Soğuk Savaş ve nükleer yıkım tehlikesi temalı filmlerin prototipi hiç kuşku yok ki 1964 yapımı Dr. Strangelove adlı kara komedidir. Stanley Kubrick imzalı filmde, nükleer kıyametle sonuçlanacak bir dünya savaşı başlatmak için yoldan çıkmış bir Amerikan generalinin yeterli olduğu gösteriliyordu. Bu tema, Hollywood yapımlarında defalarca tekrarlandı. Dengesiz Amerikalı kumandanın yerini, bazen Kremlin’de darbeyle iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen fanatik bir Sovyet generali, bazen de iki süper gücü birbirine kıydırarak dünyayı ele geçirmeyi amaçlayan bir üçüncü sapkın özne alıyordu.
Son günlerde tırmanış gösteren küresel savaş tehlikesi, insanlığın o deli general misali yoldan çıkmış ya da çıldırmış öznelerin insafına kaldığının alameti olabilir. Putin’in, Biden’ın ve şimdi Trump’ın söylev ve demeçlerini takip eden herkes, Kubrick’in altını çizdiği korkuların başımıza gelmek üzere olduğunda hemfikir olsa gerekir.
Uluslararası ilişkiler uzmanları, diplomasi kadar savaşları da çoğunlukla “oyun teorisi” yordamıyla açıklama eğilimindedir. Buna göre savaşlar, askeri güç rekabeti kadar interaktif hamlelerle yürütülen bir oyun olarak seyreder. Ukrayna oyununa bakıldığında, Rusya’nın manifest amacını Ukrayna’nın NATO üyeliğini engellemek olduğu görülür. Çünkü bu üyelik NATO’ya ait silahlarla ülkesinin rahatça vurulabileceği anlamına geliyordu. Bunun çaresini rejimi devirmek olarak saptayıp harekete geçtiğinde, karşısında bir vekalet gücü gibi davranan Ukrayna ordusunun yürüttüğü yıpratma savaşı taktiğini buldu.
Ukrayna’nın imdadına yetişen Batı’nın oyunu, Rusya’yı yıldırmak, askeri ve ekonomik kaynaklarını ve insan gücünü tüketmesini sağlayarak çekilmekten başka bir seçenek bırakmamak üzerine kuruluydu. Yeni NATO üyelikleri (İsveç ve Finlandiya), Karadeniz filosunu yıpratma ve en son Kursk işgali gibi hamleler kazanç hanesine yazıldı. Ama Putin rejimi sanıldığı gibi yıpranmadı. Sürekli yeni kaynaklar yaratma, İran ve Kuzey Kore gibi müttefikler bulma, bir başka küresel güç olan Çin’le ilişkilerini pekiştirerek Asya cephesini tahkim etme, Erdoğan’a yönelttiğinden kuşkulanılan şantaj, gözdağı, vaat ve ödüllerden müteşekkil bir bulamaç yordamıyla Türkiye’yi nötr tutma gibi önemli taktik başarılarla savaşı sonsuza kadar uzatabileceğini gösterdi. Hatta Batı’nın stratejik hedefini tersyüz etmeyi başardığı bile söylenebilir.
Gelinen aşamada yorulan ve yıpranan, Rusya yerine Ukrayna ve onun arkasındaki ABD güdümlü Batı ittifakı oldu. Son üç yüz yıl içinde yaşanan üçüncü Rusya seferiyle Napoleon’un ve Nazi Almanya’sının ‘makus talihini’ yenme azmiyle savaşa yüklenen Batı ittifakının bir kez daha hüsrana uğrası ihtimal dışı değil. Ukrayna’nın bu savaşta yaşadığı insan kaybı, ilk günden itibaren Avrupa ülkelerine göç akını başlatan ülke nüfusunun hatırı sayılır bir oranına ulaştı. Silah altına alınan gençlerin büyük bölümü hayatını kaybetti ve insan kaynağının tükenme eşiğinde olduğu biliniyor. Öte yandan Batılı ülkeler için savaşın finansmanı giderek dayanılmaz bir yük haline geliyor. Başlangıçta büyük hevesle Zelenski’ye para ve yüksek teknoloji ürünü silahlar yağdıran kaynaklar, artık ellerini ceplerine atarken oldukça tedirgin görünüyorlar. Biden’ın teşviki ve kışkırtmasıyla başlayan Ukrayna savaşını bitirme vaadinin, Donald Trump’ın seçim zaferinde oldukça etkili olduğu biliniyor. Trump, ABD seçmenine bu savaşa harcanan milyarlarca doları Amerika’ya geri kazandırarak ekonomiyi canlandırmayı vadetmişti.
Trump seçimi kazandı ama görevi 20 Ocak’ta devralacak. Birçok gözlemci, içerdiği riskler göz önüne alındığında, yakın tarihin en kritik iki ayı içinde olduğumuz konusunda hemfikir. Trump, seçilmesinin ardından Beyaz Saray’a giderek “topal ördek” Biden’la görüştü. Bu ziyaretin önemli olduğu anlaşılıyor çünkü hemen ardından Amerikan yönetimi, Ukrayna’ya konuşlandırdığı uzun menzilli füzelerin Rusya sınırları içine yönelik kullanılmasına yeşil ışık yaktı. Hemen ardından İngiltere de aynı izni verdi. Birçok yorumcu, akli melekelerini yitirdiğinden zaten kuşku duyulmakta olan Biden’ın giderayak barış ihtimalini sabote ederek “benden sonra tufan” tepkisi gösterdiğini düşünüyor. Hüsrana uğrayan siyasi ihtirasının öcünü bütün insanlıktan almayı arzulayacak kadar yoldan çıkmış olabilir. Ama daha makul bir yorum, bu kararın Trump’la ve Amerikan derin devletiyle birlikte alındığı ve kurulmakta olan ateşkes ve barış masasına Ukrayna’nın el yükselterek oturmasını sağlamak amaçlı olduğu şeklinde olacaktır. Tabi ki bu, Trump’ın akli bakımdan Biden’a göre daha dengeli olduğu anlamına gelmez.
Verilen izni takiben Rusya topraklarını derinlemesine vuran füzeler ardı ardına ateşlendi. Karşılığında, Ukrayna içlerine o güne kadar hiçbir savaşta kullanılmamış bir balistik füze fırlatıldı. Bu, Putin’in sürpriziydi ve çok yönlü bir tehdit içermekteydi: Hem bütün Avrupa başkentlerini rahatlıkla vurabilecek menzili, hem eldeki hava savunma sistemleriyle engellenmesi mümkün olmayan hızı, hem de nükleer başlık taşıma kapasitesi bakımından. Bu durum, o güne kadar Putin’in “kırmızı çizgi” söylemini blöf olarak değerlendirme eğilimde olan NATO’yu paniğe sürüklemeye yetti. Önümüzdeki Salı günü olağanüstü toplanıyor.
Rus televizyonları, geçtiğimiz hafta Rus ordusunun Büyük Britanya adasını tsunami yaratacak bir su altı silahıyla boğma ve Avrupa başkentlerini füze atışlarıyla yok etme kapasitesine sahip olduğu gösterileri yapmıştı. Putin’in ve Kremlin yetkililerinin basın demeçlerinde de Polonya’ya ve Romanya’ya saldırma ve Moldova’yı işgal gibi motifler bulunuyor. Daha da önemlisi, Rus güçlerinin taktik nükleer silah kullanma hazırlığı içinde olması. Bu gerçekleşirse, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bir ilk olacak ve nasıl bir şiddet tırmanışına evrileceği tehlikeli bir muamma.
Hülasa, dünya üzerindeki bütün halklar hatta bütün canlı türleri olarak çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Savaşı başlatma nedeni olarak Batı ittifakı füzelerinin Rus topraklarını vuracak şekilde Ukrayna’da konuşlanması yolundaki stratejik kaygısının hayata geçtiğini gören Putin’in resti, oyun bitti mesajını da güçlü biçimde içeriyor. Oyuncuların da izleyicilerin de imha tehdidi altında olduğu koşullarda oyun teorisinin sınırları da aşılmış bulunuyor.
Avrupa devletleri, nükleer savaş konusunda yurttaşları bilgilendirici broşürler dağıtıyorlar. Yakında nükleer alarm ve sığınak egzersizleri başlayabilir. Türkiye’deyse “devlet aklı” önce İsrail’in saldıracağı şimdi de 3. Dünya Savaşı çıkacağı yolunda panik yaratıcı kehanetlerde bulunmakla yetiniyor. Tedbir olaraksa, her zamanki kriz-fırsat diyalektiği hevesi içinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Kürtlerin bölgede tek hamisi Türkiye’dir. Oradaki insanların iyi niyeti varsa Türkiye’ye karşı ödevlerini biliyorlar” gibi cümleler kuruyor. Rejim, belli ki savaş tedbirleri kavramından doğu ve güney sınırları boyunca yerel yönetimlerin üzerine kayyumlarla çökmeyi ve Rojava işgali heveslerini kabartmayı anlıyor.
“Devlet aklı”nı rejime kimin verdiği sorusunun yanıtı ise İbrahim Karagül adlı ‘akil’ şahsın yazdıklarında bulunabilir. Karagül’e göre, Gazze savaşının da dünya savaşının da tek ve ana hedefi Anadolu’yu parçalamak. Ama rejimin bu dış haçlı güçlerinden önce “iç işgalcilere” yönelik ölümcül kararlar alması ve uygulaması gerekiyor. Çünkü bu iç işgalciler, “Batı ittifakı, İsrail ve PKK ile birlikte hareket ediyorlar”. Karagül, Anadolu’yu kurtarmakla kalmıyor, Suriye ve Irak içlerine doğru yayılan “kendi haritamız için” mücadele çağrısı yapıyor.
Geçen yüzyılın başlarında Birinci Dünya Savaşı içinde Osmanlı çökerken Ermeni halkını tehcir ve kıyıma uğratarak bu ‘devlet aklı’nı harfiyen hayata geçirmişti. Karagül tekrarlayalım diyor. Fidan da “Kürtlerin hamisiyiz” sözleriyle adeta İttihatçı kadroların “Ermenilerin hamisi biziz” laflarını tekrarlıyor.
Bu küresel ve bölgesel cinnet hali içinde tek umut ışığı belki de Rusların o balistik füzeyi ateşlemeden yarım saat önce ABD’li yetkililere haber vererek nükleer başlık kullanmadıklarını belirtmiş olmaları. Dünyanın kaderinin bütünüyle birkaç gözü dönmüş liderin ve bölgenin kaderinin de işgal ve katliam hevesiyle şirazesi bozulmuş “devlet aklı”nın insafına kalmamış olduğu yolundaki tek gösterge.
Dr. Strangelove’ın finalini merak edenler için not: Deli general Jack Ripper tutuklanacağını anlayınca intihar eder. Rusya semalarına ulaşan Amerikan nükleer bombardıman filosu da bir şekilde geri döndürülür. Fakat pilotlardan biri, telsiz ekipmanı çalışmadığı için geri dön emrini duyamaz. Film, büyük patlamalar ve apokaliptik görüntülerle son bulur…