İmralı’yla beraber tüm ülkeye yayılan tecridin bir yansıması olan tutsakların uzak bölgelere sevk edilmesi, hem tutsaklara hem de ailelerine işkence metoduna dönüştü. Buna tepki gösteren aileler toplumsal dayanışma çağrısı yaptı
Cezaevlerinde tutsaklara dönük tecrit politikaları; görüş ve iletişim yasakları, infaz yakmalar, tahliye engellemeleri, şiddet, tekli hücre cezaları, sağlık ve sosyal haklara erişim gibi birçok ihlal şeklinde yaşanmaya devam ediyor. Yaşatılan ihlallerin en ağırı ise, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde yaşatılıyor. Abdullah Öcalan ve İmralı’da tutulan 3 tutsaktan 42 aydır haber alınamıyor.
Aileler de tecritte
Aileler de tutsak olan yakınlarına dönük tecrit politikalarını farklı şekillerde deneyimliyor. Kimi aileler, uzun yıllardır yakınları kendilerinden uzak cezaevlerine sevk edildikleri için görüşe gidemiyor, tahliyelere dönük engellemeler ve yasaklardan dolayı yakınlarını göremiyor.
Yozgat 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Ethem Göktürk’ün Riha’nın (Urfa) Serêkaniyê (Ceylanpınar) ilçesinde yaşayan ailesi de benzer bir durumda. Göktürk, 2018 yılında Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesinde gözaltına alındı ve 12 gün boyunca şiddete maruz kaldı. 12 günün ardından sevk edildiği mahkemece tutuklanan ve Urfa T Tipi Kapalı Cezaevi’ne konulan Göktürk hakkında sonraki süreçte “örgüt üyesi olmak”, “örgüte yardım etmek” ve “ateşli silah bulundurmak” iddialarıyla iddianame hazırlandı.
Urfa 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde Ekim 2022 yılında görülen karar duruşmasında Göktürk’e 24 yıl hapis cezası verildi. Üst mahkemelere yapılan itirazlar sonuç vermedi ve Yargıtay 27 Haziran’da kararı onadı. Ailenin avukatları, bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu.
Ethem Göktürk: Siz baskı altındasınız!
Göktürk’ün kardeşi Zeliha Göktürk, ağabeyinin kendilerinden uzak bir cezaevinde tutulduğunu ve bu durumun kendilerini olumsuz etkilediğini söyledi. 3 ayda bir görüşe gidebildiklerini ve 2018 yılından bu yana yollarda olduklarını belirten kardeş Göktürk, “Görüş günlerinde buruk bir sevinç yaşıyoruz. Gidip görüyorsun ama alıp gelemiyorsun. 4 duvar arasında sıkışmış bir şekilde görüyoruz ağabeyimi. Uzak olduğu için her ay gidemiyoruz. Görüş saati 40 dakika. Ne konuşulabilir ki bu sürede? Ama o kapının ilk açılması bile her şeyi unutturuyor. Bazı aileler hiç görüşe gidemiyor. Çünkü ailesi Şırnak’ta, Amed’de olanlar var. Yılda bir kez ancak gidebiliyorlar” dedi.
Göktürk, ağabeyinin görüşlerde sık sık cezaevlerindeki tecride işaret ederek, “Biz sizden daha iyi bir durumdayız. Çünkü siz baskı altındasınız. Evet, biz de baskı altındayız ama kendimizi ezmiyoruz. Asıl tecrit altında olanlar sizlersiniz. Siz ses çıkarmadığınız sürece siz de ezileceksiniz. Biz en azından burada ses çıkarabiliyoruz” dediğini paylaştı.
‘Sesimizi herkese duyurmak istiyoruz’
Dışarıdakilerin tutsaklardan daha fazla tecrit altında olduğunu söyleyen Göktürk, “Tek kelime konuşamıyor, sesimizi çıkaramıyoruz. Çok fazla baskı mevcut. Ben bu sessizliğe kırılıyorum, üzülüyorum. Tutsak aileleri olarak sesimizi herkese duyurmak istiyoruz. Herkesin sesimizi duymasını istiyoruz. Birebir belki acımız hissedilmiyor, çünkü bizim dışımızdakiler tecrit altında olduğunun farkında değil. Bazıları sadece komşularının bu sıkıntıyı yaşadığını düşünüyor, ancak hem onlar hem aileleri aslında tecrit altında” diye konuştu.
‘Dışarıda örgütlü bir duruş sağlamak gerekiyor’
Tutsaklara dönük tecride karşı toplumsal dayanışmanın daha da büyütülmesi gerektiğini vurgulayan Göktürk, “Dışarıda buna karşı örgütlü bir duruş sağlamak gerekiyor. Sadece cezaevlerinden ses çıkmasını, onların eylem yapmalarını beklemek haksızlık. Bunun sadece tutsak aileleriyle de sınırlı olmaması gerekiyor. Sen bir kıvılcım olursun, ancak 5 kişi daha yanına geldiğinde o kıvılcım bir ateşe dönüşebilir” şeklinde konuştu.
Şahin ailesi 9 yıldır çocuklarını görmedi
Riha’nın Pirsûs (Suruç) ilçesinde yaşayan Şahin ailesi de tecridi benzer şekillerde deneyimleyen ailelerden. Tekirdağ Cezaevi’nde tutulan Nihat Şahin, 1995 yılında Amed’in Licê (Lice) ilçesinde gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. Şahin, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Kardeş Ekrem Şahin, ağabeyinin 2015 yılından bu yana Tekirdağ’daki cezaevinde tutulduğunu kaydetti. Kardeş Şahin, “Annem ve babam hastalıkları sebebiyle 9 yıldır onu görmeye gidemiyor. Anne ve babamın parkinson hastalığına dair verdiğimiz raporlara rağmen sevk talebimiz yerine getirilmedi. Cezaevine gitmek için önce İstanbul’a daha sonra Tekirdağ’a gidiyoruz. Direk bir ulaşım imkanımız yok. Bu şekilde aileler de cezalandırılmak isteniyor. Ağabeyim hala vücudunda bulunan şarapnel parçaları sebebiyle tedavi görüyor, zaten yaşı ilerlemiş ve 29 yıldır cezaevinde” ifadelerini kullandı.
‘Tecrit insanlık suçudur’
Tutsaklara dönük tecridin siyasi atmosferle bağlı olduğunu söyleyen Şahin, özellikle 2013-2015 yılları arasındaki “çözüm süreci”nin sonlandırılması sonrası bu politikanın daha da derinleştirdiğini kaydetti. Şahin, “Koğuşlar arası görüşmelerin kaldırılması, sportif aktivitelerin kaldırılması gibi pek çok uygulama var. Onlara direk para yatıramıyorsun. Eskiden durumu kötü olanlar arasında dayanışma vardı. Ama tecrit uygulandığı için bunu da yapamıyorlar. İnsanlar ceza alabilir evet ama tecrit bir insanlık suçudur” diye kaydetti.
‘Toplumun meşru haklarının peşinden koşması lazım’
“Alnımız ak, başımız dik. Bundan dolayı güçlüyüz” diyen Şahin, şöyle devam etti: “Bölgede herkes bu mağduriyeti yaşadı. Bu faşizan uygulamaların bitmesi inancıyla dirençli durduk ve hala da o inancı taşıyoruz. Tecrit keyfi bir uygulama. Sayın Öcalan’a ve İmralı’da birlikte kaldığı insanlara uygulanan keyfi uygulamalar var. Sayın Öcalan’dan haber alınamaması toplumda büyük bir kaygıya sebebiyet veriyor. Bu keyfiyet Türkiye’yi esir almış durumda. Türkiye’nin birçok sıkıntısı da bundan kaynaklı. Kamuoyunun bu sürece dair daha duyarlı olması gerekiyor. Toplumun bu ölü toprağı üzerinden atarak, meşru haklarının peşinden koşması lazım.”
Haber: Ceylan Şahinli\MA