Esad rejiminin beklenmedik hızda yıkılışı, birçok ülkenin yeni duruma hazırlıksız yakalanmasına neden oldu. Belli ki, Halep’ten ötesinin hızlıca düşeceğine dair öngörüler söz konusu değildi. Hesap kitap Halep’in düşmesi üzerine yapılmıştı. Buna göre Halep düşerse üçlü bir yapı ortaya çıkacak ve Suriye’nin geleceği buna göre diplomasi masasına yatırılacaktı.
Halep’ten sonra Hama, Humus ve nihayetinde Şam’ın hızla düşmesi, ilgili devletlerin B plansız şekilde hamle yapmasına neden oldu. Batı dünyası hızlıca HTŞ ile ilişkilendi. Türkiye, “müzmin planı” olan Kuzey Doğu Suriye topraklarına yönelik hamlelerine başladı. Özcesi, süreklileşmiş “tehdit algısı”, yüzyıllık tekrar ve iç konsolidasyon sağlama bağlamı birleşince Türkiye en ezber yerden oyuna girmeye çalıştı.
Siyasetin mistik temeli planlanamaz ve öngörülemez olmasıdır. Bu mistik temel sebebiyledir ki, tarih hep bambaşka mecralarda aktı, beklenmedik sonuçlar üretti. Bu çağda, tarihin mecrası kadar hızı da dikkat çekici hale geldi. 7 Ekim’den bu yana tarih hızlandı. Artık Ortadoğu’da bir yandan Sykes-Picot düzeni yeni biçim kazanıyor. Diğer yandan Soğuk Savaş’ta kurulan ve hala devam eden denge yeniden kurulmak üzere bozuluyor.
Tarihin hızlandığı bu dönemde, Türkiye’nin önünde iki seçenek var. Birinci seçenek Türkiye’nin Kürtlerle ortaklık kurarak Ortadoğu’da oyun bozucu aktörden oyun kurucu aktör mertebesine yükselmesidir. İkinci seçenek, bir siyasal fantezi olan “Türklük hakimiyeti” esas alınarak özellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyalar başta olmak üzere geniş bir coğrafyaya hükmetmek için şiddeti ve gerilimi ithal ve ihraç etmektir.
İkinci seçenek mehter marşını hep bir tık daha gürültülü çalmaktan fazlasını gerektiriyor. İkinci seçenek için birçok açıdan nesnel koşulların yerine gelmesi kaçınılmaz. Nesnel koşullara dair çok sayıda iç ve dış etken sıralayabiliriz. Ama sadece ekonomiye baktığımızda bile mehter marşının esasında bir sefalet ve mağlubiyet müziğine dönüşebileceğini görmek mümkün. Halihazırda teknik olarak durgunluğa giren, olası ekonomi politik gelişmeler ve jeopolitik risklere aşırı hassasiyet gösteren kırılgan Türkiye ekonomisi, “Türklük hakimiyeti” fantezisinin zeminini kaydıran nesnel durumlardan sadece biridir.
Siyasetin rasyonalite ölçüsü, siyasi fanteziyle toplumsal-ekonomik-jeopolitik gerçekler arasındaki makasın kapatılmasına dayanır. Bu makasın açık olduğu her anda, büyük bir mağlubiyet kapıya dayanır. Misal İran ve Rusya’nın yürüttüğü savaşların maliyetiyle hem içeride yaşadıkları ekonomik-politik sıkıntılar hem de Suriye muharebesini kaybetmeleri arasındaki ilişkiyi görmek yeterince öğreticidir. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın dediği gibi “Tarih boyunca savaşta ordular yer alır ama kazanan iç barışı ve ekonomisi güçlü olan ülkelerdir.”
Bu gerçekliğin belki de dünya üzerinde en yakıcı şekilde tetkik edildiği yer Ortadoğu’dur. Ortadoğu, siyasal fantezilerin duvara çarptığı ve mehter marşının gerçeklere karşı sayısız defa yenilgi aldığı coğrafya-tarihtir. Bu coğrafyada iç konsolidasyona hizmet eden varsayımsal güç gösterileri, ancak bir Pirus zaferi göstereni olabilir. Pirus zaferine hakikat payesi biçmek, resmi kıyafetlerle yapılan Halep siyasi turizmini hızlıca Suriye ayazına dönüştürebilir.
AKP’nin iç konsolidasyon için ihtiyaç duyduğu mehter marşı kendisine “derman” olabilir ama Türkiye ve Ortadoğu halklarının geleceği için “dert” olmayı sürdürmeye talip. Türkiye, mehter marşının gürültüsü dağıldığında iki seçenekle karşı karşıya olduğunu, ikinci seçenekte ısrarın kendisine büyük kaybettirdiğini ve tarihin her şeye rağmen yürümeye devam ettiğini görebilir.
Oysa Suriye ayazına yakalanmamak için doğru siyaset ve doğru ilişkinin adresi, tarihi Kürt-Türk ittifakının demokratik ve eşitlikçi temelde güncellenmesinden geçiyor. Bu yönüyle, tarihsel kırılma döneminden geçiyoruz. Bu dönemde Türkiye sadece kendi toplumsal ve siyasal geleceğine karar vermeyecek. Aynı zamanda Ortadoğu’da Benelux modeli benzeri bir deneyimin veya Demokratik Konfederal düzenin kapılarını mı yoksa herkese kaybettirecek bir şiddet ve belirsizlik perdesini mi aralayacak hep birlikte göreceğiz. Kuşkusuz birinci seçenek açısından bugün Türkiye ve Ortadoğu için yol gösterici siyasi fikir pusulası Kürt hakikatinde kendini bulma potansiyeline sahip.