HTŞ’nin dünya kamuoyuna ılımlı görünme kaygısını bir kenara bırakması halinde açıktan bir iç savaş başlatabileceğini dile getiren araştırmacı yazar Hamide Rencüs, ‘HTŞ, bünyesinde yer alan ve birbirinden farklı talepleri olan cihatçı grupları kontrol edecek iradeye sahip değil’ dedi
Suriye’de Heyet Tahrir-El Şam’ın (HTŞ), Şam’ı ele geçirmesi ardından Baas rejiminin devrilmesi sonucu, ülkedeki iç savaş da seyrini tamamen değiştirdi ve çatışmalar yeni bir aşamaya taşındı. Bu gelişmelere paralel olarak, Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO), 27 Kasım’dan bu yana Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırmış durumda.
Özellikle Rojava Devrimi’nin kazanımlarını hedef alan saldırılar, geniş bir bölgede sivillerin yaşamını tehdit ediyor. Minbic ve çevresindeki köyler başta olmak üzere, yaşam alanlarının tahrip edilmesiyle onlarca kişi hayatını kaybetti.
Türkiye’nin sistematik saldırıları altında olan Rojava, Ortadoğu halklarına model oluşturan devrim çizgisiyle hedef alınmaya devam edilirken, bölgedeki direnişin 2014 Kobanê ruhuyla nasıl bir mücadele hattı izleyeceğine dair iste tartışmalar sürüyor.
‘Demografya değişti, çeteler ve aileleri yerleştirildi’
Araştırmacı yazar Hamide Rencüs, Suriye’de yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Savaş boyunca iç göç ve işgaller nedeniyle demografyanın değiştiğini belirten Hamide Rencüs, HTŞ’nin ele geçirdiği İdlib’de dışarıdan getirilen çete üyeleri ve ailelerinin bulunduğunu ifade etti. Buradaki seküler kesimlerin sahil ve iç kesimlere göç ettiğini söyleyen Hamide Rencüs, tahliye edilen bütün çetelerin, Türkiye’ye bağlı çetelerin ‘Fırat Kalkanı’ ve ‘Zeytin Dalı’ olarak adlandırdığı bölgelere yerleştirildiğini dile getirdi.
Hamide Rencüs, şunları kaydetti: “Afrin, çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı bir bölgedir. O kentte artık Kürt kalmadı, cihatçı yapıyı kabul etmeyen Araplar da orada barınamadı. HTŞ, Afrin’i çok rahat ele geçirdi, ancak SMO ile kuzeyde çatışmalar devam ediyor. Dolayısıyla oradan da Kürt nüfus göç etmeye devam ediyor. Tel Rıfat ve Minbic’in tahliyesiyle birlikte, Türk hükümetinin Tel Abyad ve belki de Kobanê’nin iç kesimlerine kadar ilerlemek istediğini görüyoruz. Yani demografik yapı hâlâ bu savaşla değiştirilmeye devam ediyor. Adına devrim dedikleri bu süreçte insanlar yerlerinden edilmeye devam ediyor.”
İç kesimlere ve sahil bölgelerine göç eden Suriyelilerin bir kısmının Lübnan’a göç etmeye devam ettiğini belirten Hamide Rencüs, İsrail’in sürekli ateş altında tuttuğu sınırı geçemeyen ve güvenlik nedeniyle geri de dönemeyen bir kitlenin açlıkla karşı karşıya olduğunu dile getirdi.
Sahadan sağlıklı bilgi alınamasa da, Alevi köylerinden toplu katliam tehdidi altında olduklarını belirten sesli mesajların gönderildiğini ifade eden Hamide Rencüs, sahil kesiminde bulunan Lazkiye ve Tartus illerinde sadece Alevilerin değil, çetelerden kaçan yurttaşların da bulunduğunu söyledi.
‘İşgalden sonra hızla NDF bir araya geldi’
Seküler kimlikli kesimlerin kimliklerini ve bir arada yaşamanın sigortası olarak Beşar Esad’ı gördüklerini kaydeden Hamide Rencüs, buradaki halkın bu nedenle Esad’sız bir Suriye’ye hazırlıklı olabileceklerini düşünmediklerini ifade etti. Hamide Rencüs, “Bir direniş grupları yoktu. Ordunun yanında gönüllü direnişçiler, yani Halk Savunma Birlikleri (NDF) vardı. Ancak bu gruplar daha sonra serbest bırakılmıştı; çünkü ordunun böyle bir desteğe ihtiyacı olmadığı düşünülerek dağıtılmışlardı. Açıkçası Astana Mutabakatı’na ve Türkiye’nin verdiği desteğe güvenmişlerdi. Fakat şu anda HTŞ’nin saldırılarıyla hızlıca gönüllüler yeniden bir araya geldiler. Bunlar ordu mensubu değil. Ancak bu grupların silah bırakıp bırakmadıklarını hâlâ bilmiyoruz” dedi.
HTŞ’nin dünya kamuoyuna ılımlı görünme kaygısını bir kenara bırakması halinde açıktan bir iç savaş başlatabileceğini dile getiren Hamide Rencüs, HTŞ’nin, içinde çeşitli cihatçı yapıları barındıran bir çatı örgüt olduğunu hatırlattı. Hamide Rencüs, Türkistanlıların Lazkiye’yi istediğini ve her yapının kendine göre bir butik İslam Devleti kurma hedefinde olduğunu kaydederek, “Bütün bu cihatçı yapılar, Esad’ı yenmek için birlikte savaşıyorlardı; ancak şu anda siyasi bir yaşama geçiş sürecinde ayrı ayrı talepleri olacaktır. Kontrol edilemez durumdalar ve yargısız infazları gerçekleştiren de bunlardır. Üstelik bu yapıları kontrol eden hiçbir grup da yok. HTŞ lideri Colani, İdlib İslam Devleti’nde kurduğu Suriye Kurtuluş Hükümeti’nin başbakanını doğrudan ve tek başına atadı. Oradaki hükümeti tamamen kendisi belirledi. Yani ne Türkiye destekli SMO gruplarına, ne Kürtlere ne de küresel güçlere sordu.
Siyasi geçiş sürecini sağlayacak kudrete sahip olmayan HTŞ, bünyesinde yer alan ve birbirinden farklı talepleri olan cihatçı grupları kontrol edecek iradeye sahip değil. Bu nedenle katliamlar yapmalarından ciddi şekilde korkuluyor. Örneğin, bir genci meydanda halka açık bir şekilde astılar. İran rejiminin yöntemlerinin aynısını uyguladılar. Bu idam, bütün cihatçı grupların karşısında duran ve Esad’ı destekleyen kesimlere gözdağı niteliğindeydi” sözlerini kullandı.
‘Aleviler ve Müslüman olmayanlar güvende değil’
Kimsenin dini ve etnik kimliğinin konu edilmediği bir dönemde, HTŞ çetelerinin başı açık kadınlara Alevi olup olmadıklarını sorduklarını belirten Hamide Rencüs, Hristiyan bir kadın gazetecinin de benzer bir baskıya maruz kaldığını örnek gösterdi. Hamide Rencüs, “Arap Alevilerinin gidecek bir yerleri yok. Gelebilseler yalnızca Türkiye’ye gelirlerdi, fakat sınırda Türkistan İslam Partisi var, Lazkiye’nin kuzeyinde.
Bu durum Ermeniler için de geçerli. Türkiye’de Ermenilerden geriye sadece Vakıflı Köyü kaldı. Ancak Türkiye onlar için de daha fazla risk taşıyor. Gelinen noktada, ‘Şam’ı da ele geçirdik’ özgüveniyle Türkiye’de IŞİD zihniyetinde olan çok fazla insan var ve artık tehditlerini çok rahat bir şekilde dile getiriyorlar. Yani Suriye’de canını kurtarmak isteyen ne bir Ermeni ne de bir Alevi güvende olabilir” dedi.
‘Halklar Rusya ve İran’ın ihanet ettiğini düşünüyor’
Hamide Rencüs, kimsenin beklemediği çok ani bir düşüşün yaşandığını ve bu nedenle direnen Suriye’nin 12 gün içinde teslim alındığını ifade etti. Halkın, Rusya ve İran’ın ihanet ettiğini dillendirdiğini belirten Hamide Rencüs, halkın çoğunun Beşar Esad’ın kaçtığına değil, etkisiz hâle getirildiğine inandığını söyledi.
‘İsrail işgalini kınayan olmadı, Büyük İsrail sayfası açıldı’
Hamide Rencüs, şöyle devam etti:
“Tek tük bu cihatçılarla yaşamaktansa, varsın İsrail işgal etsin; Halep’i de alsın diyenler var. Ama bütün Suriyeliler şunu bilir ki, Suriyeliler Filistin direnişinin yanında durduğu için bedel ödedi. Onca ödenen bedelden sonra İsrail’e ılımlı bir yaklaşım olması mümkün değil. Ne yazık ki İsrail’in bu işgali hiçbir ülke tarafından kınanmadı bile. Daha yeni yeni bazı Arap ülkeleri kınama açıklamaları yaptı; ancak bu da tamamen göstermelik. Çünkü İsrail’in karşısında duracak kudrete sahip değiller.
İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayanlar arasında bir tek Suudi Arabistan kaldı. Anlaşmayı imzalayan ülkeler için İsrail artık Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne isimleriyle hitap etmiyor, onları ‘Abraham Ülkeleri’ olarak adlandırıyor. İsrail, ‘Bu ülkelerle ‘yeni bir Orta Doğu süreci başlatacağız ve yeniden şekillendireceğiz’ dedi. Açıkçası bir Suriye sayfası kapandı, Büyük İsrail sayfası açıldı diyebiliriz.”
‘Süreç Libya’ya benzemeye doğru ilerliyor’
Siyonistlerle cihatçıların birbirlerinden rahatsız olmadığını ve cihatçı çetelerin İsrail’e karşı bir kınama açıklaması bile yapmadığına dikkat çeken Hamide Rencüs, bu çetelerin aynı zamanda İsrail’in vekil savaşçıları olduğuna işaret etti. Türkiye’nin söylem üzerinden bir tavrı olduğunu ifade eden Hamide Rencüs, “İsrail’in bütün malzemelerini gönderen zaten Türkiye. Ticaret yoğun şekilde devam ediyor. Türkiye de İsrail’le komşu olmaktan rahatsız değil. Ancak bu grupların siyasi bir süreci yönetme ya da Birleşmiş Milletler’in (BM) 2254 sayılı kararına göre geçiş sürecini yönetme kabiliyetleri yok. Süreç Libya’ya benzeyecek. BM sürecin başında olduğu hâlde Libya’da geçişi tamamlayamadılar” diye ekledi.
‘Kimin Suriyeli olduğu belli değil’
Farklı uyruklardan çetelerin, aileleriyle birlikte Suriye’ye yerleştiğini ve kendilerine “Suriyeli” dediklerini hatırlatan Hamide Rencüs, “İsrail, vatandaşlık ve pasaport dairesini vurdu ve yok etti. Kimlikler artık İsrail tarafından yeniden şekillenecek. Peki, İsrail bu saldırıyı ne amaçla yaptı? Oradaki Filistinlilerin nüfusunu yok etmek için mi? Çünkü Filistinli sayısı oldukça fazla. Birinci göçten sonra doğan nüfusun kayıtları Suriye’de tutuluyordu. Amaç, bu insanların kimliklerini tamamen ortadan kaldırmak mı? Bu ülkede artık kimin kim olduğu, kimin Suriyeli olup olmadığı belli değil. Kürtlerin de kimlik kayıtları yok oldu” şeklinde konuştu.
‘Türkiye kendi eliyle kendine tehlike yarattı’
Hamide Rencüs, Türkiye’nin Türkmenleri hakim kılmak istediğini ancak zamanla kendi içlerinde Türkmenlerle de bir çatışmanın yaşanabileceğini ifade etti. Hamide Rencüs, “En büyük tehlike şu: Türkiye, kendi eliyle yanı başında bir ‘Cihadistan’ kurdu. Sınırlar çok güvensiz ve bu grupların sahiplerine ne kadar bağlı kalacakları belli değil. Her an dönüp onları da vurabilirler. Bu yapıların tek kaygısı var: Maaşlarını aldıkları kişilere hizmet etmek. Paralı askerlik böyle bir şey” dedi.
‘Ortadoğu’ya başka bir çağa girdi, Afganistan’a döndü’
Suriye’nin istikrara kavuşmasının, oradaki muhalefetin gücüne bağlı olduğuna değinen Hamide Rencüs, bütün sol ve sosyalist partilerin yayımladıkları ortak deklarasyonla, demokratik, halkçı ve laik bir Suriye’yi yeniden inşa edeceklerini beyan ettiklerini belirtti. Hamide Rencüs, “Orada muhalefetin sesi kısık, çünkü savaş var. Muhalefet harekete geçebilir mi, bunu izleyeceğiz. Bu deklarasyon henüz yeni. Ancak Türkiye ve tüm Ortadoğu halkları için karanlık bir pencere açıldı. Orta Doğu, başka bir çağa girdi. Afganistan, bir zamanlar her yere El Kaide’ci ihraç ettiyse, Suriye de artık Ortadoğu için bir ‘Cihadistan’ oldu. Suriye’yi, cihatçı ihraç edecek bir karınca yuvası gibi düşünmek mümkün” diye ekledi.
‘Kemalistler de alkışladı’
Suriye işgal edilirken Türkiye’deki siyasal İslamcıların ve MHP’lilerin cihatçı çeteleri alkışlamasının anlaşılabilir olduğunu belirten Hamide Rencüs, “Osmanlı’nın kültürünü yeniden diriltmek isteyenler, Türkiye’nin genişlemesini arzulayanlar bu süreci alkışlıyor. Hatta plakalar verenler bile oldu; Halep 82, Lazkiye 83… Mekke’ye kadar uzananlar bile vardı. Bu süreçte beni asıl şaşırtan, ‘sekülerim diyen’ Kemalistler de aynı şekilde alkış tuttu. MHP’liler gibi, ‘alan genişletme ve terörü sınırlardan uzaklaştırmayı alkışlıyoruz’ diyenler var. Ancak bunlar tamamen pervasız ve olup bitenlerden bihaber. Ben bunları bir kenara bırakıyorum ve diyorum ki: AKP’nin dilini kullanan, AKP’lidir. Kimisi fetihçiliğine, kimisi gericiliğine seviniyor” dedi.
‘Türkiye’de sosyalistler seyirci kaldı’
Seküler, demokratik ve sosyalist kesimin Suriye savaşına karşı çok naif kaldığını ve cihatçı bir komşuya sahip olmamış gibi davrandığını kaydeden Hamide Rencüs, yalnızca Kürtlere dönük çatışmalarda kısık sesle tepki gösterenlerin olduğunu söyledi. Hamide Rencüs, Suriye’deki gelişmelerin sosyalistleri aynı söylem birliğinde bir araya getirdiğini belirterek, şunları vurguladı:
“Suriye’nin yıkılışını, sosyalistler tüm bölge için büyük bir felaket olarak öngörüyor. Oradaki halkın birbirine kırdırılması, halkların kıyımdan geçirilmesi demektir. Bu karanlık rejim, dalga dalga bütün bölgeyi karartır, siyaha boyar. Bu kaygı ile hareket eden sol ve sosyalistlerin, daha güçlü ve örgütlü bir şekilde seslerini yükseltmesi gerekiyor. Bir arada, eşit ve laik bir yaşamı hak ettiğini bilen herkesin sesini çıkarması gerekir. Aksi hâlde, ‘Suriyeliler ne yapacak?’ diye sürece bırakılırsa, ne kadar bağırırsanız bağırın etkili olmayan bir durumla karşı karşıya kalabiliriz.”
Hamide Rencüs, son olarak savaşların halkları katlettiğini ve köklerinden kopardığını hatırlatarak, savaşa ve emperyalist müdahalelere karşı halkların kendi kaderini tayin etme hakkı için ses yükseltilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Haber: Melike Aydın \ JINNEWS