Amerika Birleşik Devletleri (ABD) deyince akıllara dünyanın en güçlü ve en ileri ülkesi gelir. Bu, o ülkeye verilen olumlu ya da olumsuz anlamdan bağımsız, ‘objektif’ bir veri olarak genel kabul görür. 2016’da dünyadan ayrılan büyük müzisyen/şair Leonard Cohen, burada bir hatırlatma yaparak Amerika’yı “en iyinin ve en kötünün beşiği” diye tanımlamıştı. Yani ileri ve güçlü olduğu kadar en geri ve en güçsüz olanı da içinde barındırmaktadır. Bunlara en zevksiz sıfatını da eklemek doğru olacaktır. Geçtiğimiz Perşembe günü vuku bulan Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nin büyük kapanış mitingi, 15 Temmuz ‘bayram’ mitinglerinin adeta İngilizceye tercümesi gibiydi. ‘Kitsch’ dışında bir kelimeyle tarifi mümkün olmayan sahneler yaşandı.
Yaralı kulağıyla kürsüye çıkan Donald Trump, önce robotla manken karışımı tekerlekli bir nesneyi öptü. Çünkü o nesnenin üzerinde, 14 Temmuz suikast girişimi sırasında hayatını kaybeden kişinin itfaiyeci üniforması ve kaskı vardı. Törenin bir noktasında kameraların zum yaptığı ünlü bir güreşçi striptiz yaparak kaslarını gösterdi. Trump’ın nutkunun ilk on beş dakikası da kulağıyla ilgiliydi. Nasıl kafasını çevirdiğini, kurşunların kulağının dibinden nasıl geçtiğini vb. uzun uzun hislenerek anlattı da anlattı. Bunlardan yaptığı çıkarsamaya da toplum olarak ziyadesiyle aşinayız: “Tanrı böyle istedi”. Bu nutukla adeta bir toplu trans haline geçtiği görülen Cumhuriyetçi kitleler eşliğinde Trump kürsüden bir “14 Temmuz Destanı” yazıyordu. Mitinge katılanlar liderle o denli özdeşleşmişlerdi ki çoğu sağ kulağına Trump gibi bandaj takıyordu.
Trump’ın kulağı ‘14 Temmuz gazisi’ sıfatıyla, Kasım ayında gerçekleşecek başkanlık seçimlerine kadar çok önemli bir sembol olmayı sürdüreceğe benziyor. İleri yaştaki Türkiyelilerde, Özal’ın parmağı çağrışımı yapması kaçınılmazdır. Ama bu yılki ’15 Temmuz bayramı’ esnasında daha sınırlı bir çağrışım daha gündeme geldi. Firari Tümamiral Zeki Uğurlu, tam da Trump’ın kulağının gündemde olduğu anlarda, Hakan Fidan’la ilgili bir soru ortaya attı. Şöyle: “Herhangi bir işkenceye katıldın mı? Generallerden birinin kulağını ısırdın mı?”
Halihazırda dışişleri bakanı olarak görev yapmakta olan Hakan Fidan, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında MİT başkanıydı. Daha önceki mesleğinin başçavuşluk olduğunu hatırlayan bazı çevreler, general kulağı ısırmayı esasında birikmiş bir ast-üst hıncının dışavurum fırsatı olarak değerlendiriyorlar. ABD’deki arketipini araştıranlar bunu daha çok 1997 Dünya Boks Şampiyonluğu dövüşü sırasında ringde fena dayak yiyen Mike Tyson’ın rakibinin kulağını ısırması vakasına benzetiyorlar. Böylelikle yalnızca takvim açısından değil kulak sembolü açısından da bir ABD-Türkiye yakınlaşması hissedilir hale geliyor.
Ama unutmamak gerekir ki dünyanın ABD’den başka en az bir süper gücü daha var. Kulak, Rusçada zengin ya da hallice köylü anlamına geliyor. Bir nevi toprak ağası ama yalnızca feodal değil; köyle kent arasındaki ticareti de o yapıyor; para çevirme işlerinden iyi anlıyor. Yıllar önce bir Rus arkadaşıma nasıl olup da Türkçe diye bildiğimiz kulak kelimesinin iki dildeki anlamlarının bu kadar alakasız olduğunu sormuştum. Kendisinden öğrendim ki bu anlamlar hiç de ilgisiz değil. Rus tarihi içinde, hallice ya da zengin Rus köylüleri, yüzyıllar boyunca Tatarlar tarafından haraca bağlanırmış. Tatar köye geldiğinde zengin köylüden payını ister ve köylü az verdikçe kulaklarına vurarak miktarı artırırmış. Aşina olduğumuz bir nevi çökme ve işkence sahnesi. Tatar kelimesinin Rusçadaki kullanımı da oldukça geniş. Sibirya steplerinden Kırım, Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasına kadar Türkik kavimlerin hemen hepsi bir Rus için Tatar. Muhtemelen Türkçe köklü ‘kulak’ Rusça’da kulağına vurulup parası alınan kişi anlamını böyle yüzyıllar içinde kazanmış olmalı.
Sığınmacı amiralin iddialı sorusunun bu Rusça anlamı çağrıştırması rastlantı olmasa gerek çünkü 15 Temmuz, Türkiye tarihinde Ermeni tehcirindeki rakamları da aşan devasa bir servet, kaynak ve sermaye el değiştirmesi vakası olarak da okunmaya müsaittir. Kulak ısırma ya da kulağına vurma yalnızca hınç semptomu değil Rus kontekstinde olduğu gibi bir çökme operasyonunun aparatı olsa gerekir.
Kulak kelimesini Kasım’a kadar daha çok duyacağa benzeriz. Çünkü dünyanın gözü, bu yaz boyunca Okyanus ötesinde, Amerikan siyasetinde olacak. Kitsch sevmeyen zevk sahibi azınlıksa, kulak deyince Vincent Van Gogh’un o travmatik anda çizdiği öz-portreyi hatırlamayı her daim tercih edecek.