İHD Onursal başkanı Akın Birdal PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecride dikkati çekerek, ‘Tecrit kapısı demokrasiye, barışa açılmalıdır ve Abdullah Öcalan konuşmalıdır’ dedi
İnsan Hakları Derneği (İHD) Şirnex Şubesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 76’ıncı yılı dolayısıyla “Savaş öldürür barış yaşatır” konulu panel düzenledi.
Panele İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, gazeteci Abdurrahman Gök konuşmacı olarak katıldı. Panele Şirnex Barosu, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (İHD) üyeleri, DEM Parti ilçe örgütü ve Barış Anneleri katıldı. Moderatörlüğünü Şirnex İHD Yönetim Kurulu üyesi Şivan Sakman’ın yaptığı panelde ilk olarak Akın Birdal konuştu.
‘Tecrit kapısı demokrasiye açılmalı’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki ağırlaştırılmış tecride dikkati çeken Akın Birdal, Kürt sorunun çözümünde Abdullah Öcalan’ın önemli bir rol oynadığını ifade etti. Akın Birdal, “Tecridin 45’inci ayı ve bu insan haklarına aykırıdır. Sadece Kürt sorunundaki çözümsüzlükteki ısrar değil bu aynı zamanda insan haklarına aykırıdır. Mahpuslar aileleriyle, avukatlarıyla, yakınlarıyla görüşürler ve iletişim araçlarından yararlanırlar. Burada bir hukuksuzluk var. En son MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli grup toplantısında, ‘Öcalan meclise gelip konuşsun’ dedi. Ve 44 aylık tecrit sonucunda Abdullah Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan ile görüşebildi. Ömer Öcalan bu görüşme sonrasında çok özlü mesajlar getirdi. Şiddet ve çatışmayı hukuki zemine çekebileceğini ve bu konuda muktedir olduğunu, teorik ve pratik güce sahip olduğunu söyledi. O tecrit kapısı demokrasiye açılmalıdır, o tecrit kapısı barışa açılmalıdır ve sayın Öcalan konuşmalıdır. Bu süreç 2013 ve 2015 gibi heba edilmemelidir” dedi.
‘Derhal barış konferansı düzenlenmeli’
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile bir an önce hukuksal zeminde görüşmelerin başlatılması gerektiğine vurgu yapan Akıb Birdal, “Derhal o kapı açılmalı ve konuşma başlamalıdır. Terörle mücadele yasası ve düşünce ifade özgürlüğü yasası bütün yasakları kaldırılmalı ve herkes geçmişi ve dünü sorgulayarak iyi bir geleceğin inşa edilmesine dahil olmalıdır. Herkes konuşabilmeli ve düşüncelerini söyleyebilmeli. Siyasi mahpuslar derhal serbest bırakılmalı. Cezaevlerinde her ay bir iki tane cenaze çıkıyor. Böyle bir şey olur mu? Hasta mahpuslar serbest bırakılmalı. Derhal bir barış konferansı düzenlenmeli ve bu savaşa ve sisteme itirazı olanlar o barış konferansından kolektif bir irade çıkartmalı ve muhataplar arasında formel görüşmeler başlatılmalı ve kayyım politikalarına son verilmelidir. Bir barışın adımı atılmalı. Hep birlikte savaş karşıtı olmalıyız. Bu barış sürecini kesintiye uğratmamalıyız ve barışı toplumsallaştırmalıyız. Perdeler barış için açılmalı, saz, söz barış için söylenmeli. Her gün insan hakları günü olmalı. Eşit, özgür bir arada kardeşçe yaşayabileceğimiz bir Türkiye olmalı, ortak eşit bir vatan olmalı” diye konuştu.
‘Hakikat yılmadı’
Ardından Abdurrahman Gök gazetecilerin alanda karşılaştığı zorluklar ve hakikatin barış üzerindeki etkilerini anlattı. Gazetecilerin hakikati açığa çıkartırken uğradığı saldırılara değinen Abdurrahman Gök, bunun için ciddi bedellerin ödendiğini kaydederek, “Hak mücadelesi yürüten birçok insan bedel ödedi, yaşamını yitirdi. Onların mücadelesinin daha çok görünür kılınmasını sağlayan özgür basından arkadaşlar sokak ortalarında öldürüldü. Hak mücadelesini yürütenlerin tuttukları raporları, belgeledikleri ihlalleri dünya kamuoyuna yansıtmak için gazete sayfalarına taşıyan gazeteler bombalandı. Bunları sizlere, bizlere ve halka ulaştıran gazete dağıtımcıları yine sokak ortalarında hem JİTEM tarafından hem de kontra dediğimiz Hizbul-kontra dediğimiz kişilerin satırlı saldırılarına uğradılar ve yaşamlarını yitirdiler. O gazeteleri kendi dükkanlarında veya bayilerinde görünür kılma mücadelesi verenlerin dükkanları bombalandı. Ama o hakikat mücadelesi son bulmadı. Ne insan hakları mücadelesi verenler yıldılar, ne de onların sesinin daha görünür kılmayı sağlayan gazeteciler yıldılar. Nitekim en fazla o haksızlığa uğrayanlar olarak da bunun mücadelesini de vermek zorunda kaldık” ifadelerini kullandı.
‘Kürdün her yerde yaşadığı aynı’
Kürtlerin dört parça Kürdistan’da benzer politikalara maruz kaldığına değinen Abdurrahman Gök, “İki taraf var; bir hak yiyenler, biri de hakları yenilenler. Hakkı yenilenlerin hakkını da savunmak adına bedel ödemeyi göze alarak böyle bir mücadele yürütüyorlar. Bu sadece Bakur Kürdistan’da değil, Rojhilat’ta Başur ve Rojava’da da aynı şekilde sürdürülüyor. Aslında kürdün her yerde yaşadığı haksızlıklar aynı. En son burada gördüğü işkenceler sonucu dayanamayıp taciz ve gözaltına alınan ve burada kalmayıp Avrupa’ya giden ve orada da iltica alamayan bir gencimiz yaşamına son verdi. Böyle ağır süreçler yaşıyoruz” diye konuştu.
Yapılan değerlendirmeler ardından panel soru ve cevap şeklinde son buldu.
Kaynak: MA