özellikle geçtiğimiz hafta suriye’de olup bitenler karmaşık ve anlaşılması zor görünse de yakın coğrafyamızda süren çeşitli çatışmaların birbiriyle bağlantılı olduğuna şüphe yok. ancak bu tabloyu bir dünya savaşı olarak nitelendirmek bence doğru değil çünkü bu ifadeyi kullanmak için emperyal güçlerin işin içinde olması yetmez, dünyanın farklı coğrafyalarındaki halkların da etkilenmesi gerekir.
hatırlarsınız, ahmet davutoğlu, 10 ekim katliamıyla ilgili, bile bile yalan söyleyerek ve kelimenin içkiyle bağlantılı olmasının olumsuz göndermelerini de kullanarak, “kokteyl örgüt”ten söz etmişti. davutoğlu’nun bu zırva ifadesini savcı dahi ciddiye almamıştı. bugün suriye’de “muhalif güçler” diye anılanlar tam bir kokteyl!
artık barış yetmez
türkiye, son birkaç günlük gelişmelerdeki rolünden bağımsız olarak, iki egemen devletin sınırlarını ihlal ediyor ve mevcut durumda bir barış mücadelesinden ya da daha doğru bir ifadeyle savaş karşıtlığından bahsedeceksek odağın bu ihlal gerçekliği olduğunu düşünüyorum. ve kürt meselesiyle ilgili sözün, geçmişten farklı olarak barış talebiyle sınırlanması mümkün değil ki zaten “çözüm” hiçbir zaman barıştan ibaret olmadı.
uzunca bir süredir iktidar ya da rejim, kürt meselesini bir yönetim aracı olarak kullanıyor, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten söz eden herkesi teröristlikle suçluyor. bir elinde kayyum, diğer elinde gözaltı, tutuklama sopaları, elinin altında ihtiyaç duyduğu her kararı alabilecek bir yargı sistemi ve her türden çarpıtmayı yaymaktan çekinmeyen bir medya var. kürt meselesinin çözümünün, kürt özgürlük hareketini tasfiye etmek olarak görüldüğüne dair de çok işaret mevcut.
her müzakerenin bir güç dengesine dayandığını da göz önüne alarak bakalım; terazinin karşı tarafında ne var?
bir halkın örgütlülüğü, direngenliği, ihtiyacı, kazanımları ve bütün bir toplumun çıkarı. evet, aksini düşünmek üzere kandırılmış olsa da, varlığını güvenlik politikalarına borçlu olan bir avuç insan dışında, türkiye’de yaşayan herkes kürt meselesinin adil bir biçimde çözülmesinden yarar görecek.
çözümün toplumsallaşması bunun herkes tarafından bilinir, anlaşır hale gelmesiyle mümkün. bu açıdan, tuncer bakırhan’ın nezahat doğan’la söyleşisinde sarf ettiği “örnek olarak en başta on yedi milyon emekliye, ‘bu savaş, bu çatışma devam ettiği için sen on iki bin lirayla geçiniyorsun, senin hakkın daha fazla, asgari ücretin artmamasının sebebi de bu çatışmalardır,’ gerçeğini anlatmak gerekiyor” ifadesi, bütünüyle katılmasam da (bugünkü ekonomik durumun tek sebebi güvenlik politikaları değil bence) çok değerli.
bahçeli ne yapmak istemektedir?
bu noktada, ayla akat ata’nın cansu cansu çamlıbel’e söylediği çok önemli bir şeyin altını çizmek istiyorum. ayla akat, devlet bahçeli’nin “öcalan gelsin, meclis’te konuşsun” sözlerinin kendisini kaygılandırdığını, bu cümlenin, birbirine karşı bilenmiş bir toplumun içine atılmış bir bomba olduğunu, öcalan’ın da kendi özgürlüğünü öncelemediğini söylüyor.
buna bir şey eklemek istiyorum; “umut hakkı” hukukçular, insan hakları mücadelesi verenler, mahkumlar ve mahkum yakınları dışında çok az insanın ne anlama geldiğini bildiği bir kavram ve kolaylıkla yanlış anlaşılmalara sebep olabilir. yılların ve devletin kurdu bahçeli’nin bunları hesaba katmaması ihtimali var mı sizce. malumu ilan etmek olacak ama bu bana çözümden, çözümün toplumsallaşmasını engelleyerek söz etme kararlılığı gibi görünüyor ve makas değiştirmelerin de zeminini oluşturuyor, nitekim tam bu sırada kayyumlar atanıyor, gözaltı ve tutuklama dalgaları yükseliyor.
ama bir yandan da, uzunca bir süredir kürt özgürlük hareketi’nin gündeminde de tecrit konusunu çok ağırlıklı bir yer tuttu. eşzamanlı olarak, bizlerin her şeyden önce talepleri duymaya ihtiyacımız vardı, var.
kürtler ne istiyor?
ayla akat ata, bu sorunun, bütün topluma ulaşması gereken cevabını net biçimde vermiş:
-statü
-anadilde yaşam
– her dinin, her inancın eşit, özgür bir şekilde kendisini yaşaması
-anayasal eşitlik, eşit vatandaşlık
her ne olacaksa, demokratik bir biçimde ve demokratik araçlarla yani halkın haber alma hakkının karşılandığı bir süreçle ilerlemesi gerektiğini, bunun tek çare olduğunu defalarca denedik ve gördük. kürtlerin dirayeti ve sabrı sonsuz, dostları da sabretmeyi bilir ama yeni bir yıkımı ve bir hayal kırıklığını kimse hak etmiyor, değil mi.