Tecrit ve mücadeleye dair gazetemize değerlendirmelerde bulunan HDP milletvekili Sezai Temelli, ‘İmralı karasuları ile sınırlı olmayan, tüm ülkeyi, hatta Ortadoğu’yu fazlasıyla etkileyen bir rejimden bahsediyoruz’ dedi
Hüseyin Kalkan
PKK lideri Abdullah Öcalan’a 22 aydır tecrit uygulanıyor. İktidar bunu yaparken ulusal ve uluslararası bütün hukuk kurallarını çiğniyor. Çünkü Öcalan’ın konuştuğu bir iklimde savaşmak mümkün değil. Çözüm süreci bunun en iyi göstergesi oldu. Türkiye barışına en çok çözüm sürecinde yaklaştı. Öcalan’ın başlattığı bu süreçte savaşa ayrılan bütçe hızla düştü, can kaybı neredeyse sıfırlandı, Türkiye neşesine kavuştu. Diyarbakır ve İstanbul, dünya ile rekabet edecek derece birer kültür ve sanat metropolü olma yoluna girdiler. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan bu durumdan rahatsız oldu ve masayı devirdi. Onun hesabı içi boş bazı adımlarla Kürt oylarını kendi iktidarı için payanda haline getirmekti. Erdoğan, masayı devirince seçmen de ona verdiği desteği çekti. 7 Haziran 2015’te AKP tek başına iktidar olacak kadar oy alamayınca, Erdoğan, büyük bir savaş çıkardı. Aynı yılın Kasım ayında tek başına hükümet kuracak oyu aldı. Daha sonra Abdullah Öcalan’a tecrit uygulanmaya başlandı. Savaşa ayrılan bütçe on kat arttı, ekonomi batma noktasına geldi, savaş her gün yeni canlar almaya devam ediyor. Kürtler bir an önce bu tecridi kırmak istiyor. HDP ve diğer Kürt kurumları, uzun süredir tecride karşı bir kampanya yürütüyorlar. Çeşitli aşamalardan geçen bu kampanya, en son HDP Meclis grubunun Adalet Bakanlığı önünde gerçekleştirdiği Adalet Nöbeti ile devam ediyor.
İmralı’yla sınırlı değil
HDP Wan Milletvekili Sezai Temelli ile tecridi ve tecride karşı yürütülen kampanyayı konuştuk. Temelli, tecridin ülke ve bölge için anlamına dair şunları belirtiyor: “Neredeyse çeyrek yüzyıla yaklaşan bir tecrit rejimi içinde yaşıyoruz. Sadece İmralı karasuları ile sınırlı olmayan, tüm ülkeyi, hatta Ortadoğu’yu fazlasıyla etkileyen bir rejimden bahsediyoruz. Eşi benzeri görülmemiş bir insan hakları ihlali durumunu, hukuk devletini sakatlayan, sonuç itibariyle bugün geldiğimiz aşamada istisna halini normalleştiren bir ‘hal’i tecrit ile tasvir etmek mümkün. Hak ihlallerinin süreklileşmesi, hukuk dışılık, hatta yasa tanımazlık bu denli normalleşmişse bunun hangi referans ile ‘meşruiyet’ini aradığını sorgulamalıyız. Bu kuşkusuz bir toplumsal mutabakat metni olan anayasadan kaynaklanmıyor. 12 Eylül anayasasının bile barındıramayacağı bu hal’in işaret ettiği kaynak tecrit anlayışıdır, hukukudur. Hukuk devleti ile hiçbir döneminde barışık olmayan yüzyıllık düzen, özellikle son çeyreğini tecrit özelinde bir siyasal hat üzerinden biçimlendire geldi. Hukuk devletiyle olan mesafelenme aynı zamanda demokrasiden kaçışın da önemli bir belirleyenidir. Demokratikleşememe sancısı kronikleşmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Siyasal alanın da var olan sorunlarını çözebilecek vasıflardan yoksun bırakılmış olması bunun en önemli nedenidir diyebiliriz. Kurulmuş olanın irrosyanel aklın siyasal alanı düzenleme konusundaki katılığı sistemin alt üst oluşlarının nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Türklük sözleşmesi ile kendisini bağlayan akıl, çoğulcu, seküler, demokratik bir cumhuriyetin önünü tıkamak adına vesayet formlarını dönemin özelliklerine göre yeniden biçimlendirerek yol almaya çalışsa da, bu yolculuk, çoklu krizler içinde debelenmekten öteye geçememiştir. Sorunların çözümü aslında coğrafyanın kimyasında saklıdır. Bu hakikati yok sayan devlet geleneği ve onun kırmızı çizgilerine bağımlı iktidar modelleri, kusurlu demokrasi sınırını aşamamıştır. Bu durum bugün yaşadığımız sorunların hem kaynağı hem de yeniden üretilmesinin başlıca nedeni olmuştur, olmaya da devam ediyor.”
Tüm meselelerin bileşkesi
Sezai Temelli, tecrit ve Kürt meselesi ilişkisine dair şunları söylüyor: “Bugün Kürt sorunu olarak karşımıza çıkan mesele aslında tüm meselelerin bileşkesi konumundadır. Özellikle çoğulcu toplumsal karaktere uygun bir siyasal programın nasıl hayata geçeceği sorusunun yanıtının muhtevası, Kürt meselesinin nasıl çözüleceğiyle bire bir örtüşmektedir. Bu meseleyi çözmek, kurulmuş olana güçlü bir itirazı barındırıyor. Bu meseleyi çözmek, faşist/vesayetçi modelin tasfiyesini gerekli kılıyor. Bu meseleyi çözmek, ulus devlet kodlarının ve bununla bağımlı gelişen sermaye birikiminin çöküşünü zorunlu hale getiriyor.
Sürecin iki cephesini buradan hareketle anlayabiliriz: Meseleyi çözümsüz kılanlarla meseleyi çözmek isteyenler. Kurulmuş olanla yeni kurucu bir aklı savunanlar. Demokrasiden kaçanlarla mutlak demokrasi mücadelesi verenler. Tekçiliği siyasal ve toplumsal alanda düzenleme peşinde olanlarla çoğulcu toplumsallığa uygun siyasalı savunanlar. Ulus devlet kodlarına karşı demokratik ulus paradigmasını var edenler.
İmralı karşı taraftır. Tecrit altında tutulan aslında çözümün algoritmasını düzenleyen akıldır. Tüm cumhuriyet tarihi boyunca görünmez kılınmaya çalışanı gösterendir. Bu meselenin çözümüne dair bir fikrin sahibi olmanın getirdiği siyasi muhataplık ise, köhne rejimin tahammül edemediğidir. Sayın Öcalan’ı ve ona uygulanan tecrit bu kapsamda, çok boyutlu, çok katmanlı bir şekilde, meseleyi ve çözümü anlayan bir yerden ele alıp yorumlanmalı, değerlendirilmelidir. Tecrit meselesi sadece bir hukuk ihlali değil, çok örtesinde büyük bir değişim, dönüşüm belirleyenine yönelik olmasıyla geniş anlamda karşılığını bulacaktır.
Düzenin yeniden inşası ile bir türlü restorasyona yanıt veremeyen katılık arasında bir seçime zorlanan siyasal ve toplumsal alan, derinleşmiş krizlerin, alt üst oluşların içinde boğulmaya devam ediyor. Sadece Türkiye’de değil, tüm bölgeyi, hatta küresel siyaseti etkileyen boyutuyla bu karmaşık halin sürdürülebilmesi adına savaşın, şiddetin yükselerek kendisini başta Kürt halkı olmak üzere tüm topluma dayatması, siyasi özgürlüklerin tümden yok sayılması, polis devleti uygulamalarıyla hak mücadelelerinin terörize edilmesi despotik yöntemin yegâne geçerli akçesi.”
Çözüm sürecinin kodları
“Kâbus haline son vermek mümkün” diyen Temelli, yeni bir başlangıç için çözüm sürecinin kodlarına işaret ediyor. Temelli bu konu ile ilgili şunları belirtiyor: “Buradan bir çıkış mümkün. Hafızalarımız, çözüm sürecini tüm ayrıntılarıyla barındırıyor. Muhataplıktan müzakereye, demokratik çözümün toplumsallaşmasına ve yeni bir demokrasi, yönetim modeline kadar bu çıkışı var edebiliriz. Bu kâbus haline son vermek mümkün. Bu, İmralı’yı görmezden gelerek, Öcalan’ın muhataplığını ve çözüme yönelik tezlerini yok sayarak mümkün olamaz. Tecrit ile çözüm karşı karşıya. Ya bu düzenin bekçiliğiyle yetinmek ya da bu düzeni değiştirmek. Türkiye siyaseti yeniden bu tercih ile karşı karşıya. Sürecin turnusol kâğıdı tecride yaklaşım olacaktır. HDP olarak kurulduğumuz günden bugüne değişmez gündemlerimizden ve mücadele alanlarımızdan biri tartışmasız tecrittir. Tecridin sonlanması çöktürme planına sıkışmış bir ülkeyi demokratik çözüme kavuşturacak bir yolu açacaktır. Demokratikleşme dediğimiz topyekûn dönüşümün en kritik adımı kuşkusuz bu meseledir. Bunun farkındalığıyla yol alıyoruz.”
Meclisin sorumluluğu
HDP Meclis grubu, Türkiye tarihinde rastlanmadık bir eyleme imza attı; tecride karşı Adalet Bakanlığı önünde yapılan nöbet eylemi sürüyor. Sezai Temelli’ye bu eylemini ayrıntıları sorduk: “Dönüşümlü nöbet sistemine mazereti olmayan tüm arkadaşlarımız katıldı. Eylemimiz sürüyor. Bu eylem birçok açıdan güçlü bir eylem. Meclis grubumuzun bu eylemi yapması, öncelikle Meclise seslenmeyi amaçlamaktadır. Meclis bu denli büyük bir hak ihlali ve hukuksuzluğa karşı yasama sorumluluğu gereği kayıtsız kalmamalıydı. Maalesef kalmıştır, yasama gücü ve niteliği de bu nedenle ciddi bir tahribata uğramıştır. Bugün Meclis, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte adeta katı bir vesayet altındadır. Bu vesayetin nedenlerinden biri de kuşkusuz tecrit ile biçimlenen hukuk dışılıktır, buna karşı duyarsızlıktır. Diğer taraftan meclis aslında kısıtlı temsiliyeti de olsa bir politik müzakere zeminidir. Müzakereye davet eden bir aklın tecride alınması kabul edilebilir mi? Bu siyasetin doğasına aykırı bir durum. Meclis aynı zamanda toplumsal mutabakatın yeniden üretilmesi zemininde hareket etmekle sorumludur. Oysa Meclis tecride sessiz kalarak, görmezden gelerek toplumun çok önemli bir kısmını mutabakat zemininden dışlamaktadır. Bu ve birçok başka nedene bağlı olarak meclise sesleniyoruz.”
Hukuk dünyasına ve muhalefete çağrı
Sezai Temelli, hem uluslararası hukuk dünyasına hem Türkiye muhalefetine seslenerek bu hukuksuzluğa karşı tutum almalarını talep ediyor: “Halkın temsilcilerinin ısrarla işaret ettiği bu hukuk dışılığa karşı kısıtlı duyarlılığın artık yetersiz kaldığının herkes farkına varmalı. Uluslararası hukuk kurumları başta olmak üzere tüm demokratik yapıların inisiyatif almasını istiyoruz. Türkiye’deki toplumsal ve siyasi muhalefete bir kez daha sesleniyoruz. Muhalif olmanın sorumluluğuyla karşı olduğumuz iktidarın kendisini nasıl ayakta tuttuğunu iyi bilmek gerekiyor. Bu istisna haline son vermeden bir hukuk devleti, demokratik bir Türkiye’yi var etmek çok da mümkün değil. Hiçbir seçim tecride rağmen Türkiye’yi demokratikleştiremez. Tabii Türkiye halklarına, emekçilere, kadınlara, gençlere sesleniyoruz. Yoksullukla, yoksunlukla, şiddet içinde yaşamaya mahkûm değiliz. Büyük bir mağduriyeti paylaşıyoruz. Bu mağduriyete son vermek mümkün. Bunun yolu hiçbir ön yargıya tutsak olmadan herkes için iyi olanı savunmak. Bu da hepimiz için demokrasi, hepimiz için hukuk ve adalet istemekten geçiyor”
Kürtler ve tecrit
Temelli, Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin Kürt halkı için anlamı üzerinde duruyor ve HDP grubunun eylemine desteğin çok güçlü olduğunu belirtiyor. Temelli, bu konuda şunları söylüyor: “Kürt halkının büyük bir kesiminin değişmez önceliği Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sonlanması ve özgürlüğe kavuşmasıdır. Bu konuda eyleme olan destek çok güçlüdür. Fakat bunu toplumun diğer kesimleri için söylemek maalesef zor. Bunu söylerken medyanın yeterince görmemesinden, eyleme provokatif yaklaşımına kadar algı yönetici rolünün de olduğunu belirtmek isterim. Toplumun geniş kesimlerinin istisna hali dediğimiz olağanüstü halin normalleştirilmesine neden olan düzene alıştırılmaya çalışıldığını maalesef gözlemlemekteyiz. Bunda siyasi muhalefetin de sorumluluğu büyük.”
Tecrit için ara bilanço
Tecride karşı, HDP’nin odağında olduğu bir kampanya sürüyor, bir yanda da ülke seçim sürecine girdi. Temelli bu dönemde nasıl bir eylemsellik yolu izleyeceklerini şöyle açıklıyor: “Seçim kararı alındı biliyorsunuz. Bu dönemin sonuna geldik. Eylemimizi de sonlandırıp yeni bir eylem programıyla tecride karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu anlamıyla aslında kesintisiz bir eylem programı yürütmek istiyoruz. Sonuç alıncaya kadar farklı eylemlerimiz olacak. Bu arada hepimiz adaya gitmek için başvuruda bulunduk ama hiçbir dönüş olmadı. Umarım önümüzdeki dönem tecrit ile anılmayan bir meclisi var edebiliriz.
Bir ara bilanço yapmak gerekirse, tecrit sürüyor, bu da eylemliliğin genişleyerek ve güçlenerek sürmesi gerektiğine işaret ediyor. Tüm bileşenlerimizle, ittifak güçlerimizle bu meseleye karşı önemli bir kesimi harekete geçirmeyi başardık. Türkiye’de hukuk alanında da ciddi bir tepki ve duyarlılık var. Özellikle bölge barolarının bu süreçteki inisiyatifi önemliydi. Kürt meselesine duyarlı sivil toplum örgütlerinin eylemi sahiplenmesi ve eylemi kendi alanında görünür kılması, bir kısım sendikanın emek alanında bu eylemi gündemleştirmesi eylemin pozitif hanesine yazılacak gelişmeler. Ama daha kat etmemiz gereken çetin bir yol var, bunun farkındayız”