Tarih, her halk için farklı bir anlatıdır; her halkın geçmişine baktığınızda, kimisi zaferlerini altın harflerle işler tarih kitaplarına, kimisi ise kaybolan umutlarının karanlığında sessiz bir şekilde silinir. Ancak bazı halklar vardır ki, onların hikâyesi yalnızca zafer ya da mağlubiyetle sınırlı değildir. O hikâyeler, bir direnişin, bir inancın ve kararlılığın aynasıdır. Böyle halklar, tarih sahnesinde yalnızca var olmakla yetinmez; mücadeleleriyle, hayatta kalma azimleriyle ve özgürlük tutkusuyla insanlık tarihine iz bırakırlar.
Kürt halkının tarihi de tam olarak böyledir: Parçalanmış bir coğrafyada, dört ayrı ülkenin sınırlarına hapsedilmiş, arasına türlü türlü nifaklar sokulmuş bir halk; fakat buna rağmen dimdik ayakta kalmayı başarmış, kimliğini, dilini ve kültürünü yaşatmayı sürdürebilmiştir. Sınırları başkalarının elleriyle çizilmiş olabilir, ama vicdanları özgürlük ve hakikatle mühürlenmiştir. Onların hikâyesi; zulme boyun eğmeyen bir direnişin, kültürel bir varoluşun ve geleceğe olan sarsılmaz bir inancın hikâyesidir.
Kürt halkı, tarihin sayfalarına adını kazırken, yalnızca bir halkın acılarını değil, aynı zamanda insanlık onurunu ve özgürlük mücadelesini de temsil eder. Bu tarih ne yalnızca hüzünle ne de yalnızca zaferle anlatılabilir; bu, her koşulda direnmeyi ve inancını korumayı seçen bir halkın hikâyesidir.
Bugün, tarih bir kez daha Kürtlerin kapısına dayandı. Tıpkı 1. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, dünya yeniden bir dönüşümün sancısını yaşıyor. Sınırlar kanla ve mürekkeple yeniden çiziliyor, çıkarlar haritaları yeniden şekillendiriyor. Bu kaosta Kürt halkı, bir kez daha tarihin kavşağında. Peki, bu defa kendi yolunu çizebilecek mi?
Tarih, unutmanın affetmediği bir öğretmendir. 1. Dünya Savaşı yıllarında Kürt halkı örgütsüzdü; dağınıklık, halkın kaderini başkalarının insafına bıraktı. İmparatorlukların çöktüğü, halkların kaderlerinin masalarda pazarlık edildiği o dönemde Kürtler, bölünmüşlüğün ağır bedelini ödedi. Topraklar parçalandı, kimlik inkâr edildi, ses boğuldu. Tarih o günlerde yapılan hataların bedelini, bugün bile ödetiyor. Ve eğer geçmişin aynasına tekrar bakmazsak, geleceğimiz de o karanlıkta kaybolabilir.
Dünya yeniden bir oyun sahasına dönüşmüş durumda. Emperyalistler, yerel diktatörler ve çıkar grupları kendi taşlarını oynuyor. Bu satranç tahtasında Kürt halkı, ya yeminli Kürt düşmanlarının kendisine layık gördüğü bir piyon olmayı kabul edecek ya da kendi geleceğini, özgücüne dayanarak kesintisiz örgütlenerek kendi elleriyle kuracak. Örgütlenmeden bırakalım özgürleşmeyi, en basit oyunu bile boşa çıkarmak mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki, örgütsüz olan halklar aşılmaya ve parçalanmaya, parçalanmış olanlar ise yok olmaya mahkûmdur.
Bir halk için en büyük düşman, dış güçlerden önce kendi içindeki bölünmüşlüktür. 1. Dünya Savaşı’nın Kürt halkına öğrettiği en acı ders budur: Birlik olmadan özgürlük, direniş olmadan zafer mümkün değildir. Ve bugün Kürtlerin aynı hatayı tekrarlama lüksü yok.
Ortadoğu’da bugün yalnızca halklar değil, değerler de sınanıyor. Kürt halkı, bu kaosta bir umut ışığı oldu. Ne emperyalizmin taşeronu oldu ne de yerel diktatörlerin piyonu. Kürtler, kendi yolunu inşa edebileceğini herkese gösterdi. Bu yol kolay değil; fedakârlıklar ve bedeller gerektiriyor. Ancak unutulmamalıdır ki, özgürlük yalnızca uğruna bedel ödeyenlerin ellerinde filizlenir. Zira bedel ödemeden, emek vermeden, örgütlenmeden yol yürünemez.
Bugün, tarih bir kez daha Kürt halkının kapısını çalmış durumda. Bu kapıyı açmak ve geçmişin ağır yükünden yeni, özgür bir gelecek inşa etmek Kürtlerin elinde. 1. Dünya Savaşı’nın karanlık günlerinde kaybedilen ne varsa, bugün akıl, birlik ve iradeyle geri kazanılabilir. Çünkü tarihin en güçlü halkları, hatalarını kabul eden ve o hatalardan yeniden doğanlardır.
Kürt halkı, tarih sahnesinde yalnızca bir tanık olmakla kalmayıp, aynı zamanda kendi yazgısını şekillendirme iradesine sahip bir aktör olmayı da fazlasıyla hak etmektedir. Bu hak, zamanla erozyona uğratılan kimlik ve kültürel değerlerle mücadelenin yanı sıra, derin bir toplumsal dayanışma ve örgütlülük gerektirir. Zira, tarih, asıl olarak ona başkaldıranların ve kendi haklarını savunanların haykırışlarıyla yazılmaktadır. Varlığını tehdit eden lanetli yazgıların üstesinden gelmek için gerekli olan irade, ancak birleşik bir çabayla ve kararlılıkla ortaya konduğunda mümkündür. Dolayısıyla, Kürt halkının özgürleşme mücadelesinde, her bireyin rolü ve katkısı son derecede değerlidir.