Halk adına savaştıklarını iddia eden HTŞ ya da ÖSO gibi cihadist gruplardan söz etmiyorum. Her iki grup da maşa olarak hazırlandı, sahaya sürüldü. Şimdi kazanılan yerlerin kaderini belirlemek için perde arkasındaki güçler devreye girecektir
Ziya Güler
Bugün Ortadoğu’da olanlara derin bir nefes alarak bakmak gerekiyor. Anlık olanlar, yaşanan değişimler, bir oldubitti görünümü vermeye oldukça yatkın. İlk değişimden bu yana yer yer hareketli olsa da son yıllarını, son değişimleri sindirmeye çalışan bir Suriye vardı. Uluslararası güçlerin de kendi güçlerini oluşturmaya ve sahada kozlarını paylaşmaya çalışması son günlerde yaşanan hızlı değişimlerin ertelenmesine neden olmuştu. Bugün gelinen aşamada Ukrayna ile meşgul olan Rusya’nın kendi evine dönmesi ve İsrail’in olası saldırılarına karşı İran’ın kendi kabuğuna çekilmesi yeni gelişmeleri ortaya çıkardı. Aslında hem İran hem de Rusya’nın uğraşları onları yeni Ortadoğu’da istemeyen güçlerin büyük oyunları sonucu ortaya çıkmıştır. Fakat Rusya’nın Ukrayna’ya rağmen bölgede söz sahibi olmak isteyeceğini ve bu konuda başarılı olacağını da belirtmek gerekiyor. Elinde bu kadar büyük askeri güç olan bir ülkenin, komşusu Ortadoğu’da yeni gelişmeleri izlemesi beklenmemeli. Sahada olmayabilir ama müdahale etmeye hazır bir Rusya gerçeği olacaktır.
Yeni bir Ortadoğu’da eski güçlerin yönetimi yerel halka bırakma isteği olup olmadığını ilerdeki süreçte hep beraber göreceğiz. Bu konuda halkın iddiası büyüktür ve kendi emeği ile büyüttüğü bu kazanımları hakim güçlerin ellerine bırakmayacaktır.
Halk adına savaştıklarını iddia eden HTŞ ya da ÖSO gibi cihadist gruplardan söz etmiyorum. Her iki grup da maşa olarak hazırlandı, sahaya sürüldü. Şimdi kazanılan yerlerin kaderini belirlemek için perde arkasındaki güçler devreye girecektir. Bu perdenin arkasındaki güç kuşkusuz AKP olarak görünüyor. Ortadoğu’nun JİTEM’i olarak tanımlanan bu çeteleri AKP tek başına (çok istemesine rağmen) yönetecek bir yeteneğe ve güce sahip değildir. Perdenin arka kısmında, locada oturan güçler yeni Ortadoğu’nun kaderini belirlemede rol oynanacak asıl güçler olmak isteyeceklerdir.
Tabii bu geçiş döneminde eline cetvel alan buraya gelecek ama o iş o kadar kolay değil. Halk adına savaşan ve kazandıkları yerlerin gerçek sahibi olan Kürtler bu dönemde en etkili söz sahibi olan kesimdir. Bu gücün onay vermediği herhangi bir proje destek görmeyecektir. Sular bulanık iken herkes bir şey söyleyebilir ama sular yavaşça durulmaya doğru gidiyor ve bu durum gerçek söz sahibi olanları meydana çıkaracak.
Tabii bir de bu halktan olmayan, halkı tanımayan ve halkın da onları tanımadığı bir ayakçı kesim var. Çeçenistan’dan, Irak’tan, Avrupa’nın sosyal artıklarından toplanan üç beş çeteyi, bunlar Suriye halkıdır diye yutturmaya çalışabilirler ama bunu yeni yetme Katar’a bile yutturamazsınız. Suriye halkını savaştan önce tanıyan bir toplumsal hafıza var. Esad’ın sözde Alevî dayatmasına maruz kalan Sünni kesim vardı ama bu kesim IŞİD zihniyetini kabul eden bir Sünni kesim değil namazında niyazında denilen orta halli Müslüman Sünni kesimdi. Biz Kürt halkı, Türk halkı, Arap ve Farslar kimimiz bin yıldır buradayız, kimimiz buranın yerlisiyiz. Son yüzyılda cetvel ile belirlenen sınırların öte tarafında yaşamış olabiliriz ama biz bizi iyi tanırız. İçimizde ne IŞİD ne de HTŞ gibi yapılanmalar oldu. Olmasına da izin vermedik. Mezheplere bölündük, kimimiz dua ederken ellerini birleştirdi, kimimiz rüküde işaret parmağını kaldırdı, kimimiz namazı kaza ile yaptı ama kıblemiz aynıydı. Herkes kendi ibadetini evinde ya da camisinde, cemevinde, kilisesinde yapar, aynı kahvehanelerde buluşur, aynı tavlaya zar atar, aynı yemekleri yerdik. Bazılarımız İslam’dan önce de buradaydık. On bin yıllık halaylarımız, zılgıtlarımız vardı. Dinde bazı kültürel ayrışmalarımız oldu ama bizde böyle ne olduğu belli olmayan, ne istediğini bilmeyen, kafa kesen, tecavüz eden, mabetlere saldıran, türbeler yıkan, tarihi yerleri talan eden bir güruh olmadı. Bizde her insan başka bir insanı tanır, onun dinini, dilini merak etmezdi. Bazen ağıtlar da olurdu. Êzidî ile Süninin aşkı belki vuslata ermezdi ama yüzlerce yıl dinlenen ağıtlar bırakırdı. Hani şairin hayalî vardı ya; “Bizde şikayet olursa ölümden olurdu” der. Osmanlı’nın ihanetleri olmasaydı Ortadoğu bu aşamaya hazırlanıyordu. Hızla gelişen batı dünyası karşısında diz çöken Osmanlı o gün batının sosyal projesini nasıl onayladıysa bugün mirasçısı olan AKP de aynı güçlere karşı yenik düşmüş ve aynı hatayı tekrarlıyor.
Şimdi her birini bir yerlerden topladıkları ve sözde din adına savaştıklarını iddia eden bu sistem artığı çeteleri Ortadoğu gençleri olarak tanıtmaya çalışıyorlar. AKP yirmi yıllık parti olabilir ama biz toplumun hafızası en az bin yıldır canlı duruyor. Bu çeteler bize ait değil, bizim çocuklarımız değil. Hele ki son yüzyılın demokrasiye susamış Ortadoğu halkı hiç değil.
Peki kim bu insanlık ve kadın düşmanı kesim? İsterseniz Birinci Dünya Savaşı’ndan başlayalım. Ama çok uzun sürecek diyorsanız Bin Laden’e kadar inelim. Sovyetler Birliği’nin anti propagandasını yapmak için komünizme karşı din kılıcını çeken batı uşağı bu adam Suudi bir prens iken ABD’nin “sana güç vaat ediyoruz” diyerek kandırıp Afganistan’a gönderdiği ilk IŞİD kılıklı adam. Batı bir yandan bunu yaparken diğer yandan Batı ülkelerinde İslama fobi yaratarak haksızlığa uğradığını zanneden gençleri bin Laden’e gönderdi. Amaçları bir taşla birkaç kuşu birden vurmaktı. İslamofobi propagandası ile batı toplumunda istenmeyen aşırıları batıdan sürdükleri gibi aynı zamanda bu gençleri Sovyet bloğuna karşı Laden’in hizmetine de sunmuş oldular. Bir yandan Sovyet’in “dinsiz” komünizmine karşı önlem alınırken diğer yandan Ortadoğu halkına dinlerinin nasıl bir vahşet içerdiğini göstererek, olgunlaşmaya doğru evrilmiş ve şiddetsiz bir Rönesans’a doğru ilerleyen dinlerine karşı da antipropaganda yapmış oldular. Böylece hem Sovyet komünizmine karşı önlem alındı hem Batı’daki kafası karışık ve sistem dışı kalan gençlerden kurtulmuş oldu (Kudüs döneminde Haçlı seferi de böyle planlanmıştı) hem de radikal İslam bahane edilerek Ortadoğu’ya müdahale bahanesi oluşturuldu. Şimdi gelinen aşamada yetiştirdikleri yeni versiyon JİTEM ile Ortadoğu’da yeni denklemler yaratmak istiyorlar. Özetle bu İslam adını kullanan HTŞ ve benzeri çeteler Suriyeli olmadığı gibi Ortadoğu halkı da değil. AKP ipin ucunu tuttuğunu zannedebilir ama bu ipin ilk ilmeğini Birinci Dünya Savaşı’nda attılar ve şu anda ABD, İngiltere, İsrail beraber yönetiyor. Bunlar bizim asi ya da öfkeli gençlerimiz değil, Batı’nın bizi kırmak ve teslim almak için çıkardığı başıboş sünepelerdir. Bizim asi veya öfkeli gençlerimiz en fazla kapı pencere kırar, olmadı keleş ile bir iki mermi sıkar. Kalkıp insan kafası kesmez, yedi sekiz yaşındaki kız çocuklarına tecavüz etmez, halkın malına canına zarar vermez, vereni de kendi eliyle cezalandırır. Tanımadığımız, görmediğimiz isimleri bile yabancı olan bu insancıkları Suriye’de bırakın yönetim yapmayı oranın sakini bile yapmaya kalkışmasınlar. Bizim bin yıllardır emeğimizle, yeri geldiğinde kanımızla oluşturduğumuz bir kültürümüz var. Bunlar çocukların ahlakını bozacak, onları yanlış yönlendirecek hatta tecavüz etmeye kalkacak toplum dışı insanlardır. Biz bu tipleri tanımıyoruz ve tanışmak da istemiyoruz. Nereden geldilerse oraya girsinler. Çeçenistan’a gitsinler, Afganistan’da yaşamak isteyebilirler ama burası olmaz. Eğer oldurmayı düşünen varsa bilsin ki kadim Ortadoğu halkı er ya da geç bunları geldikleri yerlere geri gönderecektir. Bunu isteyen, yüz yıl önce bizi kaoslar ile baş başa bırakıp bize ulus-devlet mantığını dayatan, bizi bölen, parçalayan, binlerce insanımızın ölmesine sebep olan zihniyet ile aynı yerdedir. Yeni yüzyıla yeni çıbanlar ile girmeyelim. Teknolojinin bu kadar geliştiği bu yüzyılda böylesi bir proje çok insanın canını yakar. Bu uluslararası komplonun yarım kalan ayağını tamamlamak olur. Nasıl ki ilk ayak ulus-devlet dayatması ise bu ikinci ayak olacaktır.