Suriye rejimi düştü, Beşar Esad Suriye’den ayrıldı; 61 yıllık BAAS ve 53 yıllık Esad ailesinin iktidarı sona erdi. Yeni dönemde Suriye nasıl şekillenecek, Suriye yeni dönemde yoluna nasıl devam edecek yönlü endişe, beklenti, tepki ve girişimler hem Suriye’nin hem de uluslararası alanın gündeminde.
Yeni Suriye özgürlükçü, demokratik, farklı halkların ve inançların haklarının ve statülerinin güvenceye alındığı bir ülke mi olacak, yoksa BAAS iktidarı Suriyesi gibi tekçi, anti demokratik, otoriter bir yapılanmanın egemenliğinde bir ülkeye, tekçi bir ulus devlet diktatörlüğüne mi evirilecek?
Ortadoğu jeopolitiğinde Suriye stratejik konumu olan bir ülke ve bir coğrafya. Bilindiği gibi Suriye başta Türkiye, İsrail ve cihatçı çeteler olmak üzere bölgesel ve küresel güçlerin amaçları çerçevesinde hedefe konulan bir ülke.
AKP iktidarının Neo Osmanlıcı hayaller temelinde selefi cihatçı çetelere, çete örgütlerine sunduğu destek ve yaptığı ittifak Suriye üzerinde, Suriye halklarının varlığı ve geleceği üzerinde en büyük tehlikeyi oluşturuyor.
AKP iktidarının DAİŞ ve SMO çete güçleri başta olmak üzere cihatçı yapılara sunduğu destek temelinde ulaşmak istediği temel hedeflerden biri Kürtlerin defterini dürmek, Suriye’deki Kürtlerin Suriye’de varlığını sürdüremez duruma sokmak ve bir statüye sahip olmalarının önüne geçme üzerinedir. Bu hedef temelinde on yılı aşkın bir süredir cihatçı çeteleri organizeli biçimde Rojava’nın üzerine, Kuzey ve Doğu Suriye üzerine sürüyor. Tüm angajmanı Kürtleri nasıl zayıf düşüreceği üzerinedir.
Türkiye’nin, AKP iktidarının selefi cihatçılarla ittifak ve desteğin diğer bir hedefi ise Suriye’yi kendi tekeline alma, daha açık bir ifade ile Suriye’yi ve Suriye’nin geleceğini rehin alma üzerinedir.
Türkiye’nin Suriye’yi rehin alma Suriye’yi Suriyelilere bırakmama politikasının Suriye üzerinde, Suriye’nin geleceği üzerinde hayli ağır, hayli yıkıcı etkileri olacak. Bu politika sürdüğü müddetçe Suriye ne demokratik bir ülke olur ne bir arada kalabilir ve ne de komşularıyla barış içinde bir ülke olur.
Türkiye’nin mevcut Suriye politikası bölgenin diğer aktörleri açısından da son derece tahrik edici bir politika. Fetihçi, işgalci bir politikanın önümüzdeki dönemde Ürdün’ü, Mısır’ı, Suudi Arabistan’ı tahrik etmemesi ve İsrail’i daha fazla tahrik etmemesi düşünülebilinir mi?
Türkiye Kuzey ve Doğu Suriye’ye, Rojava’ya yönelik yaptığı ve yaptırdığı saldırıları “teröre karşı mücadele” olarak lanse ediyor. Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’nin Özerk yapısına ve savunma güçlerine karşı saldırıları “terörizme karşı mücadele” olarak lanse etmesi tam bir sahtekarlık.
Tarihin en büyük terör saldırılarına, katliam ve kırım uygulamalarına maruz kalan bir halkı, bir toplumsal ve yönetimsel yapıyı terörizmle yaftalayıp saldırıların hedefine koymasının kendisi en büyük terör uygulamasıdır. BM’nin ve uluslararası camianın terör listesinde olan güçlerle, çetelerle AKP iktidarının nasıl iç içe olduğu, nasıl haşır neşir olduğu ve baş destekçisi olduğu ve söz konusu çeteleri Kürtlere ve başka kesimlere yönelik sahaya nasıl sürdüğü tarihi kanıtlarıyla ortada.
Kuzey ve Doğu Suriye’nin, Rojava’nın politik ve askeri bileşimi yeni Suriye’de, Suriye’nin geleceğinde kurucu bir özne, pozitif bir özne olarak yer alma istemlerini defalarca beyan ettiler. Suriye’nin özgürlükçü demokratik fikriyatı ve ruhu Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava’da vücut bulmuştur.
Kürtlerin Suriye’de rolünü, konumunu ve taleplerini marjinalleştirme ve statüsüz bırakma siyasetinin Suriye’yi daha fazla çıkmaza sürme eksenli bir siyaset olduğunu belirtmek gerekir. Bu yönlü tutum ve politikalar aynı zamanda Kürt halkına yönelik soykırım uygulamalarının güncelleştirilmesi olarak idrak edilip ona göre bir tutum, bir mücadele ve dayanışma temel sorumluluktur.