Aysel Tuğluk’un hasta olduğunu, demansa yakalandığını öğrendiğimde Sincan Cezaevi’nde tutukluydum. O gece sabah bir türlü olmadı. O an bir gücüm olmasını isterdim. Koşup Aysel Tuğluk’u Kandıra’da rehin tutulduğu cezaevinden alıp evin(m)e taşıyabilsem, hatta gücüm yetse de onu 2016’ya geri götürebilsem diye karşımdaki duvarla saatlerce konuştum. Ne çok isterdim zamanı geri alabilmeyi.
2016’da Meclis’ten elbirliği ile kaldırılan dokunulmazlıklar sonucunda tutuklanan arkadaşlarımıza dokunulmazlıklarını geri verebilmek. Dokunulmazlıkların kaldırıldığı günü takvimden silmek, siyasi rehineleri özgür kılabilmek, tutsak arkadaşlarımızla birlikte halkların taleplerini siyasete aktarabilmek için yeniden siyasete geri dönmek, daha da ötesi barış günlerine, o bahara geri dönebilmek. O zaman bugün yaşadıklarımız yaşanmamış olacaktı. Ne Suruç yaşanacaktı, ne Ankara Gar Katliamı ve tutsaklıklar… Düşünceleri nedeniyle gençler, üniversite öğrencileri de bugün cezaevlerinde olmayacaktı.
Aysel Tuğluk’un başına gelen demans denilen illetin ne olduğunu babacığımda yaşadım. Bu hastalığın her aşamasına tanıklık etmek ve bunu en sevdiğinizde yaşamak öyle ağır ki, anlatılır gibi değil. Bir yandan sağlığında hızına yetişemediğim okuyan, sorgulayan, zeki bir babanın yaşadığı her an gözünüzün önünden geçerken diğer yandan zarafeti, kararlılığı ile en yakın yoldaşlarınızdan birlikte siyaset yaptığınız yakın arkadaşınızın aynı sürecin içine sürüklendiğini öğrenmek çok ağır. Bu iki süreç hızla birbirinin içine geçiveriyor yoldaşınızın hastalandığını duyduğunuzda. Hiçbir şey yapamamak, onu oradan çıkaramamak dayanılır gibi değil. Can yoldaşım, HDP’de hukuk komisyonundan sorumlu bu güçlü kadın siyasetçinin sağlığını yitirmesi ve bu hastalığın her geçen gün ağırlaşacak olması gerçeği karşısında çaresiz kalıyorsunuz. Günler geçti ve Aysel Tuğluk, diğer siyasetçilerle birlikte tutsak. Hala haksızca kendinden alınan özgürlüğünden uzak, üstüne bu melun hastalık yüzünden sağlığını kaybederek giderek tek başına yetemez, yaşayamaz hale geliyor. Durumu annesinin cenazesini topraktan yeniden çıkardığı günden beri başlayarak giderek ağırlaşıyor. Teşhis için götürüldüğü hastanelerde doktorlar Hipokrat yemini etmemiş olmalılar ki, dahası insanlık namına bir yanları olmadığı için olsa gerek, onların değerlendirmeleri ile Aysel’in hala cezaevinde hücrede kalması sağlanıyor. HDP’de yönetici iken en çok hasta tutsaklar ve siyasi tutsakların özgür bırakılması için politika üretti Aysel Tuğluk; siyasi sorumluluk üstlendi, tüm gücü ile çabaladı.
2 Nisan 2021’de çıkarıldığımız tutukluluk incelemesi SEGBİS mahkemesinde –tutuklamalarla sağlığını yitirenlerden bu hukuksuz, haksız siyasi müdahaleyi yapanlar sorumludur, hepimizi zaman kaybetmeden serbest bırakın – demiştik. Hala siyasetçiler, arkadaşlarımız tutuklu; sadece siyasi iktidarın karşısında inadına barışı örmek istedikleri, eşit ve özgür yaşam için siyaset yaptıkları için, HDP’nin siyasetçileri oldukları için. Hasta tutsakların özgürlükleri geciktikçe hastalar hızla ölüme sürüklenir. Eş başkanlarımız, vekillerimiz, yerel yöneticilerimiz 2016’dan beri, MYK ve PM üyelerimizin çoğu da 25 Eylül 2020’den beri tutsak. Cezaevinde rehin tutulan her siyasi tutsak giderek sağlığını yitiriyor.
Önce özgürlüğünü elinden aldılar siyasilerin. Bu ülkede toplumsallaşmış faşizm, siyasi iktidarın azmettiriciliğinde kimi öteki sayarsa ona her türlü şiddetin uygulanması kanıksanıyor ve giderek daha fazla yaşanıyor. Maraş Katliamı, Sivas Katliamı, Sur- Cizre katliamı, yollarda, evlerde her geçen gün artan kadın katliamları ardı ardına yaşanıyor. Bizler böyle bir ülkede yaşıyoruz. O yüzden faşizmin taraftarları iktidara gelince ilk işi öteki olana yasak uygulamak, şiddet uygulamak, tutuklattırmayı kendine hak olarak görüyor. Ve her geçen gün bu “hak”kın sonuçları daha yakıcı olarak, sınırları genişleye genişleye kendini onaylamayan her kesimi içine alarak özgürlükleri yok etmeye devam etmekte.
Faşizme sırtını dayamış herkes o yüzden bu kadar pervasızca yaşam haklarını yok etmeyi kendinde hak olarak görebiliyor. Doktorlar hasta tutsaklara gözlerini kapatıp, Hipokrat yeminlerini unutup, hasta tutsakları ölüme mahkum edebiliyor. Savcılar rahatlıkla hukuku ayaklarının altına alıp özgürlükleri yok edecek asılsız iddialar oluşturabiliyor, gizli ve yalancı tanıklarla bu iddialar delillendirilmiş sayılarak mahkemeler tüm bu asılsızlığı hukuku çiğneye çiğneye halkları özgürlüklerden koparabiliyor, mahkumiyete sürükleyebiliyor. Cezaevi idaresi her türlü işkenceyi, tecavüzü, zorbalığı kendine “hak” olarak görüp bu süreci şiddetlendirebiliyor. Sonuç mu, Kandıra Cezaevi’nde Garibe Gezer’ler, Aysel Tuğluk’lar, olmadı tutuklamaya zaman yoksa polisin gözü önünde katledilen Deniz Poyraz’lar.
Siyasi iktidar bu katliamların azmettiricisidir. Emrindeki taraftarları, savcılar, doktorlar, gardiyanlar, katiller işin yürütücüleridir.
Aysel Tuğluk bir an önce serbest kalmalı, daha önemlisi sokakta, evde, cezaevlerinde, her yerde süren bu zulüm ve katliamlar sona erdirilmeli. Zamanı geri alamayacağımız için, bunun tek bir yöntemi var; birlikte yeniden ve daha güçlü olarak özgürlüğü örelim. Birlikte faşizmi, katliamları yenelim. Ve birlikte özgürleşelim. Zamanı geri alamayız, sadece zaman kaybetmeyelim.
Aysel Tuğluk’lara, Deniz’lere, Garibe’lere, gelecekleri yaşamları ellerinden alınan gençlere, yok sayılan halklara, güvencesizlik çarklarında parçalanan emekçilere, kadınlara, çocuklara, bizlerin sözü olsun…