Son günlerde açılım, çözüm, barış kavramları havada uçuşuyor. Söylemler ve mesajlar çok kurnazca hazırlanmış ali cengiz oyunlarının bir yenisi mi, bu bir poker oyunu mu? Yoksa gerçekten kanayan bir yaraya merhem olmaya çalışmak mı diye sormadan edemiyor insan. İyi niyetli hamleler olarak varsayılsa bile açıklık, içtenlik, dürüstlük, kullanılan dil ve güven kavramları kendini hemen duyumsatıyor. İşin olmazsa olmazı olarak gözlerimizin içine bakıyor
Dürüstlük, her durum ve koşulda doğruları çekinmeden söylemeyi gerektirir. Temel koşul, kalıplar içinde sıkışıp kalmamaktır; yani dogmatik bir tavır içinde olmamaktır. Çünkü kendi fikir ve iddiasının mutlak doğru olduğunu ileri süren kişi veya yapıyla yol yürünemez, bir yere varılamaz.
Kişinin veya bir iktidarın kendi doğruları dışına çıkamaması, tartışmanın bilimsellikten uzaklaşması ve kahve sohbetine dönmesi demektir. Eğer kişi kendi görüşlerini, tercihlerini, kabullerinin yanlışlığını gördüğü halde terk etmeye hazır değilse, orada anlaşmadan söz edilemez. Niyet önemli. Niyetin önüne “iyi” sıfatını ekleyip eklemediğimizdir belirleyici olan.
Her seferinde oluşmuş bir imkânı bir anda yırtıp atıyoruz. Bağırmakla, köpürmekle gerçeklerden kaçılmıyor. Yeni tanımlamalara ihtiyaç var ama algımız ve ezberlerimiz buna izin vermiyor.
***
“Toplum, güven üstüne inşa edilir,” der Voltaire…Güvene dayalı ilişkiler kurmak, kendine ve başkalarına güven duymak ve güvenilir olmak başarının temel anahtarlarından biridir. Güvenmek, bir şeye inanmak, ondan emin olmak ve bunu eyleme dönüştürmektir.
Güven duygusu kolay kazanılmaz ve eyleme dönüşmesi çoğu kez uzun zaman alır. Buna karşın, güvenin kaybedilmesi çok kolaydır ve bir anda olabilir. Bu nedenle, güven duymak, başkalarının güvenini kazanmak ve bu güven duygusunu korumak gerçekten emek ve zaman harcanmasını gerektiren bir süreçtir.
Korkunun yeni korkuları beslemesi gibi güven duygusu da güveni artırır. Korku ve güvensizlik; bir tehdit ve tehlikeyi olduğundan daha büyük algılamamıza neden olur, savunmacı davranışlara yol açar ve gerginliği artırır. İletişimi zayıflatır, ilişkileri koparır.
Güven vermek önemlidir, güven duymak da önemlidir ama duyulan güveni boşa çıkarmamak en önemlisidir. Çoğu kez yaşanan deneyimler de güvensizliği pekiştirmektedir.
Açıklık ve adalet duygularıyla pekiştirilen güven duygusunun yaratıcı enerjiyi ortaya çıkaran, engelleri ortadan kaldıran ve kayıpları azaltan bir güce dönüşmesine çaba gösterilmelidir.
Evet. “Güven çok ince bir çizgidir. Onun kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey iki taraflı; olmasıdır.”
***
Bu noktada kullanılacak dil de son derece önemli ve etkilidir. Anlaşma ve uzlaşmanın sırrı, ortak aklı bilince çıkarıp aynı dili konuşmaktan geçiyor. Ortak dili yakalarsanız, uzun ve sağlıklı bir ilişki sürdürebilirsiniz: ‘Güzel sözler güzel yankılar meydana getirir.’
Savaşın dili kolaydır, barışın dili, özveri ister. Beyin ister, yürek ister, ciddiyet, birikim, kararlılık ve iyi niyet ister. Birileri her ne kadar barıştan, sağduyudan bahsediyorsa da kimileri hâlâ savaşın dilini konuşmayı sürdürüyor.
Vatanseverlikle, savaş severliği birbirine karıştıran savaş tacirleri ortalığı karıştırmanın peşinde.
Toplumsal ve siyasal alanda yaşanan çatışmaların çözümünde uzlaşma kültürünün yerleşmesi, yaygınlaştırılması ve derinleşmesi için medyaya büyük görevler düşüyor.
Medya, çatışmaları meşrulaştıran, olağanlaştıran söylemini terk etmelidir. Barış dilini, ahlakını ve değerlerini oluşturmada sorumluluk üstlenmelidir.
Sorunun tüm taraflarına ilişkin doğru, nesnel bilgi ve haber üretmek medyanın ahlaki zorunluluğudur.
Sorunlara yaklaşım tarzımız ve onları çözümlemek için kullandığımız dil de sorunun bir parçası olabilir. O yüzden bunlarla mücadele yöntemini ve dilini doğru belirlemek çok önemli. Yoksa çözümün değil, sorunun bir parçası haline geliriz.