Ankara Dayanışma Akademisi’nin düzenlediği panelde konuşan yazar Özgür Amed, dünyanın kaos çağına girdiğini belirterek ‘Yakın vadedeki en büyük risk dezenformasyon. Bu da en çok Türkiye gibi otoriter ülkelerde var’ dedi
Ankara Dayanışma Akademisi, “Küresel Politikanın Serencamı: Yeni Hegemonya Savaşları ve Değişen Konseptler” konulu paneli akademi binasında gerçekleştirdi. Kolaylaştırıcılığını HDP’nin 5. Olağan Büyük Kongresi’nde oluşturulan Danışma Kurulu’nda yer aldığı için Başkent Üniversitesi’nden istifaya zorlanan Prof. Dr. Şebnem Oğuz yaptı. Oğuz’un konuşmacıları tanıtması ile başlayan panel, panelistlerin değerlendirmeleri ile devam etti.
Dünya nüfusunun yarısı sandığa gidecek
Panelde ilk olarak yazar Özgür Amed konuştu. Amed, günümüzde ne olup bittiğine dair bir tarama yapıldığında dünyada ilk defa bu yıl dünya nüfusunun yarısının sandık başına gideceğini söyledi. Amed, “Bu seçimlerin çoğunluğu da Asya kıstasında olacak. Herkesin merak ettiği ise ABD’nin Kasım ayında yapılacak seçimleri olacak. Seçim gündeminin dışında Çin-ABD-Rusya arasında da bir çatışma var. Hatırlarsanız Putin verdiği bir röportajda NATO ile ABD’nin dünyanın gelişimine engel olduğunu belirtmişti. Yanı sıra Yine Kızıldeniz hattında bir savaş hali, Husiler ile ABD arasında bir savaş hali var. Bunun yanı sıra faizlerin arttırılması sonucu dünyada devam eden yüksek enflasyon hali” diye belirtti.
‘Dünya kaos çağına girdi’
Ocak ayında toplanan 54’üncü Dünya Ekonomik Forumu’na sunulan 2024 Küresel Risk Raporu’nun ekonomi ve siyasetin hem yakın hem de orta vadedeki en büyük 10 riskini açıkladığını belirten Amed, dünyanın kaos çağına girdiğini gösteren bazı gelişmeleri şöyle sıraladı: “Yakın vadedeki en büyük risk dezenformasyon. Bu da en çok Türkiye gibi otoriter ülkelerde var. Şimdi böylesi bir gerçeklikle genel özet içerisinde, en büyük en önemli hareketliliğin askeri hareketlilikte olduğunu görüyoruz. En son NATO Genel Sekreteri Avrupa’nın silahlanması gerektiğini belirtmişti ve BM Genel Sekreteri de geçen hafta yaptığı açıklamada dünyanın kaos çağına girdiğini söyledi” şeklinde ifadeler kullandı.
Pandemi süreci
Amed devamında pandemi sürecine de işaret ederek, “Pandemi hem birçok şeyi netleştirdi. Hem de birçok şeye son verdi hem de kapitalist ulus devletlerin, iddia ettiği çoğu şeyin gerçekleşmediği ve iddia ettikleri şeyler olmadı. Hatırlarsanız, 2020 yılında Dünya Ekonomik Formu başkanı Cluas Schawb yazdığı ‘Büyük Yeniden Başlatma’ kitabında bu gerçeğin farkında ve önlem alıyor. O kitap biraz olacakların kıvılcımıydı. Sonrasında hızlı gelişmeler oldu. Ne oldu? 2021’de Yeni Atlantik Paktı güncellendi. Seksen yıl sonra bu neden güncellendi? Bu önemli bir konu. Bu pakt gelişmesinden sonra G7 ve NATO zirveleri gerçekleşti. 2021 yılında Ukrayna savaşı başlamadan G7 ve NATO zirvesinde Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesine karşı bir önlem arayışı öne çıktı. Şimdi ‘Bir Kuşak Bir Yol’ meselesi küresel meselelerin kalbi gibi bir yerde duruyor. Yani Çin bu proje ile dünyayı sarmalıyor. Çin bunu 2049 yılına yetiştirmeye çalışıyor. Buna karşı geliştirilen ‘Daha iyi bir dünya yarat’ projesi oldu. Devasa bir proje ve bunun da ilanı yapıldı” diye konuştu.
NATO’nun yeni versiyonu
Amed, 2022 yılında her şeyin daha da hızlandığını ve pandemi sonrası Davos’un ilk defa yüz yüze toplandığına da dikkat çekerek, “Davos’un en bilinen özelliği kapitalizmin mutfağı olması, bir çeşit simülasyon alanıdır. Orada yürüyen tartışmalar küresele sirayet eder. Davos, ‘Dönüm Noktasındaki Tarih, Hükümet Politikaları ve İş Dünyası Stratejileri’ başlığı ile toplandı. Dönüm noktası olarak ifade edilmesi son derece kayda değerdir. Davos’ta da Çin ve Rusya vurgusu yapılarak bunların en büyük tehlike olduğu söylendi. Bir ay sonra, G7 Zirvesi toplandı ve hemen ardından NATO toplantısı düzenlendi. 2022 NATO, küresel kırılmaların önemli bir fay hattıdır. NATO’nun kendisi yayınladığı metinde yeni konseptten bahsetti. 11 sayfalık bir metindi bu. Çin ilk defa NATO da bir düşman olarak ilan edildi. Rusya ise tehdit olarak mimlendi. 40 bin olan NATO asker sayısı 300 bine çıkarılma kararı alındı. İkinci bir durum ise genişleme kararının netleşmesi oldu. Üçüncü maddesi ise kriz yönetiminin yanına kriz önleme kelimesi eklendi. Dolayısı ile bu NATO’nun yeni versiyonu şekillendi. Stratejik konsepti de Madrid’te kabul edildi. Bu konseptin ne kadar önemli olduğunu, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in, ‘NATO, Soğuk Savaş döneminden bu yana ilk defa bu tip bir plan kabul ediyor. Bu, güvenlik açısından bir dönüm noktasıdır’ sözlerinden anlıyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Davos’ta yeni bir küresel düzenin startı verildi’
Davos 2023 te BM Genel Sekreterinin dünyanın korkunç bir sürecin pençesinde olduğu yönündeki sözlerini hatırlatan Amed, “Fakat NATO toplantısının 2023’ünde BRICS toplantısı ile bir tartışma yürüterek, ‘Bu işte biz de varız’ dediler. Buna cevap çok gecikmedi; hemen akabinde bir ay sonra Hindistan’da meşhur G-20 Lider Zirvesi’ni gerçekleşti. Bu zirvede tek dünya, tek aile ve tek gelecek sloganı ile bir zirve yapıldı. Bu toplantıda, daha önce ‘Daha iyi dünya yarat’ diye 40 trilyon dolar harcanan projeden bahsedilmedi ve bu sefer 600 milyar dolarlık yeni proje ortaya attılar. Putin ve Çin liderleri bu toplantıya katılmadılar. Yeni bir küresel düzenin startı bu zirvede verildi; Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru (IMEC) ilanı yapıldı. IMEC’in Mutabakat Zaptı 9 Eylül’de, Hindistan, üç Avrupalı ortak (Fransa, İtalya ve Almanya) ve iki Körfez ülkesi (Suudi Arabistan ve BAE) tarafından imzalandı.
‘Bir kuşak bir yol’a karşı geliştirilen bir koridor. Bu koridor, Hindistan’ın Mumbai kentinden başlayıp Dubai’ye deniz yoluyla ulaşıyor. Sonra demiryoluyla Abu Dabi’nin Al Gheweifat şehrine, oradan Suudi Arabistan’a, Haradh ve Riyad’a uzanıyor. Daha sonra Ürdün’e ve oradan İsrail’in çok önemli liman kenti Hayfa’ya ulaşıyor. İsrail’den yine deniz yoluyla Yunanistan’ın Pire Limanı’na varıyor. Bu noktada ürünler karayoluyla Avrupa’ya taşınacak. Son durak Hamburg oluyor” dedi.
IMEC projesi
Amed IMEC projesinin önemine Türkiye’ye olasın etkilerine dair de şunları söyledi: “Netanyahu, ‘Ortadoğu’nun çehresini değiştirecek tarihteki en büyük iş birliği projesi. IMEC, İsrail tarihindeki en büyük iş birliği’ diyor koridor için. Bu enerji koridoru birkaç açıdan mühim, şöyle ki; ABD öncülüğünde yürütülen bu projede İsrail’in Arap dünyasına entegrasyonu, Hindistan üzerinden Körfez ülkeleri iş birliği ve İran’ın izole edilmesi… Rus gazına bağımlılığı azaltmak, Çin’le rekabette Hindistan’ı yanlarına almak gibi pek çok amaç güdülüyor. Asya, Avrupa ve Ortadoğu arasında yeni bir ‘geçiş’ yolunun açılması planlanıyor. Yine Tahran’ın küresel ticaretteki önemine, işlevselliğine darbe vuruluyor. İran’ın Hürmüz Boğazı kartı da kısmen darbe almış oluyor.
Türkiye es geçiliyor
Burada ilginç olan şey; Türkiye es geçiliyor. Türkiye yeniden bir şey keşfetti. Erdoğan’ın dediği projesi ise Kalkınma Yolu diye bir seçenek. Erdoğan zirve sonrası bunu uçakta ifade etmiş ve ‘Bizsiz enerji yolu olmaz’ demişti. Kalkınma yolu Basra’da başlayıp Bağdat, Musul üzerinden Ovaköy sınır kapısı ile Türkiye’ye giriyor. Türkiye IMEC’te yer almak istiyordu. Çünkü çok önemliydi. İtiraz da etti. Son yıllarda dış siyasetteki aks değişiklikleri de bu enerji koridorundan bağımsız değil. Mısır, Suriye değişen politikası hep bu çerçevede. Durum böyleyken; İsrail bir savaşa girdi. Bu savaş da bu enerji koridoru meselesinden bağımsız değildir. Yani Türkiye ile İran bu yeni projeden ayrı tutuluyor.
Türkiye’de dahil olmak üzere, küresel düzeyde tüm bunlar olurken; inanılmaz bir hoşnutsuzluk durumu da var. Marx’ın deyimiyle, ‘Devlet en eski biçimine, kılıcın ve papaz kukuletasının düpedüz küstah egemenliğine’ dönüyor. Diğer hat da aktif. Devletçi uygarlık dediğimiz kapital hat aktif ama diğer hatta da bir fırtına var. Dünyanın her tarafından muazzam bir itiraz geliştiriyor. Şu an belirsizlik çağı yaşanıyor. Türkiye açısından devlet aklı rasyonalitesini kaybetmiş. İçe dönük ciddi bir şiddet ama dışarıya doğru barışçıl.”
‘Demokrasinin üç sütunu yerle bir’
Pandemi sonrasındaki süreçte üzerinde durulması gereken konunun demokrasi olması gerektiğini söyleyen Amed, “Toplumu tedavülden kaldıran, politik ahlaki siyaseti tahttan indiren ve Antik Yunan’dan beri her yurttaşın kamu politikası meselelerinde konuşma ve Meclis tarafından dinlenmede eşit hak sahibi olmasını ifade eden ‘İsegoria’, yasa karşısında eşitliği koruyan ‘İsonomia’ ve oyların eşit ağırlıkta olması, siyasal görev alma fırsatında eşitliği işaret eden ‘İsopoliteia’ vardı. Yani demokrasinin bu üç sütunu bugün yerle bir ediliyor. Bu düzende bunların yaşam şansı yok. Milliyetçilik ve geleneksellik dayatılıyor. Küresel siyasetin yaşadığı krizin temelinde toplumsallık ile kurulan bağ var. Bireye yaklaşım, topluma yaklaşım ve değerlere yaklaşım, onların siyasal tercihlerini de beraberinde getiriyor. Neoliberal düzen, ‘Demokrasi değersiz’ diyor. Faşizm, demokrasiyi basamak yapıyor. Egemenler savaşı tercih ediyor. Krizleri aşma yolu olarak yeni krizleri görüyor” dedi.
Belirsizlik Çağı
Daha sonra söz alan bir diğer panelist Hasan Kılıç ise mevcut sürecin Belirsizlik Çağı olduğunu ve bunun ekonomi politik kısmından bahsedeceğinin kaydetti. Kılıç, “Dünyamız beş boyutta nereye gidiyor? Belirsizlik çağı var. Hepimizin, kişisel hayatımızdan tutalım da küresel dengelemler de bile var. Belki de Gramşi’nin dediği gibi, ‘Eskinin öldüğü yeninin doğamadığı çağdayız.’ Bunu görüyoruz ama bunu egemenler de görüyor. Onlar nasıl görüyor? IMF’nin raporlarından birkaç tanesine baktığımızda özellikle 2023 Görünüm Raporu’nda 50 defa belirsizlik kavramı geçiyor. Dolayısı ile bir öngörülemezlik durumu var. Tüm bu hikâyeye çoklu kriz diyoruz” dedi.
‘Yeni bir doğumun belki de ufkundayız’
Dünyada savaş ve şiddet yoğunlaşırken sınıfsal bir nekroekonomik modelin devreye girdiğini de sözlerine ekleyen Kılıç söyleyen Kılıç, “Bu doğayı da etkiliyor. Tarihsel bir birikim modeli olarak belirsizlik; kriz çağında yoğunlaşıyor. Antonio Gramsci dediği yerden, Ortadoğu’da imge nedir, etnik ve inançsal itirazlardır. Ortadoğu’dan Güney Amerika’ya kadar sınıf itirazları süreci başlamıştı. Bu öfkeyi pandemi sonrası bu sistem örgütledi. Tüm bu hikâyede şiddet her yerde işliyor. Nekroekonominin uygulanması için şiddetin her yerde örgütlenmesi gerekir. Dolayısı ile yeni bir doğumun belki de ufkundayız” ifadelerini kullandı.
‘Cam çağı’
Teknolojinin gelişmesi ile sıfır kayıplı bir savaş çağının içerisinde olunduğunu belirten Kılıç devamla şunları kaydetti: “Bu bir cam çağı. Bu cam çağında şiddet biçim değiştirerek, politikanın kendini tanıma biçimine dönüştü. Dolayısıyla egemenlik dönüştü. Cam çağı yani, bu insansız sıfır kayıplı şiddetin olduğu dönemde, düşmanı tanıma durumu aynı değildir. Dolayısı ile insanın yaşamı da bir sarfiyat malzemesine dönüştürüyor. Cam çağının bir de ezilenleri var. Bunlar için artık hak yok, yaşam yok. Dolayısıyla şiddetin radikalleşmesi kaçınılmaz oluyor. Peki bu geçiş çağına nasıl bakmalıyız? Burada birkaç boyut öne çıkıyor. İlki yurttaşlık. Yurttaşlık, haklardan arındırıldı. Dost-düşman ikilisi dönüştü. İkincisi güvenlik. Güvenlikleştirme politikaları her yere yayılıyor. Üçüncü boyut militarizm. Bu boyutlara ayrıntılı şekilde bakıp dünya nereye gidiyor diye değerlendirmemiz lazım. Elimizde reçete, dilimizde kehanet yok.”
Kaynak: MA