Abdullah Öcalan, küresel güçlerin çıkar savaşlarının merkezinde yer alan Ortadoğu’daki çıkmaz ve çatışmaların Demokratik Ulus paradigmasıyla ortadan kalkabileceğini vurguluyor
Küresel güçlerin yeniden şekillendirme hedefiyle Ortadoğu coğrafyasına dönük müdahalesi sürüyor. İsrail’in Hamas saldırılarını gerekçe göstererek Gazze Şeridi ve Lübnan’a dönük saldırıları sürerken, Suriye’de de yeni bir döneme girildi. Heyet Tehrir el-Şam’ın (HTŞ) 27 Kasım’da Suriye’de başlattığı saldırılar sonrası 61 yıllık BAAS rejimi sona erdi. Türkiye ve güdümündeki Suriye Milli Ordusu (SMO) da bu durumu fırsat bilerek Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılar başlattı.
Ortadoğu’ya dönük bugüne kadar gerçekleştirilen her müdahale, mevcut krizleri derinleştirdi ve bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştırdı. Kriz ve istikrarsızlığa dair küresel güçlerin ve bağlı güçlerin ortaya koyduğu herhangi bir çözüm önerisi ise bulunmuyor.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, Ortadoğu’da yaşanan savaş, çatışma ve kaosun temel nedeninin ulus devlet olduğunu belirtiyor. Yaşananları 2000’li yılların başında 3’üncü Dünya Savaşı olarak nitelendiren Abdullah Öcalan, Ortadoğu coğrafyası için “sınırları içermeyen demokratik bir çözüm” modeli önerisi sunuyor.
Abdullah Öcalan, “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” kitabının 4’üncü cildinde de Ortadoğu’ya dair geniş değerlendirmelerde bulunarak, mevcut kaotik ortamdan çıkış için “Demokratik Modernite” fikrini önerdi.
‘Görüşte başarılı olmayan yaşamda da olamaz’
Ortadoğu’da zihniyet dünyasında moderniteye ilişkin yoğun tartışmalar yaşandığını belirten Abdullah Öcalan, “Teknik ve bilimsel temeli benimseyip, diğer unsurları dışarıda bırakmak ve tamamen benimsemek türündeki bu tartışmalar neyle karşı karşıya olduklarını bilimsel olarak kavramaktan uzaktırlar. Kaldı ki tercih onlara bağlı değildi. Hegemonya olarak kendilerini sardıkça uzlaşmaktan başka çare bulamadılar. Sağ-sol görüş ayrımı yapılmaksızın halen oryantalizmi (Doğu bilimi) aşan bir görüş, zihniyet dünyasına erişilmiş değildir. Kapitalist modernitenin içinde eritilmeyen, uzlaştırılmayan görüş çok azdır. Görüşte başarılamayan elbette yaşamda da başarılamaz. Sistem karşıtlığına ilişkin değerlendirmeler önceki bölümlerde yapıldığından ancak gerektikçe tekrarlanacaktır” vurgusu yaptı.
Ortadoğu
Ortadoğu’da jeokültürün, ulus-devlet parçalayıcılığıyla derinliğindeki çelişkiye dikkat çeken Abdullah Öcalan, derinlik ve çelişkilerin entegrasyon eğilimlerine güç verdiğini ifade etti. Abdullah Öcalan, bu konuya dair şunları kaydetti: “Yaşanmış parçalanmışlıklar dahi iktidar boyutlarında kalmış, kültürel yaşamı fazla etkilememiştir. Etnik ve dinsel farklılıkların binlerce yıl iç içe yaşayabilmeleri jeokültürün bütünselliğiyle ilgilidir. Hatta iktidarla ilgili hegemonik yükselişler bile hep bölge çapında gelişmiştir. Tarihin kaydettiği ilk hegemon Akad Kralı Sargon’dan en son Osmanlı hegemonyacılığına kadar iktidar olarak da bütünlük ağır basan yön olmuştur. Her yükselen yeni güç hızla bölgesel olmuştur. İster sınıf ve devlet temelli uygarlıklar, ister etnisite, din ve mezhep boyutunu aşamamış demokratik uygarlıklar olsun hepsi bölgesel kültür olarak yaşanmış ve iz bırakmışlardır. Bir Japonya, Çin, Hint hatta Britanya gibi ucu kapalı bir uygar kimlik Ortadoğu jeokültüründe yaşanmamıştır. Şüphesiz benzer jeokültürler Afrika ve Latin Amerika için de söz konusu olmakla birlikte Ortadoğu’daki kadar gelişmiş merkezi uygarlık düzeyinde değildir. Kapitalist modernite unsurları bölgenin tarihsel olan her iki jeokültür eğilimiyle çelişki ve çatışma yaşamaktadır. Ortadoğu ve sorunlarının çok tartışılıp da bir türlü çözümlenememesi bu derin çelişkilerle bağlantılıdır.”
Demokratik ulus
Ulus anlayışının esnek olduğunu ve aynı zamanda devlet, dil, din, mezhep, etnisite temelli ulus anlayışlarına karşı demokratik modernitenin çok unsurlu bütünsel ulus anlayışı olduğunu söyleyen Abdullah Öcalan, “Ortadoğu jeokültüründe ihtiyaç duyulan barış ve kardeşliğe gerekli olan temeli güçlü bir biçimde sağlamaktadır. Denilebilir ki üç büyük tek tanrılı dinlerden her tür farklı dil, etnisite ve siyasal oluşumlardan müteşekkil bir büyük bölge milleti yani Ortadoğu ulusu bile oluşturulabilir. Nasıl bir Amerika (ABD) ulusu, Avrupa ulusu (AB) varsa Ortadoğu ulusu da var kılınabilir. Kültürel temelli her iki bloktan daha elverişli ve güçlüdür. Azınlık-çoğunluk, büyük uluslardaki (Arap, Türk, Kürt, Fars) parçalanmışlık, küçük sayılı uluslardaki tecritlik (Ermeni, Yahudi, Süryani, Kafkaslar) sorunları böylesi büyük ve açık uçlu, esnek ulus anlayışı içinde ideale yakın çözümlere kavuşturulabilir. Demokratik ulus paradigmasının; ulus-devletteki homojenleştirici, çatışmalı, milliyetçi, cinsiyetçi, dinci ve pozitivist zihniyetlerle birlikte iktidarcı ve sömürücü tekellerin yol açtığı derin çıkmaz ve çatışmaları ortadan kaldırabilecek nitelikte ve kapasitede olduğu gayet açıktır” ifadelerini kullandı.
Demokratik modernite
Abdullah Öcalan, demokratik modernitenin ekonomik, ekolojik unsuru, kapitalizmin ve endüstriyalizmin dayattığı ekonomiyi ve çevreyi sadece krizlere uğratmakla kalmadığının altını çizerek, “Demokratik modernite, ulus-devlet temelinde parçalayan, böylece muazzam verim düşüklüğünde önemli bir etken olan olumsuzluklarını gidermekle kalmaz, ekonomik ve ekolojik toplumun ihtiyaç duyduğu bütünselliği sağlayarak azami verimliliğe imkan sunan, çevreye en az zarar veren çerçeveyi de sunar. Tarım-su-enerji komünleri etrafında geliştirilecek her tür ekonomik ve ekolojik komünal birlikler, ekonomik ve ekolojik toplumun ihtiyaç duyduğu ve tarihsel kültürün dayattığı dayanışmaya imkan veren, işsizliği önleyen, çalışmayı özgürleşme sayan, verimliliğe yol açan düzeni mümkün kılar” diye kaydetti.
Ahlaki politik toplum
Demokratik modernitenin yaratmış olduğu ahlaki ve politik toplumun beraberinde bir toplumu değişip dönüştüreceğine dikkati çeken Abdullah Öcalan, “Bölgenin jeopolitikasını parçalayan, kısırlaştıran, ucu kapalı ve katı kimlikli iktidar tekelciliği yerine bölge ve hatta dünya çapında ucu açık, esnek ve demokratik siyaset anlayışıyla şiddetle ihtiyacı duyulan olanca farklılığı içinde bütünselliği, kardeşliği mümkün kılar. Tarihsel-toplumsal kültürün bütünlüğü üzerinde demokratik toplumu da gerçekleştirecektir” önerisinde bulundu.
Kaynak: MA