PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi değerlendiren MAF-DAD Eşbaşkanı Mahmut Şakar, Türkiye’de demokrasi güçleri ile birlikte Avrupa’daki güçlerin çözümün parçası haline getirilmesi gerektiğini söyledi
Avrupa Parlamentosu’nda (AP) aralarında Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH), Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD), AP’nin Sol Parti (Die Linke), Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı (S&D) işbirliğiyle 13 Haziran’da “Türkiye’de Hak ve Özgürlükler: Hukuk, Cezaevleri ve Kürt Sorunu” başlıklı konferans gerçekleştirildi. Konferansı organize eden kurumlardan MAF-DAD’ın Eşbaşkanı Mahmut Şakar, konferansta konu başlıkları kapsamında yapılan tartışmalarda öne çıkan gündemleri ve sonuçları, Avrupalı siyasi parti temsilcilerinin ve hukukçularının Türkiye’ye ilişkin yaklaşımları ve gözlemlerini değerlendirdi.
Avrupa’yı bu meseleye odaklamaya çalıştık
“Hak ve Özgürlükler” konulu konferansın AP’nin, hem AİHM hem Avrupa Konseyi hem de Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) bulunduğu kentte gerçekleştirilmesinin önemine değinen Şakar, “Türkiye’yi ilgilendiren konuların olduğu dar bir alanda böylesi bir konferansın olması anlamlıydı. Çünkü bu mekanda bulunan kurumların her biri aslında sorunlara hitap ediyor. Parlamenterlerin ve ilgili kurumların da dinleyebileceği, katılabileceği bir olanak yaratmak istedik. Aslında hukukçular olarak, Avrupa’nın siyasal mekanizmasını biraz bu meseleye odaklamaya çalıştık” dedi.
Türkiye’deki yargı sistemi konuşuldu
Konferansta, sahada çalışan hukukçuların gözlemlerini aktardığını belirten Şakar, Avrupalı katılımcıların ise siyasi olarak bulundukları yerden konuya nasıl baktıklarını ifade ettiklerini kaydetti. Yürütülen tartışma başlıklarından birinin Türkiye’de yargının değişim ve dönüşümü aktaran Şakar, “Gerek hapishane rejimi gerekse de tecrit olgusu; birazda Türkiye’de yargının nasıl siyasallaştığı ve mevcut iktidarın nasıl bir aparatı haline geldiği üzerine konuşuldu. Türkiye’deki bu konular bağlamında fotoğraf platforma sunuldu. Yine İmralı pratiği çok detaylı bir şekilde dile getirilirken, AİHM kararlarının uygulanmaması ve Öcalan üzerine uygulanan tecridin Türkiye’yi nasıl etkilediği ve bu sistemin Türkiye hukuk sistemini nasıl etkilediği konuşuldu. Tüm bunları ana başlıklarıyla ortaya koymuş olduk. Tabi Avrupa’daki siyasetçiler ise, sunulan veriler üzerine Türkiye’ye ilişkin gözlemelerini sundular. Türkiye’deki durumu bildiklerini, izlediklerini, gelişmelerin iç açıcı olmadığını ve bazı girişimlerde bulunduklarına dair bir eğilim ortaya konuldu. Avrupalı siyasetçilerin temel yaklaşımının biraz da eleştirel bir noktada olduğunu da söyleyebilirim” diye konuştu.
Avrupa’nın sessizliği tartışıldı
AP’nin Avrupa’nın yürütmesi, karar mekanizması olmadığını ama önemli bir noktada durduğunu ifade eden Şakar, parlamento içerisinde yer alan, özellikle de sol ve ilerici demokrat kesimlerin tecride ve ülkedeki sorunlara karşı duyarlı olduklarını belirtse de sessiz kalan büyük bir çoğunluğun olduğuna da dikkat çekti. Uluslararası kurumların bu konudaki sessizliğinin temel nedeninin hem tecridin uluslararası bir güçte olmasından kaynaklı hem de Türkiye’nin Avrupa’yla mülteci konusuna dair yaptığı pazarlıktan kaynaklandığını belirten Şakar, bu konunun konferansta dile getirildiğini altını çizdi.
Avrupa çözümün parçası haline getirilmeli
Üzerine düşen sorumluluğu yapmayan, taahhüdü yerine getirmeyen, hareket etmeyen ve rolünü oynamayan kurumlar olduğunu söyleyen Şakar, tecrit konusunda sessizliğe girmiş durumda olduklarını ama tecride karşı daha ilerici ve duyarlı bir damarın da olduğunun altını çizdi. Tecridin Türkiye’deki devrimci, ilerici ve demokratik güçlerle sonlanabileceğini söyleyen Şakar, “Avrupa’daki güçleri ana çözüm güçleri olarak görmemeliyiz. Belki kendileri bir çözüm noktası değildir ama onları çözümün bir parçası haline getirmek, bizim de mücadele stratejimiz açısından önemli” dedi.
Avrupa’nın gündeminde tutulmalı
Başta tecrit olmak üzere birçok sorunun Avrupa’daki kurumların gündeminde tutulması gerektiğinin altını çizen Şakar, “Bu çalışmalar yürütüldüğü takdirde, Avrupa’nın sivil demokratik güçleri de harekete geçecek. Yani biz kendi gündemlerimizi onların çalışma alanlarına koyabilmemiz açısından bu toplantıları önemsiyoruz. Kendi başımıza bu sorunları çözemeyeceğimizi biliyoruz ama bu çalışmalarımız süreklileştiği anda ilerleyen dönmelerde bir tavra dönüşebilir. Bu çalışmalar kapsamında artık Avrupalı hukukçular imza vermeye ve Türkiye’ye ziyaretler yapmaya başladı. Açıklamalar yapmaya başladılar. Ondan dolayı biz Avrupa’nın vicdanını oluşturan toplumla ve siyasi alanla işbirliği içerisinde olarak bu meselenin çözümüne katkı sunmaya çalışıyoruz” diye belirtti.
Öcalan’ın sesinin duyulmaması için derinleştirilen tecrit kime yaradı?
Kürt sorunun çözümsüzlüğünün tecritle yakından bağlantılı olduğuna işaret eden Şakar, İmralı’daki uygulamaların hem hukuki hem de siyasal sonuçlarının olduğunu ifade etti. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin ülkede militarizmin yükselmesine neden olduğuna dikkat çeken Şakar, “Demokratik kesimlerin seçimlerde Öcalan’ın sesine ihtiyaç duyduğunu hepimizi gördük. Bu süreçte Öcalan’ın sesinin duyulmaması için derinleştirilen tecrit kime yaradı? Tabi ki de iktidar kesimlerine yaradı. Öcalan’ın sesine seçimlerde ulaşılabilseydi, belki Türkiye’nin mevcut bugünkü konumu çok başka olabilirdi. Tüm bunlardan kaynaklı tecrit meselesini temel insan hakları meselesi olarak görmek, Türkiye’nin önünü kapatan bir problem olarak görmek gerekiyor. Onun için Türkiye’nin demokratikleşmesi için ülkedeki devrimci ve ilerici güçlerin tecride karşı ortak bir ses çıkarması gerekiyor” diye konuştu.
Haber: Ergin Çağlar / MA