır. Esasında din ve vicdan hürriyeti bağlamında temel hak ve özgürlüklerden olan başörtüsünü siyasi bir malzemeye dönüştürmektir. Bu durum sadece başörtüsü için değil bütün temel haklar için geçerlidir. Eğer başörtüsünün serbestliği evet-hayır ikileminde çoğunluğun oyu ile belirlenir bu bir teamüle dönüşürse, bundan sonraki süreçte temel haklar bağlamında her hakkın sahibine teslim edilmesi için çoğunluğun onayının zorunlu hale geldiği sıkıntılı durumların yaşanması kaçınılmazdır.
Örneğin; usulen yanlış olmakla birlikte, bugün meclis gündemine taşınan başörtüsünün mecliste 401 olan Anayasa değişikliği ya da 360 olan referandum yeter sayısına ulaşamaz ise bu durumda bu ülkede toplumun geniş bir kesimi için dini yaşamın bir gereği ve dolayısı ile temel hak olan başörtüsünün durumu ne olacak? Yasak mı olacak? Yoksa her iktidar siyasi durumuna göre keyfi mi davranacak? Veya bugün başörtüsü serbestliğini çoğunluğun oyuna bağlama yetkisini kendilerinde görenler yarın gücü veya çoğunluğu ele geçiren başkalarına dolaylı yoldan yasaklama yetkisi tanıdıkları anlamına da gelmez mi?
Oysa temel hak ve özgürlükler, serbestliğini güçlünün gücünden ya da çoğunluğun oyundan değil zayıf da olsa azınlıkta olsa kendi doğal varlığından alır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi temel hak ve özgürlüklerin serbestliğinin bir yasaya ihtiyacı yoktur. Özgür dünyada böyle bir teamül ve usul göremezsiniz.
Dini yaklaşımda da insana devasa bir özgürlükler alanı açarken yasak ya da haram olan yasa ile belirleniyor. Örneğin domuz etinin haram olduğunu ortaya koymak için eti helal olan hayvanlar tek tek sayılmıyor. Sadece haram, yani yasak olan domuz eti nokta atışı ile vurgulanıyor. Ya da evlilik konusu ile ilgili kimlerle evlenilebileceği değil, evlenilmesi haram olanlar sıralanıyor.
Sanırım başörtüsünün özgürlüğü bu şekilde bir yasaya bağlanırsa, hem dini hem de beşeri hukuk sistemleri göz önüne alındığında, temel hak ve özgürlüklerin çoğunluğun oyu ile belirlenmesi, tekniği ve usulü bakımından dünyada bir ilk olacak.
Demokratik sistemlerde bireyin ve toplumun temel hak ve özgürlükleri, din ve vicdan hürriyeti tartışmasızdır. Bu yönü ile demokrasinin ana ilkelerinden biri de temel hakların dokunulmazlığıdır. Bu temel ilkelerin dışına çıkıldığı zaman çoğulcu demokrasiden bahsedilemez. Bu durumda olsa olsa çoğunluk demokrasisinin despotizme dönüşmüş hali vardır.
Maalesef Türkiye’de demokrasi tam da böyle bir gerçekliği yaşamaktadır. Görünürde demokratik kurum ve mekanizmalar var, şeklî yapı ve kurallara göre halk rejimin öznesiymiş gibi görünse de realitede devletin büyük gücünü elinde tutanlar, bu gücü ötekine karşı orantısız bir şekilde kullanabiliyor. Bu yaşadığımız çoğunluk demokrasisinin tipik bir örneğidir. Dünyada birçok ülke ve coğrafyaya nazaran birden çok etnik, dini, mezhebi ve ideolojik farklılıkları barındıran Türkiye’yi böyle bir yaklaşım ile yönetebilmek mümkün değildir.
Günümüz Türkiye’sinde Kürt sorunundan tutun Alevi sorununa, başörtüsünden tutun farklı dini ve etnik halklara kadar birçok alanda temel hak ve özgürlüklerin inkarına dayalı çözülmesi gereken devasa sorunlar var. Bu sorunlar asla evet-hayır ikilemine sıkıştırılacak meseleler değildir. Unutulmamalıdır ki; evet-hayır kavramları birbirinin zıddı anlamlar ifade etse de bazı durumlarda aynı sonucu doğurabiliyor. İşte başörtüsü teklifinde evet ve hayırın eşitlendiği, yani aynı sonuca tekabül ettiği bir durumdur.
Bu sorunların çözüm yolu, kurumsallaşmış inkar sistemini değiştirerek yerine temel hak ve özgürlükleri esas alarak kurulmuş, kişi başta olmak üzere gerek etnik gerekse dini, mezhebi ve ideolojik kesimlerin hayatlarının ve dokunulmaz alanlarının garanti edildiği, vicdan, ifade ve örgütlenme gibi sivil özgürlüklerin tanındığı, çoğulculuğu esas alan demokratik bir sistemin kurulması ve işletilmesidir.
Evet; başörtüsü meselesine bir Anayasal madde hazırlanacağına, Anayasada başörtüsünü yasaklayan ya da yasaklama anlamı taşıyan maddeler varsa onlar değiştirilmeli ya da tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Hatta ve hatta bunun çerçevesi genişletilerek temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan mevcut Anayasa yerine özgürlükçü yeni bir Anayasa yapılmalıdır. Böyle geniş bir çalışmanın yapılması ülkeyi daha ileri bir demokrasiye taşıyacaktır.
Bu bağlamda bir siyaset ve seçim malzemesi olarak teklif edilen ve aynı amaçlar ile meclis gündemine getirilen başörtüsü yasasında evet-hayır tuzağına düşülmemelidir.
Yasanın bu hali ile meclise getirilmesine mümkün oldukça engel olunmalı, engellenemiyor ise evet demenin de hayır demenin de gelecekte oluşturacağı çıkmazlara kapıyı aralamamak adına uzak durulmalıdır. Bu, temel hak ve özgürlükleri savunan bütün parlamenterlerin ve bunlar için mücadele ettiğini iddia eden siyasi partilerin tarihi görevi ve sorumluluğudur.
*İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA) Genel Başkanı