Sanatsal edim, gelecek adına yaşamsal olan her şeyin korunmasını, savaşa karşı barıştan yana olunmasında görür ve değerlendirir. Bu anlamıyla sanat-edebiyat, iyi bir yüzleşme alanıdır.
Genel olarak bakıldığında sanat ve edebiyatın bize bıraktığı miras ve birikim, sanatçının baskıya, zulme ve savaşa karşı tavrını çok net olarak koyan örneklerle doludur.
Edebiyat tarihi, roman, şiir ve hikayenin yanı sıra azımsanamayacak sayıda politik metin de içerir. Bu anlamda Dostoyevski’den Hugo’ya, Tolstoy’dan Camus’ya kadar savaş karşıtlığını içeren metinlere rastlarız. Bunlar, savaşa, sömürüye, militarist aygıtlara ve bunların uygulama ile politikalarına karşı çıkan birer politik duruştur.
Bilindiği gibi savaş dönemlerinde, karanlık günlerin etkisiyle, insanlığı dünyanın başına musallat olmuş savaş belasından kurtarmanın yollarını arayan önde gelen aydınların çabalarına tanık oluruz. İşte bu uğraşların en kalıcı ürünlerinden biri de ‘Niçin Savaş?’ adlı kitaptır. Gerçekleştirdikleri bilimsel devrimlerle kendi alanlarında yüzyıla damgalarını vuran Albert Einstein ile Sigmund Freud’un, dünyada barışın kalıcı bir biçimde sağlanması için neler yapılması gerektiğine dair yazışmaları, savaş ve barış üstüne düşünmenin tarihinde kendine özel bir yer açmıştır.
Einstein ile Freud’un “militan bir barışçılık için savaşmak” zorunluluğunu dillendirdikleri bu mektuplar, hâlâ geçerliliğini koruyan birer uyarıdır.
***
Savaşla ilgili birçok roman ve kitap yazıldı. Beni bu alanda en çok etkileyen, Tolstoy ve Hemingway olmuştur. Yakın çağlarda savaş ve barış üzerine en güçlü yapıtlardan birini Tolstoy vermiştir demekle sanırım hata etmiş olmayız. Tolstoy, Savaş ve Barış adlı romanında savaşı ve onun getirdiği yıkımı eşsiz bir ustalıkla anlatmıştır. Evet, “Hayatın, zamanın Rusya’sının, tarihin, sınıf kavgalarının olağanüstü bir tablosu; insana ve insanlığa ait ne varsa, insanın mutluluğunun ve büyüklüğünün, felaketinin ve küçüklüğünün anlatıldığı bir eserdir Savaş ve Barış.”
Sonraları ise Ernest Hemingway, Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanında İspanya İç Savaşı’nın insan ruhunu derinden yaralayan büyük dramını ortaya koymuştur. İspanya’da yaşanan acımasız bir iç savaşı, Cumhuriyetçi-faşist kavgasının yol açtığı yıkımı, oluk oluk akan insan kanını… İnsanoğlunun vahşilikte ve barbarlıkta hayvanları bile gölgede bıraktığını gözler önüne seren en acı göstergelerle dile getirmiştir. En hızlı savaş taraftarlarının ve savaşı bütün korkunçluğuyla yaşayanların barış özlemiyle yanıp tutuştuklarını bütün çarpıcılığıyla aktarmıştır.
Sanatçı muhalif bir kimliktir, eleştirendir, eleştirel bakış açısıyla bakmasını bilendir. Böyle bir bakış, sadece benimsemediği iktidarı değil, kendi dünya görüşüne yakın bir yapı iktidar olduğu zaman da yanlış gördüklerini eleştirmekten geri durmayan bir bakıştır. Bu yüzden sanatın tarihi, sanatçıların savaş politikaları yürüten her cenaha karşı ayrımsız bir karşı duruşun örnekleriyle doludur.
***
Barış talebi aynı ölçüde demokrasi, eşitlik ve adalet talebidir, açlık ve yoksulluğun son bulması, insanca bir yaşam talebidir.
Bütün bu anlamlarıyla düşünüldüğünde, savaşa karşı durmak sanatın ve sanatçının boynuna borçtur. Çünkü gerçek sanat, zulmün, şiddetin, insanca olmayan her davranışın karşısındadır.
Evet, Cengiz Aytmatov’un dediği gibi: “İnsan ve onun geleceğine dair kalbimizi sıkıştıran endişeye rağmen, korku ve umutsuzluk doğmamalı. Korku değil, cesaretle savaşın karşısına dikilmek zorundayız.”