Her şey olup bittikten sonra, binanın içini kan revan halde bırakan askerler dışarı çıktı. 6-7 kişiydiler ve birinin elinde sıkı sıkı tuttuğu kabarık bir çanta vardı. Bu kez, binanın kapısını ve ön duvarlarını makineli tüfekle taradılar. Sıra son harekete gelmişti. İçlerinden biri, bir kartonu kapının girişine yerleştirdi. Üstünde şöyle yazıyordu: “Devletin muhbirlerini idam ettik. Zafer ya da ölüm! FMLN”
Gerilla kenti ele geçirirken
Şimdilerde hakkında yaklaşık bin köylünün öldürüldüğü 1981 El Mozote katliamı nedeniyle tutuklama kararı verilen ve hâlâ ‘yakalanamayan’ eski El Salvador diktatörü Alfredo Cristiani’nin planı tam olarak böyleydi. Altı Cizvit rahibini ve iki hizmetçiyi öldürmek, sonra da bu korkunç katliamı Farabundo Marti Kurtuluş Cephesi (FMLN) gerillalarının üzerine yıkmak!
Neden Cizvit rahipleri sorusunun elbette bir yanıtı var…
1989 yılındayız. El Salvador’daki birçok devrimci gücün koalisyonundan oluşan FMLN gerillaları, artık neredeyse devrimin eşiğindedir. FMLN’nin 11 Kasım’da başlattığı saldırı, ordunun beklemediği boyutlara ulaşmıştı. Gerilla, başkentin ve çevresindeki çeşitli bölgelerin kontrolünü ele geçirirken, Cumhurbaşkanının resmi ve özel konutlarına, Meclis Başkanı’nın konutuna saldırıyor, polis kışlalarını yakıp yıkıyordu. Ordu, ortak bir Güvenlik Komutanlığı kurarak kentin hükümet binalarını, zengin semtlerini ve ABD elçiliğini koruma altına almaya çalışıyor ve bu arada “bütün yıkıcı unsurların katledilmesi” kararını alıyordu.
Barış elçileri hedefte
Hedeflerin en önemlisi ise Orta Amerika Üniversitesi (UCA El Salvador) olarak belirlenmişti. Üniversitenin Rektörü Cizvit rahibi Ignacio Ellacuría ve kampüsteki diğer Cizvit rahipleri, on yıldır hükümet ile FMLN arasında müzakerelerden yanaydılar ve bu konuda aktif çaba gösteriyorlardı. Bu durum, gönüllü arabulucu Ellacuria’yı olağan hedef haline getirmişti. İktidar ve ordunun gözünde UCA “Komünist bir fesat yuvası”ydı ve tümden ortadan kaldırılmalıydı.
Tam bu süreçte, Güvenlik Komutanlığı şefi Albay Ponce, üniversite ve Rektörlük konutu ile rahiplerin kaldığı bölümde gerilla saklandığını iddia ederek bir ‘arama’ icat etti. Arama, 13 Kasım’da işkence ve katliamlarıyla meşhur Atlacatl Taburu tarafından yapıldı; üniversitede ne gerilla, ne de silah bulabildiler. Ama bu aslında 3 gün sonrasının hazırlığıydı.
15 Kasım akşamı Atlácatl Albayı Alfredo Benavides, Harp Okulu’nda emrindeki subaylarla buluştu. Onlara, üst düzey bir güvenlik toplantısından geldiğini ve orada Peder Ellacuria’yı tanık bırakmadan öldürme emri aldığını söyledi. Albay, emre itiraz eden olup olmadığını sordu. Kimseden tık çıkmadı. Operasyonu Binbaşı Hernández Barahona ve Teğmen José Espinoza Guerra yönetecekti. Bu arada, ölümlerin sorumluluğunu yüklemek için, FMLN’den ele geçirilmiş adli kayıtlı bir AK-47 tüfeğini kullanılması kararı alındı. Katiller, iki kamyonetle UCA’ya gittiler.
Nefes alan herkes vuruldu
Rahipler kapıları açana kadar askerler konuta zorla girdiler bile. Daha sonra onlardan arka bahçede yüzüstü yatmalarını isteyen Teğmen Guerra ölüm emrini verdi. Rektör Ellacuría, rahipler Ignacio Martín-Baró ve Segundo Montes, orada er Grimaldi tarafından öldürüldü. Diğer iki rahip, Amando López ve Moreno da Çavuş Antonio Vargas tarafından vuruldu. Askerler daha sonra Peder Joaquín López’i de bulup öldürürken, Çavuş Castillo, tanık kalmaması için hizmetçi Julia Ramos ve 16 yaşındaki kızı Celina Ramos’u da katletti. Böylece ‘görev’ tamamlanmıştı. Askerler içinde 5 bin dolar bulunan küçük bir çantayla konuttan çıkarken, tipik bir CIA fikri olan FMLN imzalı yazı bırakmayı da ihmal etmediler.
Unutulan küçük ayrıntılar
Katliam bütün dünyada büyük tepki yaratınca soruşturma ve davalar geldi tabii. İşin arkasında diktatörün destekçisi ABD ve CIA vardı ama onlardan pek söz edilmedi ve ordunun dokuz üyesi yargılandı. Yalnızca Albay Benavides ve Teğmen Mendoza 30 yıla mahkûm edildi. Her ikisi de, bir Af Yasası ile 1 Nisan 1993’te salıverildiler. Hukukçular işin arkasını bırakmadı gerçi; 2016’da Yüksek Mahkeme, Af Yasasını iptal etti. Bu arada, gizliliği kaldırılan ABD belgeleri CIA’nın El Salvador hükümetinin Cizvitleri öldürme planlarından yıllardır haberdar olduğunu gösterdi ama dosyaya dahil edilmedi.
***
Cristiani şu anda ne yapıyor diye sorarsanız, onun keyfi yerinde. Binden fazla köylüyü öldürmenin yanında, Panama Belgeleri’nin gösterdiği gibi Virjin Adaları ve Panama’da çocukları, eşi, yeğenleriyle birlikte sahte şirketlerle yaptığı dolandırıcılıktan da aranıyor ama ortalıkta yok! Elinde Rektör Ellacuría’nın kanıyla gününü gün ediyor. Geçen Haziran’da El Salvador savcılığı “yolsuzlukla mücadele” kapsamında mülklerine baskın yapıp el koydu ama ne fayda! Katliamlardan kimse söz etmiyor!