Biraz bekleyin…
Zamanın akışını, dağların yüceliğini, bir halkın derin acılarla yoğrulmuş sabrını hafife almayın. Biraz bekleyin ki, direnmenin farklı tonlarının yürek ve akılla nasıl işlenip yürütüldüğünü görün.
Beklemek, sabırla bir umudu büyütmektir; tıpkı bir tohumun çatlamasını izler gibi. Bekleyin, çünkü sonu gelmemiş romancıların, şairlerin zalime ve zulme karabasan gibi nasıl çöktüğünü gördüğünüzde yutkunamayacaksınız.
Zaman zaman belki Kobanê gibi acıyacak canınız, mengeneye sıkışacak kalbiniz, tırnaklarınızı yiyeceksiniz kimi zaman ama son sözü direnenlerin özgürleşmenin şafağında yine büyük bir heybet ve erdemle söyleyeceğine tanık olacaksınız.
Beklenen an geldiğinde, Kürt yüreği ve aklının gökyüzünde nasıl bir yıldız gibi parıldadığına şahit olacaksınız. Karanlığın en kuyusu ve koyusundan, direnişin en saf ışığı yükselecek. Ve o ışık, size yalnızca bir halkın umudunu değil, özgürlüğe adanmış bir yaşamın muhteşemliğini gösterecek. İşte o an içiniz içinize sığmayacak, kalbiniz göğsünüzden fırlarcasına çarpacak. Çünkü her bir detayda, her bir adımda, insan ruhunun sınırlarını zorlayan bir bilgelik bulacaksınız.
Bir halkın varoluş mücadelesi aynı zamanda strateji dâhilerinin sessiz planlarında saklı. Akıl ile direnişin birleşmesi, yaşamın ölüme karşı kazandığı zaferin ta kendisi değil midir? Bir adım geri çekilip, sonra on adım ilerlemek; taşların, yolların, hatta rüzgârın bile saf değiştirdiğini görmek…
Beklemeyi bildiğinizde, yüzünü Kürdün kanıyla yıkayan faşist güruhların, stratejisini bir halka düşmanlık besleyerek geliştirenlerin, ellerini Kürdün Rojava’da yanan evi ile ısıtanların oyunlarının nasıl da bozulduğunu, gayet kudretli bir şekilde göreceksiniz.
Kendi tasarladığı labirentte kaybolan bir iktidarın çaresizliğini izlerken, çığlıkların arasından yükselen sessiz zafer şarkılarına kulak kabartacaksınız. Söz ve müziğinin Derwêş ve Adûlêlere, Arîn ve Gelhatlara, Aziz ve Paramazlara ait olduğu özgürlük stranlarına…
Bekleyin ama şunu da bilin: Rojava, yalnızca Kürt halkının mücadelesi değil; dostlarının onuruyla tarihe kazınan izi, dili, bilinci ve eylemidir aynı zamanda. Rojava özgürlüğün bugünüdür, yarınıdır. Rojava sensin, benim, biziz, hepimiziz. Rojava çelikten bir düşüncenin ete kemiğe bürünmüş halidir ve o düşünce yok edilemez.
Beklemeyi bildiğinizde, her türlü gericiliğe karşı mücadele eden halkların yiğit evlatlarını şaşkınlıkla izlerken, onların hikayesinin sizin hikayeniz olduğunu fark edeceksiniz. Çünkü iyiliğin, doğruluğun ve dürüstlüğün yankısı, hiçbir sınır tanımaz.
Bekleyin… Biraz daha bekleyin. Zaman, sabrın ve mücadelenin en güçlü dostudur. O gün geldiğinde, gözyaşlarınız tarihe karışacak; geçmişin acı izleri yerini umut dolu bir geleceğe bırakacak. Tarih sahnesinde, barbar gericileri yenilgiye uğratan Kürtlerin ve dostlarının yiğit evlatlarının zaferi yankılanacak.
Bu zafer, sadece bir halkın değil, bütün insanlığın özgürlük mücadelesinin simgesi olacaktır. Ve bir kez daha anlayacaksınız: Özgürlük, insan ruhunun en güçlü çığlığıdır. Zorlu yılların ardından yükselen bu çığlık, umudun elmas gibi parlayan ışığında etrafımızı saracak ve yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktır. Unutmayınız ki, her karanlık gecenin ardından doğan bir sabah vardır; bekleyin, çünkü özgürlük, direnerek, bilinç ve eylemle mücadele edip sabredenlerindir.
Sakın ola başınızı ellerinizin arasına alıp biçare bir ruh haline düşmeyin. Kobanê gibi bekleyin; umutların tükenmediği bir sabaha kadar. Şengal gibi bekleyin; dağların hıçkırıklarına rağmen yüreğinizdeki ateşi koruyarak…
Aşkla bekleyin! Çünkü beklemek, acının içinden filizlenen bir umuttur; kök saldıkça büyür, filizlendikçe ışık olur. O umut, bir melodinin sonsuz ilk notası gibi yankılanır ruhunuzda. Ve bilin ki, beklemek zamanı geri getirmez ama ruhunuzu özgürleştirir; yüreğinize yeniden nefes aldırır.
Ve bir gün, o bekleyişin sonunda, karanlık dağılır. Aydınlık usulca süzülür hayatınıza. İşte o an, sabrınız direnişe, umudunuz yeniden doğuşa dönüşür. Her karanlık kuyu bir çıkışı saklar içinde, her suskun bekleyiş bir direniş taşır. Bekleyin… Çünkü ışık, en çok kaybolduğunuzu sandığınız yerden gelir.
Zulme karşı direniş, insan ruhunun tükenmeyen bir alevidir; her karanlık köşede yankılanan bir fısıldama gibidir. Geçmişin acı anıları, bu alevin soluk bir yankısı olarak belirmekte, zulme karşı itirazlarımızı körüklemektedir. Yüreğimizdeki cesaret, zayıf bir sarsıntının ötesine geçerek, özgürlük umudunu yeşerten bir melodiye dönüşmektedir. Her adımda, her nefeste; bekleyin!.. Zulmün olduğu yerde direniş de vardır!