Onun hakkında konuşmak zor… Oscar kazanan ilk siyah kadındı ama Hollywood’un biçtiği rolle! Öyle ki, tören sırasında oturduğu masa bile Hattie’ye ‘yerini bilmesi gerektiğini’ söylüyordu
29 Şubat 1940 akşamı, 12. Oscar ödülleri töreni Los Angeles’taki Ambassador Hotel’inin ünlü Cocoanut Grove gece kulübünde yapılıyordu. Yine bugünkü gibi bütün oyuncular şık şıkırdım, sahne ise pırıl pırıldı. Doğal olarak sahneye en yakın masalarda Clark Gable gibi dönemin şöhretli oyuncuları yerini almış ve ödüller dağıtılmaya başlanmıştı. Bu arada, salonun arka tarafında küçük bir masada, olabildiğince göze çarpmayan bir şekilde oturan biri daha vardı ama: Hattie McDaniel! Akademi tarafından “Rüzgâr Gibi Geçti” filmindeki rolü için “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülüne layık görülmüştü ama oturması gereken yer orasıydı; çünkü o bir siyahtı ve hem Akademi’nin, hem de siyahları asla içeri sokmayan Ambassador Hotel’in kuralları böyleydi.
Köle bir aile
Karmaşık bir hikâye onunkisi. Annesi de babası da köle. Hatta babası doğum tarihi ve yerini bir türlü kanıtlayamadığı için doğru dürüst bir emekli maaşına bile sahip olamamıştı. 13 çocuğun en küçüğü olarak doğmuştu Hattie. 1908’den 1910’a kadar Denver Doğu Lisesi’nde okudu ve kilise korolarında ödüller kazandı. Bütün kardeşler bir şekilde müzik ve oyunculuğa eğilimliydi. Bu arada Hattie, söz yazarlığını da geliştirmiş ve 1920’ler boyunca çeşitli gruplarla turneye çıkarak kariyerine başlamıştı. 1920’lerin ortalarında radyo serüvenine de başladı; ancak 1929’da işler kapanınca bir gece kulübünde tuvalet bekçiliği bile yapmak zorunda kaldı. Bir süre sonra yeniden radyo programları ve küçük roller gelmeye başlasa da, para için hâlâ evlerde hizmetçilik yapıyordu. Bir hizmetçiyi canlandırdığı Altın Batı (1932) ilk filmi oldu. İkincisi, I’m No Angel’de de (1933) yine hizmetçiydi. Bir süre sonra dikkat çekmeye başlayınca daha önemli sayılabilecek roller almaya başladı. Joan Crawford, Bette Davis, Shirley Temple, Henry Fonda ve Clark Gable dahil olmak üzere Hollywood’un en popüler yıldızlarıyla birlikte önemli filmlerde rol aldı ama oynadığı hizmetçi karakteri hiç değişmiyordu. Bütün kariyeri boyunca oynadığı rollerin neredeyse yüzde 99’u neşeli, pasaklı, haddini bilmez siyah hizmetçi kıvamında kaldı.
Ödüllü ama sakıncalı
Rüzgâr Gibi Geçti’deki hizmetçi Mammy rolü için aslında büyük rekabet vardı. “First Lady” Eleanor Roosevelt, film yapımcısı David O. Selznick’e bir mektup yazarak bu rolün kendi hizmetçisi Elizabeth McDuffie’ye verilmesini istiyordu örneğin. Ancak muhtemelen Clark Gable’ın ısrarıyla rol Hattie’ye verildi ve Oscar kazanan ilk siyah olmanın yolu böyle açılmış oldu.
Filmdeki rolü, beyaz toplumun siyah kadınları görmek istediği şeklin basmakalıp bir temsiliydi. Şımarık, huysuz, aseksüel Mammy, siyah kadınlığın bir karikatürüydü ve Hattie bunun sonuçlarına da katlandı. Sadece Oscar töreninde değil, iki eski kölenin kızı olarak 15 Aralık 1939’da Atlanta’daki dünya prömiyerine hiç sokulmadı. Clark Gable’ın Hattie’yi savunan boykot tehditleri bile Güney ırkçılığının karşısında işe yaramamıştı. Dahası, Oscar töreninden sonra yapılan geleneksel parti için bütün oyuncular “beyaz” bir kulübe giderken, Hattie oraya da alınmadı. Filmin yapımcısı David Selznick, Güney’de filmin reklamını yapan posterlerde tüm siyah oyuncuların yüzlerini çıkardı; hiçbiri hiçbir galada yer alamadı.
Hizmetçilik ve hizmetçi rolü
Hattie’nin kariyeri daha sonra da devam etti elbette. Birçok filmde ve televizyon şovunda yer aldı. Dört kez evlendi, hiçbirinde mutlu olamadı. Ve tabii siyah camiada çok eleştirildi. Siyah hakları için mücadele eden hareketler, onu Hollywood’un siyah aktörleri yalnızca hizmetçi rolleriyle sınırlayan politikasının aracı olmakla suçladı. “Mammy rolü, Bayan McDaniel için bireysel ilerlemede yaklaşık 2.000 dolar anlamına geliyor. Irksal ilerlemede ise hiçbir şey” eleştirileri yapıldı. Hattie ise, “Hizmetçi oynayarak haftada 700 dolar kazandığım için neden şikâyet edeyim? Yapmasaydım, haftada 7 dolar kazanıyor olurdum” diye yanıt verdi. Siyah aktörlerin örgütüne katılmadığı gibi, beyaz menajerleri tercih etmesi de ayrı bir eleştiri konusu oldu. Siyahların haklarına duyarsız değildi ama artık büyük bir villa ve geniş bir sosyal ağ sahibiydi ve bunlardan da vazgeçmek istemedi.
Tartışmalı bir hayat
Ama bunlar bile bir işe yaramadı. 1952’de meme kanserinden ölmeden önce vasiyetini hazırlarken Hollywood Forever Mezarlığı’na gömülmek istediğini belirtti ama bunun kabul edilmeyeceğini bildiği için ikinci bir seçenek olarak Rosedale Mezarlığı’nı yazdı. Öyle de oldu zaten; Hattie’nin beyaz film yıldızlarının mezarlığını ‘kirletmesi’ düşünülemezdi!
Sonunda, arkasında büyük bir tartışma bırakarak dünyadan ayrıldı. O, “kendi ırkına bir yol açtığı” kanısındaydı ama açtığı yolda hep hizmetçilik vardı ve bunun bir ‘kazanım’ olmadığı söylenegeldi.
Şimdi, 84 yıl sonra, dip yoksulluğundan gelen siyah bir kadını yargılamak zor elbette ama ‘biçilen rol’ kavramı sadece sinemada değil, hayatın her alanında önemli olmaya devam ediyor ve belki de Hattie’yi değil bunu tartışmak gerekiyor.