Senelerdir konuşulan eğer 3. Dünya Savaşı çıkarsa Orta Doğu’dan çıkar olasılığı 7 Ekimden itibaren gerçeğe dönüşmeye başladı. İsrail-Hamas Savaşı, arkasından İsrail-Lübnan Savaşı ve son olarak da BM’nin terör listesinde olan El Kaide kökenli HTŞ ile Suriye’nin savaşı 3. Dünya Savaşı’nın yaklaşmakta olduğunu gösteriyor. 2011’den beri Suriye’deki çatışmalar devam ediyor. Türkiye bu çatışmalarda SMO eski adı ÖSO ile bu çatışmalara dâhil olmuş, eğitimlerine de Türkiye destek vermişti. Bu ordu oluşturulurken bütün ekonomik destek Türkiye’deki halkların vergileriyle karşılanmıştı. Halen de bu gruplar maaşlarını Türkiye’den almaya devam ediyorlar. Sınır kapılarında ayrıca IŞİD ile askeri birimlerin selamlaşmaları olay olmuştu. Hatta Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek” açıklaması desteklemenin bir başka tanımlanmasıydı. Onun dışında zamanın başbakanı Davutoğlu IŞİD’i tanımlarken “birkaç öfkeli genç” demişti. TIR kamyonları ile sınırdan Suriye’ye mühimmat taşımalarını da unutmamak lazım. Daha birçok örnekler var. İran dini (mezhep) açıdan Suriye’ye destek verirken, Türkiye de Kürtlerin kazanımlarına karşıt olarak silahlı çetelere destek verdi. Savaştan kaçan insanların göç durağı Türkiye oldu. Bugün bile ülkenin en önemli sorunlarından biri olarak gündemimizde yer alıyor. Hatta bugünkü gelişmelerden sonra yeni bir göç dalgasının olacağı tahmin ediliyor.
Bugünkü Suriye savaşının nedenleri daha farklı. BM’nin terörist listesinde bulunan HTŞ (El Kaidenin devamı) senelerdir beklediği uygun ortamı görünce saldırılarına başladı. Burada İsrail ile Hamas Savaşı’nı ve İdlib’deki Türkiye’ye ait gözetleme kulelerini de göz ardı etmemek gerekir. İran, Rusya Esad rejimine destek verirken, Türkiye cihadist grupların koruyucusu olarak devam etmekte.
Türkiye Kürtlerin yeni bir özerklik kazanmasını istemiyor. YPG’nin IŞİD’e vurduğu darbeden memnun olmadılar. Güney Kürdistan’dan sonra Batı Kürdistan’da böyle bir yapılanmaya şiddetle karşı duruyorlar. Ülkelerin topraklarına güvenlik nedeniyle girmek işgal etmek değil midir? Güney Kürdistan’da onlarca askeri üs ve okullar açan Türkiye, Rojava’da da farklı bir tutum sergilemiyor. Afrin içine girerek Türkçe okullar açtı ve eskiden ÖSO olan yapıyı da SMO olarak sahaya sürdü. Kürt köylerine saldırarak, tarım arazilerini yakarak, sivilleri bombalayarak ve zeytin ağaçlarını Türkiye’ye taşıyarak güvenli bölge yaratamazsınız. Aksine savaşın derinleşmesine yol açarsınız. Empati kuralım; Kürtler senelerdir Türkiye’de Kürtçe eğitim diyerek en doğal haklarını kullanmak isterken hükümet Afrin’de Türkçe okullar açıyor. Bir yandan Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunacaksınız diğer yandan işgal ettiğiniz yerlerde asimilasyonu gerçekleştirmeye çalışacaksınız. Bu tehlikeli siyasetten geri dönme zamanı çoktan gelmiştir.
Bu gelişmelerden evvel Bahçeli’nin çıkışının nedeni de ortaya çıkmış oldu. Küresel güçlerin bu çıkışın önemli bir tarafı olduğu hakkında herkes bir fikir birliği içinde. Bahçeli daha üç ay evvel mecliste DEM’li vekilleri terörist olarak nitelemiş ve vekilliklerinin düşürülmesini istemiş ayrıca maaşlarına el konulmasını talep etmişti. Öcalan faktörü Suriye’deki Kürt siyasetine nasıl bir etki edecek? Bu da şunu gösteriyor; Öcalan Kürt siyasetinin lideri olarak muhatap alınıyor.
Erdoğan Suriye konusunu iktidarda kalmak için kullanıyor mesajı da gündemde. Kendisi böyle bir açıklamayı ortağına bırakarak zaten düşüşte olan partisini ayakta tutmaya çalışıyor izlenimini yansıtıyor. Ayrıca ABD seçimlerinden sonra Trump’ın göreve başlama zamanına kadar hem iç ve hem de dış politikada temkinli davranıyor. Gözler 20 Ocak 2025’te göreve başlayacak Trump’a çevrilmiş durumda. Bakalım o zamana kadar fırsatçılar neler elde edecekler.