Sey Bawa, Piro, Cevahir, Hüseyin. Hepsinin toplamı devrimci bir Hüseyin Cevahir. Dersim Mazgirt’in efsanelere konu olmuş peygamber ocağından gelip devrimci mücadelede ışık olan Hüseyin. Kişisel tarihten upuzun ve hala yeşeren bir mücadeleye, oralardan yani eskimeyen devrimcilerden.
Hüseyin Solgun, adaşı ve yoldaşı Hüseyin Cevahir’i anlatıyor. Ayrıntı Yayınları’nın Yakın Tarih serisinden çıktı ‘Cevahir’ kitabı. Öyle bir anlatım ki o yılları hatta çağı yeniden düşünmeye, tekrar hatırlamaya çağırıyor yazar. Başlıyor en önce Dersim’den, kılı kırk yaran bir şecereden sonra, çocukluk ve ilk gençlik. Cevahir’i bilenlerden öğretiyor yazar Solgun. Kişisel anlatımlardan, sözlü tarihten, gazete küpürlerinden, şahitliklerden başlıyor anlatı. Kocaman bir Cevahir anlatısı. Aslında Hüseyin Solgun’un ifadesiyle bu kitap, “tam anlamıyla ne bir biyografi ne de yakın tarih çalışmasıdır; odağına Hüseyin Cevahir’i koyarak her iki çalışma tarzından da esinlenilmiştir.”
Yazar Solgun’un dediğine göre Hüseyin Cevahir aynı zamanda kendi kuşağının aynası. Cevahir anlatılırken dönemin çalkantılı siyasi arenası da cabası. Belki de yazar, Cevahir şahsında Türkiye’deki devrimci kuşakların tarihsel yaşantısını yeni kuşağa devretme çabasında. Çünkü Hüseyin Solgun, bir biyografiden yola çıkıp dönemin birleşmelerini, yol ayrımlarını, bireysel çıkışları ve tüm bunların bir araya geldiği mücadele yıllarını ince işçilikle okura sunuyor.
Cevahir kitabıyla yazar Solgun bizi Türkiye sol hareketinin 60’lı yıllarına götürüyor. Türkiye İşçi Partisi (TİP), Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), Milli Demokratik Devrimci (MDD) yıllar. MDD’nin FKF ile tartışmaları, TİP’e bakış, üniversite işgalleri ve tabi dünyayı sallayan 68 kuşağının Türkiye’deki etkileri. Tüm bunlar dönemin gazete küpürlerinden ve aynı zamanda yaşamış insanların hafızasından anlatılırken, yazar Solgun bir devrimcinin doğuşu, yaşamı ve mücadelesi ile günümüze ciddi mesajlar veriyor.
Evet, devrimci kişilikler, hainler, önderler, devrimsel çıkışlar, antifaşist duruşu dönemin koşullarında anlatılırken, bambaşka bir karakter çıkıyor karşımıza. Her devrimcinin kişisel hayatında hayranlıklar, sempatiler, gizli aşklar, ötelenen yetenekler vardır. Bu her dönemin sonradan ortaya çıkmış gerçekleridir. Mesela Deniz Gezmiş’in Rodrigo’nun gitar konçertosunu sevdiğini ve idamında istediği son şarkı olduğunu biliriz. Yazar Solgun’un araştırmasıyla Hüseyin Cevahir’in Charles Aznavour’un hayranı olduğunu öğreniriz.
Hüseyin Solgun’un bu kitabında bir devrimcinin beşikten mezara hayatına şahit olurken, o dönemin siyasi tarihine de tanık oluyoruz. Sol parti ve fraksiyonlar arasında yaşanan gerilimler, tartışmalı isimler, işgaller, yürüyüşler, kavgalar ve daha birçok olay tarafsız bir şekilde okura anlatılıyor. Hatta tuhaf bir şekilde bu kitabı okurken ister istemez günümüz siyasal atmosferi ile kıyaslayıp bazı çıkarımlarda bulunuyorsunuz. Tabi ki benzerlikler de yok değil. Yoğun bir ilgi isteyen bu kitabı okurken, 2020’de değil anlatılan yıllara ışınlanıyorsunuz. Ben şahsen bazı sayfalarda o kadar heyecanlandım ki kendimi o dönemin akranı sayıp o günlere gidip geldim. Eh, tarih biraz da bunun için var, ondan taptaze ve ayna.
İşin aslı Hüseyin Cevahir sadece döneminin devrimci önderi değildir. Solgun’un Cevahir portresinden öğreniyoruz ki kendisi aynı zamanda bir edebiyatçı. İstanbul Tıp’ta okurken Metin Eloğlu, Edip Cansever ve Cevat Çapan ile ahbap olur. Diğer taraftan sinemayı, tiyatroyu ver her dönemin meşhur adresi Beyoğlu’nun gece alemlerini de bilir. İstanbul Tıp’tan Ankara Mülkiye’ye gittiğinde de orada edebiyatçı çevrelerden ahbaplıklar kurar. Eşber Yağmurdereli, Gün Zileli, Veysel Öngören ve Arkadaş Zekai, Ankara’daki edebiyat çevresinden tanıdıklarıdır. Edebi ve siyasi dergilerde yazılar yazan Cevahir’in gelişen toplumsal olaylarda her zaman yeri ve sözü var. Kitaptan da öğrendiğimiz gibi henüz yeni şiir kitabı çıkmış ama bilinen bir isim olan Ahmed Arif’i Mülkiye’ye ilk davet eden de Hüseyin Cevahir’dir.
Babası Düzgün Cevahir’in vücudunda 83 kurşun saydığı, Arkadaş Zekai Özger’in “Aşkla, sana” adında şiir yazdığı, Mahir Çayan’ın cesur yoldaşı Cevahir, belki de eniştesi ve kıymet verdiği ‘ağbisi’ Fevzi Özkan’a bir mektubunda dediği gibi yaşamak istedi; “Toplum yasalarına, toplum düzenine Don Kişot’ça olsa bile bir tepkide bulunuyorum.”
Elbette devrim yıllarında eylemden eyleme koşan, tartışmalarda ve kavgalarda sözünü esirgemeyen bir Hüseyin varken, diğer tarafta da Ankara’daki ahbabı ve yoldaşı Tuğrul Eryılmaz’ın anlattığı bohem, şair, tiyatro ve sinema aşığı akşamcı ve çocuk bir Hüseyin de var. Nitekim Hüseyin Solgun Cevahir’i anlatırken bu yönlerini de tanıkların anlatımlarıyla bize aktarıyor.
Bu kıymetli ve bence zaruri çalışmayı bize aktaran Solgun’a bir okur olarak minnet duyarken, Cevahir’i Arkadaş Zekai’nin son sözüyle selamlayalım: “Şimdi senin uzanıp yattığın otlarda / yarın yeni bir yeşillik büyüyecek.”