Garipliği bütün Ortadoğu’da ezilenler lehine bükecek özgürleştirici hareket müzakerenin alanını açtıkça DEM Parti’nin, sol/sosyalist, devrimci demokrat siyasetlerin de manevra alanı genişlemektedir
Muaz Doğan
Bu toprakların yüklü geçmişiyle kıpırdayamayan, katılaşmış, taşlamış politik meselesinin kendi alanına ait bir terimle değil de gündelik dilin belirsizlik ima eden terimiyle çerçevelendirilmeye çalışılması yadırganabilir. Kimsenin adını koyamadığı bu şey bizzat diğer uçtaki muhatabı tarafından en başından böylece kurgulanmaktadır; gariplik olarak, bulanık, çarpıtılmış bir siyasal iletişim tekniği olarak. Bu durum da bizatihi propaganda ve siyasal iletişim olarak bu çerçeveye dahildir fakat öğretici nahif bir tartışmadır. Çerçevenin esas parçası ve daha önemlisi ilkin, bir yanda periyodlar halinde dönüştürülen fakat “devlet aklı” olarak bir süreklilik unsuruna da sahip yeni devlet mimarisinin hareket biçimidir. İkincisi bunu zorlayan yapısal meselelerin dışında bir özgürlük iradesinin zorlamasıdır. İtalyan Marksist Gramsci’den mülhem mevziler korunmuş, yeni alanlar açabilme potansiyeli diğer uçtakilerce dahi teslim edilmiştir. Her şey bu iki güç unsurunun ya da kuvvet alanın içinde oluyordur. Burası savaş alanıdır. Çünkü kimi siyaset felsefecilerinin siyasetin yargısallaşması olarak ifade ettiği, müzakereyi iptal eden, mağlup ve galip olarak çatışma öneren asimetrik bir karşı uç tarafından güç uygulanmaktadır. Şimdi burada beliren çerçevenin dokusunun ayrımlarına bakmak bizlere aynı zamanda içerik bilgisi de verecektir.
İlkin apparatuslar vardır, ya da devletin aparatları, aletleri. Bunların işi, yüz yıllık yıkımcı devlet aklının çözümü kendine mal edecek, kamuoyuna siyasal iletişim dilini kendisinin kurduğu şekilde seslenecek, enformasyon, propaganda dolaşımını da bu şekilde kuracak zemini hazırlamaktır. İkincisi Artı Gerçek’ten Ali Duran Topuz’un işaret ettiği “otokratik barış” dayatmasıdır. Bu aynı zamanda “devlet aklının” yeni-sürüm egemenlik/hakimiyet girişimidir. Üçüncüsü, savaş tamtamlarının gezindiği uluslararası konjonktür, sermayenin yeni birikim rejimleri kuran hareketi, enerji hatları ve Trump gibi büyük öznelerin/faillerin hareketleriyle ilişkilidir. Üçüncü başlıktaki unsurlar yoğunlaşmış biçimde başta saydığımız kuvvet alanlarının taraflarında çeşitli özgül biçimlerde görünür olmaktadır.
Kolombiya/Farc örneğinde olduğu gibi sağcı Cumhurbaşkanının barış konusundaki inadı Türkiye sağında da aranması gereken bir şey midir? Değilse birkaç seçenek kalır. En karamsarı, yargısallaşan siyasal alanın hukuk yaratıcı ilkelerine yüz yıllık sağcı, gerici “devlet aklının” yıkımı yeniden kaydedilmek isteniyordur. Bu, girişte bahsedilen devlet mimarisinin periyodik yani bir tür süreksizliğinin içinde kesintisizce devam eden sürekli yıkım, kıyım hareketidir. Bu sağ ona açılmış bu alan içinde kırım operatörü işlevini de yerine getirmekten tereddüt etmeyecektir. Siyasetin faşist güç unsurları tarafından yargısallaştırılması haliyle Türkiye’ye de özgü değildir. On yıllardır iyice çerçevesi çıkarılmış olan neo-liberal yönetim tekniği olarak evrenselleşen, iç-düşman kurgu/pratiği ve göçmenlerle pekişen nesnel süreçtir.
İç-düşman konusu Cumhurbaşkanı yardımcısı Uçum’un emperyalist müdahalelerle ilişkilendirdiği iç-Kürtler, dış-Kürtler ayrımı olarak olarak ifade buluyor. Bu yeni-sürüm “devlet aklı”na kaydolan ilk şey sürekli yıkımsa, ikincisi de bir yalan ve aldatma ideolojisi olarak pax ottomanacı, irredantist çıkar savaşıdır. Uçum’da cisimleşen “devlet aklı” bu otokratik barış dayatması ve yeni-sürüm egemenlik/hakimiyet olarak, bazılarının hukuk ve yaşamın, düzen ve yerleştirmenin büyük kıyımlar pahasına yeniden kurulan “kamusallığı” olarak ifade ettiği “devlet aklı”nın önerisi, içeriyi dışarıya karşı püskürtme üzerinedir; bir koyup üç almak arzusunda olduğuna kimi yorumcular işaret etmiştir.
Yukarıda çerçevesi verilen kuvvet alanlarının dokusu şimdiye değin daha çok karşı uçta biriken kuvvettin dokusundan bahseden bu tür içeriklere sahiptir. Kuvvet alanının diğer tarafı olarak özgürlük hareketi sürecin nesnel analizine sahiptir. Ortadoğu’nun (bu yazının yazıldığı sıralarda başlayan Halep’teki savaşla birlikte) ve uluslararası savaşın, krizlerin, sermaye hareketlerinin ortasında yeni atılımlar yapma potansiyeline işaret edilmiş, bununla kalınmamış, kuvvetin karşı ucu el sıkışarak, işaret ederek, telaffuz ederek kendi bildiği usülce fakat özgürlük mücadelesinin zoruyla hareketine başlamıştır.
Toparlayacak olursak, liberal ve liberal-sol denebilecek kamuoyunda “sopa-havuç” ya da “havuçsuz sopa” gibi kulak tırmalayan mecazlarla tartışılan bu durum ilkin tasfiye olarak doğruca anlaşılmıştı. “Devlet aklı”nın hareketi sabırlıca takip ve teşhis edilmiş, buna karşı ön açıcı hamlelere işaret edilmiştir. Müzakere ve mücadele, kayyım ve el sıkışmalar, tutuklama ve gözaltılar kuvvetin özgürlük hareketi olarak cisimleşen tarafının yeteneklerini, kapasitesini arttırmasıyla doğru orantılı olarak ya güçlenecek ya da zayıflayacaktır. Son yüz yılda iyice yoğunlaşan, tutarlılaşan mücadele geleneği aklımız, siyasal kurumlarımız, doktrin ve öğretilerimiz yeni atılımların potansiyelini çoğaltacak kudrete sahiptir.
Sonuç olarak, siyaseti her türlü araçla gizemlileştiren, ucubeleştiren gerici, faşist kuvvet ve buna etki eden çeşitli düzeylerdeki uluslararası güç unsurları çerçevenin garipliğinin kaynağıdır. Bu garipliği bütün Ortadoğu’da ezilenler lehine bükecek özgürleştirici hareket müzakerenin alanını açtıkça DEM Parti’nin, sol/sosyalist, devrimci demokrat siyasetlerin de manevra alanı genişlemektedir. Kim bilir, devrimci dayanışmanın ve mücadeleyi büyütmenin kazanımlar yaratacağı günün şafağındayızdır belki.