Sincap Hayal Sanat Atölyesi’nin kurucu üyesi Psikolog Melek Bengü Şahin, ‘Aynı idealde hayata da çok benzer bakan insan olduğumuz için sistem dışı bir yer kurduk’ diyor. Özel Eğitim öğretmeni olan Sinem Akyürek ise şöyle belirtiyor: ‘En büyük hayalimiz, paranın geçmediği sadece dayanışmanın esas olduğu bir yerdi’
Gülcan Kılagöz
Gazi Mahallesi, diğer yerleşim yerlerine oranla ‘görece’ daha duyarlı bir bölge. İstanbul Gazi Mahallesi’nde faaliyet gösteren Sincap Hayal Sanat Özel Çocuklar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği de, ‘duyarlılıklardan’ nasibini almış. Dernek özce özel eğitime gereksinim duyan engelli (!) çocuklar ve aileleri için kurulmuş. Paranın değil emeğin ve üretimin geçtiği kolektif bir yapılanması var. Tiyatrodan pandomime, resimden grup ve bireysel terapiye hatta latin danslarına varana dek eğitim veriyor. 4 arkadaşla başlayan ancak daha sonra kocaman bir aileye dönüşen Sincap Atölyesi’nde herkesin hatta sokak hayvanlarının bile eşit olduğu vurgusunu sık sık yapılıyor ve bunu da Sincap İlkesi olarak benimsediklerini kaydediyorlar. İşte yola bu benimsemeyle başlayan 4 arkadaşın kurduğu Sincap Hayal Atölyesi’nin şimdi çok sayıda üyesi var. Bizde Yeni Yaşam gazetesi olarak, eğitimciler, öğrenciler ve veliler ile Sincap’ı konuştuk.
Paranın geçmediği mekan
6 yıldır Özel Eğitim öğretmeni olan Sinem Akyürek, “Sincap Hayal Sanat adı gibi bir hayalle başladı” diyor. Kuruluş aşamasında yer alan arkadaşlarıyla engelli çocuklara hizmet veren bir rehabilitasyon merkezinde çalıştıklarını ve yaşadıkları bir olayın ardından hep birlikte işten çıkma kararı aldıklarını anlatan Akyürek, “Çocuklardan kopmak, onların hayatlarında bir daha olmamak fikri bizi üzdüğü için dedik ki hiç kopmayalım, hem biz, hem çocuklarımızla beraberde bir şeyler yapabiliriz dedik” diye konuşuyor. Ve bir araya geldiklerini söyleyen Akyürek, “Yer bakmaya başlarken İsmail ve Ezgi hocamız, gelin burada bir şeyler üretelim dedi. Sonra bir araya geldik ve özel eğitime gereksinim duyan bireyler ve aileleri için böyle bir yer yapmaya karar verdik. Bu atölyede başlarken en büyük hayalimiz, paranın geçmediği sadece dayanışmanın esas olduğu bir yerdi” diyor.
Burayı baştan yarattık
Çünkü rehabilitasyon merkezi denilen şeyin daha çok özel eğitimin piyasası, eğitimin ticari boyutunun bir yansıması olduğunu dile getiren Akyürek, “Biz bundan nefret eden öğretmenleriz. Dedik ki para geçmesin hiç kimse buraya gelmek ve üretmek için hiçbir şey vermesin. Sadece emeğini ve yüreğini koysun. Burayı baştan yarattık. Gönüllü öğretmenler bizimle iletişim kurdu” diye kaydediyor.
Atölye kurtarılmış alanları
Atölyenin kurucu üyelerinden Psikolog Melek Bengü Şahin, “Burada da aynı idealde hayata da çok benzer bakan insan olduğumuz için, içinde para olmayan ve sistem dışında kendi fikrimizi, ilişki kurma biçimimizi yansıtmak istediğimiz bir yer kurduk” diyor. Her salı geleneksel olarak grup terapisi yapan Şahin, sadece salı değil haftanı her günü atölyede olduğunu belirtiyor. Atölyeyi kurtarılmış alanları olarak tanımlayan Şahin, “Sadece eğitim vermiyoruz. Burayı aslında gençlerin ve buraya gelen bireylerin sosyalleşeceği, kendi kendilerine de var edebileceği, biz yokken de devam edebilecekleri bir yer olmasını istiyoruz” diyor.
Malum burası Gazi Mahallesi
Öğrencilerle kolektif bir çalışma yürütmeyi başardıklarını belirten ve terapilerinde toplumsal cinsiyetle ilgilide paylaşımlarda bulunduğunu vurgulayan Şahin, yaşadıkları bir olayı şöyle anlatıyor: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için Soner ve Sinan öğrencilerimiz bir etkinlik hazırladı. Tamamen bizden habersiz yaptıkları bir şey. Hatta burası Gazi Mahallesi bilindik üzere, Soner arkadaşımız bunun için kalekoldan gidip izin alması gerektiğini düşünmüş. Demiş ki ben, ‘kadına karşı şiddete hayır çekimler falan yapacağız izin veriyor musunuz’ diye. Sonra polis memurları buraya teşrif etmişler nedir burası diye. Ama işte o çekimleri arkadaşlar bize sundu. Tamamen kendilerinin yaptığı bir etkinlik olduğu için o çok kıymetliydi. Ben orada şimdi yeni yeni nasıl üretimler başlayacak diye heyecanlandım. Onların kendilerinin doğalında bir şeyler yapıyor olması çok kıymetli.”
Çocuklar he alanda ötekileştiriliyor
Atölyenin kurucu üyesi olan Özel Eğitim Öğretmeni Bülent İğrek; “Kalıplara sığmayan bir şey olsun dedik. Bir kafe olmasın, her tarafta kafe var ve yozluğun dibi yaşanıyor. Sadece çalışma atölyesi de olmasın, insanların kendini rahat hissedebileceği belli kalıpların kuralların olmadığı bir yer olsun. Bir hobi yada güzel vakit geçirme yeri ama bu çocuklarla ilgili olsun” diye anlatıyor. Çocukların her yerde ayrıma maruz kaldığının vurgulayan İğrek, “Bazısının velisi dışarı bile çıkarmıyor. Çıkardığı zaman ağlayarak geri dönüyor. İnsanların onlara bakışları çok ötekileştirici. Biz bunların kendilerini ait hissedebileceği, vakit geçirecekleri bir yer olsun dedik” diyor. Herkesin bir siyasi kimliği olduğunu ama atölyeye sokmadıklarını söyleyen İğrek, “Ne ticaret olsun, ne siyaset olsun dedik” diye kaydediyor.
Bunlar bizim arkadaşlarımız
Kendi emek ve çabalarıyla bir şeyler yapmaya çalıştıklarını anlatan İğrek, “Çocukların sahiplenmesi çok güzel. 15-20 kişilik bir çekirdek kadromuz var. Biz olmadığımız zaman kendileri gelir açar. Hepsinde ve her ailede anahtar vardır” diyor. Engelli çocukların eğitiminin, dışarıda saati 100-150 lira olduğunu ancak kendilerinin şimdiye kadar kimseden bir lira dahi almadıklarını anlatan İğrek, “Polis geldi, ne yapıyorsunuz burada’ dedi, bizde kafe atölye dedik, bize dernek olmamızı söyledi. Bizde dernek olduk. Dernek başkanımız da yöneticimiz de yüzde 76 raporlu olan bir arkadaş. Biz hepimiz onun yardımcılarıyız. Böyle bir şey yarattık. Artık çok büyük bir şeye dokunduk mu? Bilmiyorum ama güzel şeyler yapıyoruz. Bizim arkadaşlarımız bunlar. Biz bunlarla takılıyoruz. Baya da keyif alıyorum” diyor.
Darbukayı aldım geldim
Atölyenin hem Müzik öğretmeni, hem de öğrencisi olan Soner Yıldırım, Yetenek Sizsiniz Türkiye’ye katılmış sonra da atölye ile buluşmuş. Yıldırım, atölye buluşmasını şöyle anlatıyor: “Arkadaşım bahsetti, hocamız Sincap Atölye açmış dedi. Bende geldim karşı kafeye sordum. Aşağıda dedi, konfeksiyona gittim. Meğer orası değilmiş. Sinem hocaya faceden sordum öğrendim. Darbuka alıp geldim ve buranın öğretmeni oldum. İsteyenlere vurmalı esturumanları öğretiyorum.”
Ötekilerin öteki olmadığı bir yer
Öğrenci Baran Yıldırım, “Ben burada grup terapisine katılıyorum. Özel hayatımda da resime, güzel sanatlara hazırlanıyorum. Ben eş cinsel bir bireyim ve burada hepimiz toplum tarafından yadırganan insanlarız. Burada benim bulduğun tek ortak nokta bu açıkçası. O yüzden çok samimi geliyor. Hiç birimizin bir birimizden bir üstünlüğü yok. Bir kedinin bile. O yüzden bu samimiyeti burada bulduğumuz için burada bulunmayı seviyorum” diyor.
Çocuklar yeniden yarattı
İki çocuğu atölyede eğitim alan veli Aydan Polat, “Oğlum Hüseyin var burada bir ufak canavarım; Can, onlarla beraber katılıyoruz” diyor. Öğretmenlere destek olamaya çalıştıklarını ve onlarla birlikte bir şeyler öğrendiğini anlatan Polat, “Tiyatro oyunları oluyordu, onların için dekor hazırlıyordum. Kostüm dikiyordum” diye belirtiyor. Atölyeyi çok değerli bulduğunu ve çocuğu açısından bunu çok hissettiğini dile getiren Polat, “Atölyeye bir kaç kez yağmurdan dolayı su bastı. O zamanlarda çok kötü şeyler yaşadı çocuklar. Ve burayı hep beraber kurtarmaya çalıştılar. Çocuklar burayı yeniden yarattı ve eskisinden daha da güzel yaptı” diye konuşuyor.
Aramızda sanılan fark yok
Lise öğrenci olan Esra Çelik; Sincap kurulmadan önce atölyede arbane dersi alıyormuş, sonra Sincap kurulunca da, bir üyesi olmuş. Atölyedeki insanlarla kendini hiçbir şekilde ötekileştirmediğini dile getiren Çelik, “Aslında Sinan’la benim aramda o sanılan fark yok mesela. O da istediği yerde oturabilir istediği yerde gidip yiyip içebilir, sosyal etkinliklere katılabilir. Bunu dışarıda yapamıyorlar ama burada aynı şeyleri yapabiliyoruz” diyor.
Herkes bize katılmalı
Öğrenci Hüseyin Polat, burada olmaktan dolayı mutlu olduğunu ifade ediyor. Öğrenci Sinan Güngör, “Keyif alıyorum. Hepimiz paylaşımda oluyoruz ve güzel şeyler yapmaya çalışıyoruz. Herkes bize katılmalı” diye çağrıda bulunuyor.
Ailelere bir çağrım var
Ailelere bir çağrı yapan Melek Bengü Şahin şöyle konuştu:”Yapmaya çalıştığımız şey, bağımsızlaşmaları, bu hayatta kendi başlarına bir şeyler üretebilmeleri, sosyalleşmeleri yönünde ama engelli bireylerin aileleri korumacı ve baskıcı oluyor. Yapamazsın, edemezsin, zaten yürüyemiyorsun. Bir çok şeyden geride tutuluyorlar. Burada ki gençler buraya geldikleri ilk günden şu an hallerine baktığımızda çok büyük değişimler yaşamış kişiler. Buraya geldikleri halleriyle şimdi ki halleri gerçekten çok farklı. Böyle ortamların çoğalması ve ailelerinde bu ortamlara gitmesi için kişilerin teşvik edilmesi lazım. Onları hapsetmesinler. Çünkü dışarı adım atamadıklarında ailelerine bir şey olduğunda o gençler yaşamdan tutunacak şeyleri çok kısıtlı. Alanları çok kısıtlı.”
Çocuklar birey olarak varlar
Veli Aydan Polat öğrencilerdeki değişimi şöyle anlatıyor: “Buraya gelen çocuklar kendi kendilerine burada yemek yapabiliyorlar ve birçok alışkanlık ediniyor. Anneleri işten gelince sürpriz olarak yemek hazırlayan çocuklar var. Ki o da buranın sayesinde oldu diye düşünüyorum. Bastonuyla gelen Fatih, vardı mesela, ayağında da protez vardı onları çıkardı. Artık dans gösterilerine katılıyor. Çetin abimiz konuşamıyor ama o kadar güzel dans ediyor ki, konuşmasını dansla yapıyor diyebiliriz.”
Alihan en güzel örnek olur
Mükemmel bir deneyim yaşadığını anlatan Sinem Akyürek, “Benim bir otizmli öğrencim var. Diğer okulumda öğrencimdi ve tüm sınıflardan atılan bir çocuktu. Ciddi davranış sorunları vardı. Otizmli olduğu için kendisini ifade etmesi çok zordu. Artık buraya bağımlı oldu. Evden kaçıyor. Koşa koşa geliyor. Dolmuşla falan 1 saat sürüyor. Ve yolu da ezbere biliyor. Nasıl geldiğini biz bilmiyoruz, annesi de bilmiyor. Ve şu an burada grup terapisinde sorunlarından bahsediyor. Benim hayatımda yaşadığım en güzel örnek olur Alihan. Otizmli birinin kendi kabuğu kırmasına şahit olduk burada beraber” diye belirtiyor. Ailelere ve öğretmenlere çağrı yapan Akyürek, Bu bir örnek oldu. Biz bu örneği yaşatmak için elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız da. Bence bu tüm insanlara da bir örnek olsun. Gönlünü ortaya koyduğunda her şey hal oluyor. Önemli olan inanmak yaptığın şeye inanmak” diyor.
Hüsniyeler de kazanmış
Her gün aynı saatte derneğe ısınmak için gelen ve kucaktan kucağa gezen, her toplantıya katılan bir kedinin atölyede kalması için sandık kurulmuş. Derneğin havalandırma sorunu, kediye bakmanın sorumluluğu, koku sorunu filan derken bir fikir birliğine varılamamış. Fikir ayrılıkları yüzünden demokratik bir çözümle sonuçlansın istenmiş ve sandık kurulmuş. Ve adı Hüsniye koyulan kedi için mücadele başlamış. Gazi’nin vazgeçilmezi TOMA’ları da arkalarında…
Direnen kazanır
Oy pusulası çalan mı, boş oy kullanan mı ,aynı anda 4 ya da 5 kez oy kullanan mı dersiniz hepsi varmış… Ama yalnızca yalnızca direnenler kazanmış! Tarihte de hep öyle olmamış mı? Direnen kazanır. Hüsniyeler de kazanır.