Doksan üç Osmanlı-Rus savaşları sonrasında Ermenilerin örgütlenmesine karşılık Abdulhamit de Kürt aşiretlerinin bir kısmını Hamidiye Alayları çatısı altında silahlandırdı. Ermeniler ve Kürtler aynı coğrafyada yaşamaktaydılar.
Ermenilerin Kürtlerden önce örgütlenip bağımsız Ermenistan mücadelesinde Kürt köylerine ve Kürt aşiretlerine karşı da eylemleri olmuştu. Kürtlerin Kürdistan diye tanımladıkları bölgeyi Ermenilerin Ermenistan olarak tanımlaması, Ermeni örgütlerinin eylemlerinde yer yer Kürtleri ve Kürt köylerini de hedef alması Kürtler arasında tedirginliğe yol açtı. Abdulhamit Kürtlerin tedirginliğini fırsata çevirip Kürtleri Hamidiye Alayları çatısı altında örgütleyip, Kürtleri kendi kontrolüne aldı. Abdulhamit Hamidiye Alayları ile hem Kürtlerin ulusal bilincinin gelişmesi yerine Kürtler arasında Osmanlıcılık fikrinin yayılmasını sağladı hem de Kürtlerden silahlı güç oluşturmak istedi ve Ermenilere karşı kullandı. Aynı zamanda içeri al ve yut politikasıyla Kürtlere asimilasyon politikasını uyguladı.
Abdulhamit Kürtleri Ermenilere karşı bir yandan “din elden gidiyor” diğer yandan da “Ermeniler devlet kurarlarsa sizin topraklarınızı da alacak” propagandalarıyla kışkırtıyordu. Aynı Abdulhamit kışkırtmalar sonucu Hamidiye Alayları’nın Ermeni köylerine yaptıkları baskınlara Avrupalıların verdiği tepkilere karşı “Ermeni köylerine saldıranlar bizim ordumuz değil, saldırıyı yapanlar barbar Kürtlerdir” diyerek hem sorumluluktan kurtuluyordu hem de ilerleyen süreçlerde Kürtleri Avrupalıların desteklerinden yoksun bırakacaklardı.
Abdulhamit’in Kürtlere dönük Hamidiye Alayları politikası Kürtleri Avrupalıların desteğinden yoksun bıraktığı gibi Müslüman olan Kürtlerin, Hıristiyan olan Ermenilere karşı tutumları nedeniyle karşı tutum aldıkları da oldu. Bu durum Kürtlere ve Kürt mücadelesine uygulanan ilk tecrit olarak da tanımlanabilinir. Kürtlere uygulanan tecrit politikaları bugün sayın Öcalan şahsında tarihin en şiddetli tecrit uygulaması olarak devam etmektedir.
Aynı dönemde Abdullah Cevdet ve Fuat Paşa gibi bir kısım Kürt aydını da meşrutiyetçilik, Osmanlıcılık, sekülerizm ve ilerlemecilik fikri ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşunda yer aldılar. Ahmet Rıza ve Yusuf Akçura gibi turancıların da etkisiyle özellikle 1913’ten sonra İttihat ve Terakki tamamıyla Osmanlıcılıktan Turancılığa geçti. Yönetimi eline alan İttihat ve Terakki’nin ilk uygulamaları Osmanlı’daki bütün farklıları yasakladığı gibi Kürt basın yayın organlarına ve Kürt kurumlarına da baskı uyguladı. Kürtlerin basın yayın organlarını ve Kürt kurumlarının hepsini kapattı. Hem Hamidiye Alayları’nda yer alan Kürtler, hem de İttihat ve Terakki cemiyetinde yer alan Kürtler, Kürtler için kurtuluşu Osmanlıcılık fikrinde görmüşlerdi. Ancak her iki kesim de Türkçü/Turancı aklı okuyamamışlardı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Kürtler geleceği ortak vatanda görmüşler ve Anadolu’nun örgütlenmesinde Mustafa Kemal ile hareket etmişlerdi. Mustafa Kemal’in önerdiği ve söz verdiği muhtariyet, ‘özerklik’ idari uygulamasıyla birlikte yaşama iradesiyle ortak mücadele verildi. Ancak bu sefer 1918-1923 yılları arasındaki gelişmeleri okuyamadılar. Ortak mücadele ile kurulan devletin tapusu Lozan ile alınınca Kürtlere verilen muhtariyet ve ‘özerklik’ idari yapılanma sözü unutuldu, Kürt kimliği, kültürü, dili yok sayıldı. 1921 çoğulcu anayasası kaldırıldı, yerine 1924 tekçi anayasa uygulamaya konuldu. Tekçi uygulamalarla bu coğrafyaya hatta Ortadoğu’ya yüzyıldır eşit, adil, özgür yaşam ve toplumsal barış uğramadı.
Amaçlarından biri de Kürtleri Ermenilere karşı silahlı güç olarak kullanma politikası olan Hamidiye Alayları uygulamasının üzerinden 120 yıl geçmişti. Aynı politikayı Abdulhamit özentisi olan Erdoğan da uygulamak istedi. Suriye’de 2011 Mart ayında başlayan çatışmalarda Kürtleri Esad’a karşı savaşmaya zorladı. Ancak Kürtler bu sefer hiçbir güç ile ne din ne de başka bir gerekçeyle savaşmadı. Belki de Suriye rejiminden en büyük zulmü gören kesimin Kürtler olmasına rağmen Kürtler sadece kendi topraklarını koruma iradesini ve kararlılığını gösterdi. Kimse adına hiç kimse ile vekalet savaşı vermedi. Hatta yapılan açıklamalara göre Rusya devleti bile HTŞ’ye karşı Kürtlerin Esat’ın yanında yer almasını istemiş. Ancak Kürtlerin Erdoğan’a verdikleri cevabın aynısını Rusya’ya da verip kendi topraklarını koruma dışında hiç kimse adına hiç kimse ile savaşmayacaklarını cevabı vermişler. Gerçekten de Kuzey ve Doğu Suriye’deki Özerk Yönetim kuruluşundan bugüne kadar hiçbir devlete veya kesime karşı saldırgan olmamıştır. Özellikle Türkiye’ye karşı tek bir eylemleri dahi olmamıştır. Aksine bölgesel barışın inşası için hem diyalog çağrısı ve müzakere çabası içinde olmuşlardır. Kürtlerin şiddetten ve çatışmadan uzak bu tutumu Kürtleri yüzyılın en büyük insanlık düşmanı olan IŞİD terör örgütüne karşı yalnız bıraktı. Kürtler IŞİD’e karşı sadece Kürtleri korumadılar, aynı zamanda insanlık onurunu da korudular. Bugün başta ABD ve AB olmak üzere bütün dünya insanlığını IŞİD karanlığına karşı koruyan Kürtlerdir, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’dir.
Bölge devletleri şunu iyi okumalılar. Başta Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ndeki Kürtler olmak özere Ortadoğu’da barışın teminatı Kürtlerdir. Kürtlerin çoğulcu, eşit, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum önerisi çok kimlikli Ortadoğu için en uygun modeldir. Kürtlerin bu tutumunu bütün dünya görmekte ve takdir etmektedir. Artık Kürtler ve Kürt mücadelesi izole edilemez. Kürtler 20. yüzyılın başında olduğu gibi örgütsüz de değiller. Kürtler ne istediklerini iyi biliyorlar. Bu istek de kendi topraklarında çoğulcu, eşit ve özgür bir yaşam sürmek. Bölgenin toplumsal barışı için öncelikle bütün Kürtler ortak irade ile hareket etmeli, bölge devletleri Kürtlerin eşit ve özgür yaşam taleplerine saldırmaktan vazgeçmeli, uluslararası kamuoyu da Kürtleri yalnız bırakmamalıdır.
Aksi durumun hem bölge devletleri hem de insanlık için öngörülemeyecek sonuçları meydana getirme ihtimalinin oldukça yüksek olduğu unutulmamalıdır.