24 Haziran 2018’e alınan baskın seçimde iktidar bloku, iktidarını sürdürmek için her türlü baskı ve antidemoktarik uygulamayı mubah görürken on altı yıldan beri görmezden geldiği Alevilerin de ağzına bir kaşık bal çalmayı ihmal etmedi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ve on altı yıldan beri sanki kendileri iktidarda değillermiş gibi vaatlerini sıraladığı seçim bildirgesinde Alevilerin cemevlerine statü tanınacağı hususuna yer verilmiş.
Aleviler, bu vaatlere inanacak kadar saf değiller.
Gerek Adalet ve Kalkınma Partisi’nin gerekse ondan önce yerel yönetimlerinde geçen iktidar dönemlerinde Alevi toplumuna karşı en ufak bir demokratik yaklaşım olması bir yana, Karacaahmet Cemevi’nin Erdoğan’ın başkanı olduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerince yıkılmaya çalışılması, cemevlerine “Cünbüşevi” gibi yakışıksız nitelendirmelerde bulunulması belleklerden silinmedi.
AKP iktidarı döneminde yedi-sekiz Alevi Çalıştayı yapıldı. Bu çalıştayların hiçbirinden dişe dokunur bir sonuç çıkmadı. Alevilerin hiçbir talebi yerine getirilmedi. Söylenen şey, Alevilerin de Müslüman olduğu ve Müslümanların ibadet yerinin de cami olduğuydu.
Din ve inanç, insanların iç dünyasını ilgilendirir. Kişi dinin kendi bildiği ve istediği gibi yorumlar. Bir başkasının o yorumu beğenip beğenmemesi onun kendi sorunudur. Bu yorum farklılıklarındandır ki her dinde birçok mezhep ve tarikat vardır.
Bin yılı aşkın süreden beri Aleviler farklı mekânda ibadet etmektedirler ve bu mekânlara da “Cemevi” ve “Dergâh” demektedirler. İlle de Alevileri camiye götürmeye çalışmak laik ve demokratik olduğu iddiasındaki bir devletin yapacağı bir şey olmadığı gibi insan hak ve özgürlüklerine karşı da ağır bir ihlaldir.
Peki Aleviler ne istiyor? Bu taleplerine karşı bugüne kadar kulak tıkamış olan iktidarlara karşı tavırları nedir? Birkaç başlıkta kısaca ele alalım: Öncelikle Aleviler, tam anlamıyla laik ve demokratik bir devlet yapısı istiyorlar. Bunun da inançlar bakımından olmazsa olmaz iki temel koşulu:
a)Devletin hiçbir koşulda din ve inanç konusuna karışmaması, her inanç grubunun kendi inancını kendi dilediği gibi yaşaması;
b)İnancını yaşarken ve yaşatırken serbestçe örgütlenebilmesi, din eğitim ve öğretimini kendi dilediği gibi yapması.
Ülkemizde bu konuda her iki alanda da devlet laik demokratik kurallara uymamaktadır.
Alevi inancına karşı devletçe de büyük destek gören medya organları dahil birçok kanaldan gerçek dışı bilgilerle, küfür ve hakarete varan ve zorbaca davranışlarla toplu kıtallere kadar giden eylemlerle karşılaşmaktayız. Maraş, Çorum, Malatya, Köyceğiz, Gazi Mahallesi, Sivas katliamları bunlardan bir kaç örnektir. Hafta geçmiyor ki bir Alevi köy veya mahallesinde evlere çarpı işareti konmuş olmasın. Bu eylemlerin hiçbiri de doğru dürüst bir biçimde soruşturma konusu olmamıştır.
Devletin kurmuş olduğu, onbir bakanlığın bütçesine denk bir bütçe ve yüz bin dolayındaki personeli ile çalışan Diyanet İşleri Başkanlığı sadece bir mezhebe hizmet vermektedir. Bu kurumun, toplum içinde birlik ve beraberlikten anladığı, herkesi Sünni-Hanefi bir İslam anlayışı etrafında toplamaktır. Verdiği fetvalarla çoğu zaman gülünç olabilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, yalnızca Sünni mezhebine hizmet vermektedir. Tüm ibadethanelerin elektrik ve su giderleri belediyelerce karşılanmasına rağmen cemevlerinin suyu ve elektriği kesilebilmektedir.
Aleviler ne devletten ne de başka bir kamu kurumundan yardım isterler. İstedikleri devletin inanç alanında tarafsız davranmasıdır. Kendi vergileriyle çalışan Diyanet İşleri örgütü ve mensunlarının Alevilere karışmaması ve her inanç grubunun kendi giderini kendisinin yüklenmesidir.
Ayrıca devlet, zorunlu din dersleri uygulamasıyla Aleviler üzerinde ağır bir asimilasyon politikası yürütmektedir. Alevi köylerine cami yapılması bunun en ağır örneklerindendir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına rağmen hem cemevlerinin statüsüyle, hem de zorunlu din dersleriyle ilgili hiçbir adım atmadığı gibi 4+4+4 dedikleri ucube bir eğitim sistemiyle ve her tarafa açtığı İmam Hatip Liseleri’yle Alevi çocuklarını İmam Hatip Liseleri’ne yönlendirmektedir.
Peki kısaca özetlediğimiz bu tablo karşısında Alevilerin 24 Haziran seçimlerindeki tavrı ne olacaktır?
HDP ve CHP dışındaki iddialı diğer partilerde bilinen, çevresinde tanınan ve Alevileri temsil edeceğine inanılan bir millet vekil adayına rastlanmamaktadır. CHP ve HDP listelerinin garantili yerlerinde aday gösterilen altı-yedi kişinin ise Yüksek Seçim Kurulu’nca adaylıkları iptal edilmiş bulunmaktadır.
Gerek yurt dışındaki, gerekse yurt içindeki çeşitli Alevi kurumlarının açıklamaları, yetkililerinden edindiğimiz izlenimler, geniş Alevi katmanları ve kanaat önderleriyle yaptığımız görüşmelerden çıkardığımız sonuç, Alevilerin 24 Haziran’da ağırlıklı olarak HDP’ye ve CHP’ye oy verecekleridir. Özellikle büyük kentlerde yaşayanlar çoklukla HDP demektedirler. Hele Millet İttifakı’nın oluşturulması sırasında HDP’nin ittifaka alınmayıp %10’luk baraj tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmış olması, HDP’nin baraj altında kalması halinde seksen civarında milletvekilinin AKP’ye gidebileceği gerçeği karşısında HDP’ye yönelim daha da artmıştır.