On altı ay boyunca silahlı adamların arasında kaldı Jerry Thompson. Hayatını ve ailesini tehlikeye attı. Ama böylece gazetecilik tarihine eşsiz bir sayfa ekledi. Bir de gerçek haber için yalan söylemenin meşruluğunu gösterdi bize
Arif Mostarlı
1979 yılının Temmuz ayında ABD’nin Tenessee eyaletinin başkenti Nashville’in yüksek prestijli Nashville Tennessean gazetesinin yazı işleri odası, tarihi bir görüşmeye ev sahipliği yapıyordu. Masanın bir tarafında, bir hayli dökülmüş saçları ve hatırı sayılır fastfood göbeğiyle tipik bir Amerikalı gibi görünen muhabir Jerry Thompson, öteki tarafında ise gazetenin yöneticisi John Seigenthaler vardı.
“Neden ben?” diye sordu Jerry Thompson. Seigenthaler, açık sözlüydü: “Birincisi, bunu yapacak zekâya ve cesarete sahipsin.” Sonra devam etti Seigenthaler: “İkincisi, bir Klan üyesinin nasıl görünmesi gerektiğine dair kafamdaki imaja uyuyorsun. Bir cahil gibi görünüyorsun çünkü ve bu bir avantaj.”
El sıkıştılar ve iş başladı.
Birkaç gün sonra Seigenthaler, haber toplantısı sırasında yazı işleri odasına daldı ve elini masaya vurup, Thompson’u kastederek “O herifi artık burada görmek istemiyorum” diye bağırdı. O günden sonra, ortalıkta görünmediği on altı ay boyunca arayanlara izinli olduğu, çalışanlara ise “alkol tedavisi için bir kliniğe kapatıldığı” söylendi.
Önce hazırlıklar
Oysa gerçekte olan şey, gazetecilik tarihinin en büyük ‘sızma’ operasyonuydu. Jerry Thompson, yüz yılı aşkın tarihi boyunca sayısız katliam ve cinayete imza atan ırkçı Ku Klux Klan hareketinin ‘kapalı kutu’ olan yapısının içine girmeye hazırlanıyordu.
Önce, hangi Klan grubuna gireceği tartışıldı ve KKK Şövalyeleri isimli grupta karar kılındı. Ancak bir süre sonra iç savaş yanlısı daha sert bir silahlı grup olan ‘Görünmez İmparatorluk’ örgütüne geçiş yaptı.
Ağustos ayı hazırlıklarla geçti. Toplantılar yapıldı, avukatlarla görüşüldü. “Bir psikiyatrist olan Dr. Otto Billig ile yaklaşık üç saat geçirdim, beni nelerin beklediğini konuştuk. Tamamen yeni bir arka plan uydurarak, 20 yıllık ordu kariyerimi yeniden yaratmak zorunda kaldım. Bazı ordu üslerinin yakınındaki favori bira mekânlarının neler olduğunu bilmek zorundaydım, vs. vs…”
Bu arada golf çantasının dibine gizli bir bölme yapılarak, kasetler oraya gizlendi. Not tutmuyor, sadece kasetlere konuşuyordu. Çocukları bile durumu bilmiyordu. Sadece eşi ve gazetenin üst yönetimi bilgi sahibiydi. Thompson, kasetleri bırakmak için ayda bir kez evine hızlıca uğrayıp çıkıyordu. Altı ay diye planlanan ‘görev’ on altı ay sürdü.
Sınavlar ve ritüeller
Bu arada, Klan’ın gizli ritüelleri ve ‘vatandaşlık sınavları’nın tümüne girdi. Gizli evlerde yapılan sorgu süreçlerinden geçti. “Beyaz cübbem ve sivri uçlu kapüşonumla Ku Klux Klan’ın gizli bir üyesi olduğum ve kendimi aptal gibi hissettiğim pek çok zaman oldu. Ama hayatımda kendimi ‘vatandaşlığa kabul’ törenimden geçerek ‘vaftiz edildiğim’ geceden daha aptal hissetmemiştim” diyecekti sonradan.
O bir Klan üyesiydi artık. “Klan haçlarını ateşledim, Klan barikatlarında bulundum, sokak gösterilerinde yürüdüm. Tabancalı ve otomatik tüfekli adamların ‘Zenciler ve Yahudiler ülkeyi yönetiyor’ diye bağırdığı KKK toplantılarına katıldım.”
“Klan çocuklarını her KKK etkinliğinde gördüğümde üzüldüm. Boş tarlalardaki devasa haçların titrek ışığında, henüz ergenlik çağında olmayan küçük çocuklar, ırkçı beyaz üstünlüğü doktrini ile tanışıyorlardı. Çok üzücüydü.”
Geri dönüş ve tehditler
“İktidara geldiklerinde” siyahlar ve Yahudilerin tümünü yok etmeye yeminli bir örgüt içerisinde on altı tehlikeli ay geçirdi Thompson. Klan üyesi zenginlerin çiftliklerinde eğitim gördü, gösterilere katıldı. Hepsini kaydetti ama geri dönene kadar yayınlanmadılar. Hatta bir gösteri sırasında CBS fotoğrafçısı Jon Smith tarafından tanındığında, Thompson, Smith’ten bu durumu bir sır olarak saklamasını rica etti.
Sonunda geri döndü ve dizi gazetede 7 Aralık 1980’de yayınlanmaya başladı, 1981’de de devam etti. Ve tabii, Thompson ailesine yönelik ölüm tehditleri bunu izledi. Gazeteye telefonla tehditler yapıldı ve Klan’ın intikamından söz edildi. Bu yüzden bir süre polis korumasında ve köpekleriyle yaşadı. Klan liderleri bu konuda az konuşmayı tercih ettiler. Arada açtıkları bir ‘iftira’ davasını da kaybettiler. Daha sonra Thompson’un kayıtlarının tamamı, “My Life in the Klan” isimli bir kitap olarak da yayınlandı ve çok büyük etki yarattı. 1981’de Pulitzer Ödülü için finalist oldu. Ancak, çekirdekten yetişmiş olan Thompson, şöhretle de fazla ilgilenmedi. Haberciliğe devam etti ve 2000’de yaşamını yitirene kadar ilginç başka haberlere de imza attı.
Ku Klux Klan elbette böylece sona ermedi, bugün bile varlığını sürdürüyor ama Thompson’un yaptığı, büyük bir deşifrasyondu ve yıllar boyunca FBI korumasında palazlanan grubun iç güven ilişkileri büyük ölçüde sarsıldı.
Gazetecilik açısından ise yapılan büyük işti doğrusu.
Seigenthaler’in dediği gibi, haber için yalan söylenebilirdi; yeter ki haber gerçek olsun!