Abdullah Öcalan’ın 1988’deki ve son mesajına dikkat çeken DEM Partili Cengiz Çiçek, ‘Halk bizden çözüm bekliyor. Siyaset kurumu görev başına gelmelidir, gerçek rolünü oynamalıdır,’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, Meclis’te görüşülen Cumhurbaşkanlığı bütçe teklifine dair söz aldı.
Bu bütçe bünyesinde yer alan Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) bütçesine dair konuşan Cengiz Çiçek, çözüm aklının mutlaka devreye girmesi gerektiğini belirtti. “Millilik” kavramına ve Türkiye’nin bunu ne şekilde ele aldığına da işaret eden Çiçek, “Sizin ‘millî’ tanımınıza uymayanlar uzunsa uzuvları kesilir, kısaysa yatağa bağlanır, çekilir” dedi.
Dêrsim Katliamına işaret etti
Dêrsim Katliamına işaret eden Cengiz Çiçek, “Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak -bir Dersimliyim- aynen şunu söylüyor: ‘Dersim evvela koloni gibi nazarıitibara alınmalı; Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra da tedricen öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır.’ ‘Koloni’ arkadaşlar; bakın, biz söylemiyoruz bunu, zamanında Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı yapmış biri söylüyor ‘Sömürge hukuku gibi ele alınmalıdır.’ diyor. Bakın, 1937 yılına ait vesika; Maliye Bakanlığının tam Dersim katliamı öncesi Başbakanlığa gönderdiği bir şey. 20 ton gaz… Bombalama işleminde kullanılmak için dönemin Nazi Almanyası’ndan 20 ton gaz alınıyor ve ne hikmettir, kimden ne saklanıyor bilinmiyor ama bu resmî evrakta aynen şu söyleniyor, diyor ki: ‘Almanya’dan gizli pazarlıkla satın alınması gerekiyor.’ Kimden, neyi saklıyorsunuz? Bir başka vesika, tarihî vesika, araştırın, bulun değerli arkadaşlar; Amerika’dan alınan bombardıman uçakları için bir yıllık malzeme ihtiyacı hasıl olmuş, 200 bin Amerikan dolarına bir yıllık bir uçağın maliyeti alınıyor ve acil alınması gerekiyor çünkü onların kalkış yapması gerekiyor. Nereye? Dersim coğrafyasına” diye konuştu.
Rojava saldırılarına tepki
Cengiz Çiçek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün ne oldu? Güncelleyelim bugüne; dün sınırların içerisinde bombalamalar bugün sınırın ötesine gitti. İşte, yüzyıllık ulus devletçi sistem militarist akılla, askerî akılla sorunlara çözüm üretmeye çalışırsa çözümsüzlük girdabında boğulur değerli arkadaşlar, bunu bu şekilde de ele almamız gerekiyor. Bakın, bir başka tarihî şeyi hatırlatayım: Eskiden ‘kart kurt’tuk biz, şimdi jeopolitik Kürt kartı olduk birileri nezdinde. Biz bir halkız; dilimiz var, kültürümüz var. Şimdi varlığımızı herkes kabul ediyor ama bugün bir jeopolitik kart olarak kullanılmak isteniyor Kürt halkı. Bizim nasıl yaşayacağımıza, Kürt halkının hangi siyasal değerler etrafında yaşayacağına karışamazsınız. Bugün söz konusu olan Rojava’da saldırı altında olan sadece Kürt varlığı değildir, aynı zamanda Kürt’ün yaşam biçimine, yaşamını nasıl örgütlemeyeceğine dair bir saldırı vardır.
‘Ekonomik krize çözüm reçetesi’
“Bakın hep hamaset yapılıyor, Rojava Toplu Sözleşmesi’nden 3 örnek vereyim, Anayasası’ndan madde 3: ‘Suriye özgür, demokratik ve bağımsız bir devlettir.’ Burada ne dönüyor? ‘Kürtler bölücü, Suriye’yi bölmek istiyor.’ Başından beri yazılı metinlerinde Suriye’nin devlet bütünlüğüne, ülke bütünlüğüne saygı var, aynen burada olduğu gibi. Madde 23: ‘Herkes ekolojik toplum esaslarına göre yaşama hakkına sahiptir.’ diyor. Neyin tehlikesi bu? Ülkenin dört bir tarafı Akbelen’den Cudi’ye ekolojik talanla karşı karşıya, sizin sorunlarınıza aynı zamanda bir çözüm önerisidir bu. Bir başka madde, madde 42, alın ekonomik krize çözüm reçetesi Rojava Toplum Sözleşmesi’nden: ‘İnsan ihtiyaçlarına ve insan emeğine göre onurlu bir yaşamı tesis üzerine kurulur ekonomik sistemler ve tek elde toplamayı, toplum aleyhine birikimi ve stoku reddediyoruz.’ diyor. Ama burada 5’li çete başta olmak üzere ülkenin bütün kaynakları yandaşlara peşkeş çekiliyor ve toplum düşmanlığının adı budur.
36 yılda fırsatlar ne adına kaçırıldı?
“Çözümü ısrarla ve inatla savunacağız. Son bir, bir buçuk aydır bir tartışma var. Sayın Öcalan’ın yıllarca avukatlığını yapmış biri olarak da söylüyorum. Bakın arkadaşlar, 1988 yılında müteveffa Mehmet Ali Birand’la yaptığı röportajda şunu söylüyor: ‘Baskı, imha, eritme politikasından vazgeçmeliler. Bunun yerine daha uygar bir tartışma, politikadan çözüm bekleyen ve buna inanan önderler, partiler ortaya çıkarsa, onlar çözümleri bu temelde en azından tartışmak isterlerse biz buna büyük bir memnuniyetle karşılık veririz.’ Yıl 1988. Yıl 2024 ve Sayın Ömer Öcalan’a söylediği sözler: ‘Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.’ diyor. Aradan geçen otuz altı yılda bu fırsatlar kim adına, ne adına, hangi çıkarlar adına kaçırılmıştır? Bunun sorusunu toplumumuza, toplumumuzun vicdanına danışarak soruyoruz.
Halk bizden çözüm bekliyor
“Kürt sorunu ve bütün toplumsal sorunlar sistemsel sorunlardır ve üç beş oy uğruna, iktidarda kalma uğruna heba edilecek şeyler değildir. Toplum Türkiye’de bütün farklı kimlikleriyle, inançlarıyla bizden bir çözüm bekliyor. Bir söz var, o veciz söz der ki ‘Kendi yarattığı problemleri çözmekten aciz olduğu ortaya çıkmış bir medeniyet çökmüş bir medeniyettir. Toplumsal sorunların yaratıcısı bu sistemin kendisidir; sivrisineklerle uğraşmayın, bataklığı kurutun. Bataklığı kurutmak için siyaset kurumu görev başına gelmelidir, gerçek rolünü oynamalıdır. Ve şu klişe değil, tam da hayatın gerçeğidir; biz bunu bedellerle ödedik.
Göç toprağı oldu
“Tam da çökmüş bir medeniyet tehlikesiyle karşı karşıyayız; neyin millîliğinden, yerliliğinden bahsediyorsunuz? Onur eğer varsa bir kutsal, hayattır; varsa bir onur, eğitimde fırsat eşitliğidir, sağlıkta fırsat eşitliğidir. Neyin onurundan bahsediyoruz? Bu toprakların kendisi bir göç toprağı oldu. Gençlerimiz yurt dışında geleceklerini arıyorlar. O nedenle ciddi işlerdir, ciddi olmak lazım, ciddi yoğunlaşmak lazım ve gerçekten bu toplumun iradesine layık olma gibi bir sorumluluk almak lazım.
Diz çökmeyeceğiz, çözümü sağlayacağız
“Bu çöküş nasıl engellenir? Şu anda şu zaman diliminde iki yürüyüş var. Birinci yürüyüş demokratik Kürt kurumlarının Amed’ten başlattığı yürüyüş. Kürt sorununa demokratik çözüm talebiyle bugün arkadaşlarımız yürüyüş hâlinde. Bir diğer yürüyüş İstanbul’da Polonez işçilerinin başlattığı yürüyüş. Türkiye’de demokrasi ve özgürlük mücadelesini gerçek anlamda Amed’ten ve İstanbul’dan başlatılan bu yürüyüşler belirleyecektir ve bu iki kol, Türkiye emekçi halklarının ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yürüttüğü bu tarihsel iki kol demokrasi ve özgürlük mücadelesini taçlandıracaktır diyoruz. Sömürgeciliğe karşı, eşitsizliğe karşı, adaletsizliğe karşı sadece bir söz kurmuyoruz. Yüz yıl önce Emiliano Zapata da bu sözü kurmuş, ‘Dizlerimizin üzerinde yaşamaktansa ayaklarımızın üzerinde ölmek daha iyidir.’ demiş ve biz coğrafyanın ezilenler olarak diz çökmeyeceğiz, demokratik çözümü sağlayacağız diyoruz.”
ANKARA