Urfa’nın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018 tarihinde AKP eski milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın koruma ve yakınları tarafından gerçekleştirilen saldırıda eşi ve iki oğlu katledilen, bir oğlu tutuklanan Emine Şenyaşar, önce Urfa Adliyesi önünde başlattığı adalet nöbetini daha sonra Adalet Bakanlığı önünde ve nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) sürdürdü. Emine Şenyaşar, Urfa Adliyesi önündeki eylemi sırasında defalarca gözaltına alındı ve iktidarın kolluk güçlerinin fiziki ve psikolojik baskısına maruz bırakıldı. Hakkında 35 soruşturma açıldı, 12’si davaya dönüştürüldü.
Ailesinin maruz bırakıldığı katliama karşı hakkını arayan ve adalet isteyen bir annenin talebine yanıt olmak yerine tam da müesses nizama uygun bir şekilde adalet istemek dahi suç ilan edildi. Dahası Emine Şenyaşar’ın adalet talebini TBMM’ye taşımasının bizzat TBMM Başkanı tarafından “eylemin Meclis’in itibarını zedeleyeceği” bile iddia edildi.
Daha birkaç gün önce hapishanede rehin tutulan kendi üyesi bir milletvekili hakkında Meclis kürsüsünde konuşan hatibe saldırıldığı, saldırıyı engellemeye çalışanların yaralandığı, her türden küfrün ve hakaretin havada uçuştuğu bir Meclis’in itibarının adalet talep eden bir annenin eylemiyle zedeleneceğini ileriye sürmek ancak ve ancak Türkiye’de kurulu rejimin niteliğiyle ilgilidir.
İtibarından bahsedilen o Meclis ki, Lenin’in en demokratik burjuva parlamentolar için kullandığı “burjuvazinin ahırı” kavramından dahi uzaktır. Türkiye koşullarında parlamento ilk açıldığından itibaren kaba ve uydurmadır. Daha kurulduğu yıllarda muhalif milletvekillerinin sırtından vurularak öldürüldüğü, Kürt milletvekillerinin Meclis çıkışında tutuklandığı, her dönem şiddetli kavgaların olduğu ve esasen halkı temsil etme yerine hakim sınıfların sınıfsal çıkarlarının savunulduğu, ihale ve komisyon pazarlıklarının yapıldığı bir işlev görmüştür.
Kaldı ki Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında 2017 anayasa değişikliği referandumuyla kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan “Türk usulü başkanlık sistemi”yle Meclis’in rejim içinde etkisi azaltıldı. Parlamenter maskeli diktatörlüğün yerini, tek partili ve gerçekte ise “tek adam diktatörlüğü” aldı. Parlamento açık olmakla birlikte fiili olarak işlevsizleştirildi. Hal böyleyken fiili olarak işlevsizleştirilen bir parlamentonun itibarından bahsetmek trajikomiktir.
Buna rağmen TBMM’de milletvekilliği adı altında muhaliflere saldırı örgütleyen, faşist tetikçilik ve komploculuk yapan, ihale ve komisyon peşinde koşan, halkın vekilliği dışında hemen her işle meşgul olanların değil de adalet arayan bir annenin Meclis’in itibarını zedeleyeceğini düşünebilmek tam da Meclis denilen kurumun rejim açısından işlevi ile ilgilidir. Çünkü Meclis’in “demokrasinin tecellisi” ve “halkın meclisi” olduğu iddia edilen yerde, yoksul bir Kürt kadınının kendi hakkını araması ve uğradığı adaletsizliğe tepki göstermesi, Meclis denilen kurumun, demokrasinin tecelli ettiği yer olmadığı, adaletin değil adaletsizliğin üstünü örten bir örtü olduğunu göstermektedir.
Emine Senyaşar’ın eylemi trafik kazalarında, iş cinayetlerinde ya da düpedüz taammüden öldürme eylemlerinde katledilen ancak katledilenin yoksul, katledenin zengin olması nedeniyle en ufak bir ceza almayanlara karşı bir adalet arayışına işaret etmektedir. Bu nedenle rahatsız edici ve itibar zedeleyicidir.
Emine Senyaşar’ın eylemi, her gün birer üçer katledilen kadınların artık yeter diyen ve erkek faillerin “hafifletici nedenlerle” cezalandırılmamasına karşı adalet isteyenlerin talebidir. Kadınların sadece kadın oldukları için katledildikleri ataerkil bir rejimde bir kadının “kadın başına” direnişidir. Bu nedenle rahatsız edici ve itibar zedeleyicidir.
Emine Şenyaşar’ın eylemi, “medeniyet dili değil” denilerek yok sayılıp inkar edilmeye çalışılan bir dilin önce Urfa Adliyesi, sonra Adalet Bakanlığı ve TBMM önünde ağıt olarak dile gelmesidir. Bu nedenle muktedirleri rahatsız etmekte ve itibarlarını zedelemektedir.
Emine Senyaşar’ın talebi, Kürt ulusunun uzun yıllardır maruz bırakıldığı ulusal baskıya karşı itirazı ve tam hak eşitliği talebidir. TC devletinin Kürt ulusuna yönelik inkar, imha ve asimilasyon politikalarına karşı bir duruştur. Emine Şenyaşar’ın adalet talebi her ne kadar bireysel bir eylem gibi görünse de gerçekte TC devletinin ezilen bağımlı Kürt ulusuna yönelik süregelen politikalarına bir itirazdır. Bu nedenle hakim ulusun imtiyazları açısından rahatsız edici ve itibar zedeleyicidir.
Emine Şenyaşar’ın eylemi, Kürt ulusunun kendi içinde TC devletiyle işbirliği yapan “devletin Kürdü”ne yönelik bir duruştur. TC devletinin “makbul” Kürdü’nün makul olmayan Kürde yönelik katliamının üstünün örtülmesine itirazdır. Katledilenlerin hiçbir ceza almaması, katliama maruz kalanlarının ise tutuklanmasına tepkidir. Hakim sınıfın imtiyazlarının korunması için hakim sınıfa hizmet etmenin karşılığının cümle aleme ve özellikle Kürt halkına gösterilmesine yönelik bireysel bir eylemdir.
Bu, itibarı gösteriş, lüks ve şatafat olarak kavrayanların anlayabileceği bir şey değildir. Emine Şenyaşar’ın eylemiyle itibarı zedelenecek olanın gerçekte halk nezdinde hiçbir itibarı olmadığı açıktır.